Eskidenmiş gök mavi

Yer yemyeşil çayır çimen

Balta girmemiş ormanlar

Uzanırmış göğe yetişircesine.

Akıp giden şu zamanda

Dönen hayat çarkında

Yorulup bitap düşen ayaklarda

Memleket havası geziyorum.

Lakin bir başkalık var bu şehirde

Başka mı gün batıyor ne Çamlıca tepesinde,

Gruba giren akşam güneşleri de

Solgun rengini bırakıyor şehrin üzerine.

Ah İstanbul ah!

Nedir bu med cezir halin?

Ne meraklarla gelinen şehir

Artık uslanmaz bir çocuk misali halin!

Yorulduk çıkışlarda

İnişlerde tıkandı yolların

Kalabalıklar yutmayın

Duraklara salmayın.

Sahi, hangi köşe unuttu bizi?

Hangi durak vazgeçti adımızdan?

Ne yollar ne duraklar ne de umutlar

Taşıyabilir artık bu ağırlığı.

Ne güzeldin sen

Yoğun taşmış hallerdesin

Çok yorgun olan gönlümle

Dinlenmeyen İstanbul gördüm…

Yürek her köşede tutuklu

Deniz bile çare değil hasrete

Martılar seslenir ama ulaşmaz uzaklara, Kulağında yankılanır sadece.

Gurbet, kendi yurdunda da yaşanırmış

Meğer ayrılık sadece mesafe değilmiş

Birbirine karışmış kaderlerin dili

Ah gurbet eli!

Ah İstanbul eli!..

Asıl vatanmış vatan

Meğer İstanbul’muş yalnızların evi

Ah gurbet eli!

Ah İstanbul eli!..