Ülke gündemimizin ilk önemli maddelerinden birisi de şu anda “Bedelli Askerlik”konusudur. 

Cumhuriyet tarihinde; 1987, 1992, 1999, 2011 ve 2014 yıllarında olmak üzere beş kez “Bedelli Askerlik” uygulaması yapılmış. Altıncı kez uygulamaya konulacak olan bu konu belki de bu yazının yayınlandığı an itibariyle, şu anda tartışılır durumda olan bazı ayrıntılar da belirlenmiş ve kesinleşmiş olarak uyulamaya geçileceği günü bekleyecektir.

Bedelli Askerlik konusu sadece Cumhuriyet Tarihimizde değil Osmanlı Tarihinde de konuşulan ve uygulanan bir konu olmuş. 1870 yılında çıkarılan bir kanun ile“Bedel-i Şahsi” denilen bir uygulama getirilmiş. Bu kanun ile kendi yerine askerlik yapacak birisini bulanlar, bu görevi başkaları üzerinden ifa edebiliyorlarmış. Bedel-i Şahsi bulamayanlara ise 15 bin kuruş “bedel-i nakdi” ödemeleri şartıyla beş yıllık askerlik görevinden muafiyet hakkı veriliyormuş…

Yine Meşrutiyet döneminde 50 lira ödeyenlere altı aylık askerlik yaptırarak,beş yıllık askerlik görevlerini yapmış olma hakkı tanınıyormuş.

Son olarak da, şu an gündemimiz işgal eden Bedelli Askerlik konusunda 28 günlük temel askerlik eğitimi ve 15 bin Türk Lirası karşılığında yaklaşık olarak bir milyona yakın yükümlü askerlik görevini yerine getirmiş olacaktır.

Ancak, MHP Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli, “Bedelli Askerlik konusu tamam ama 28 günde Yaylalar Türküsünü dahi öğretemezsiniz” diyerek, 28 günlük Temel Eğitim şartına gerek olmadığı görüşünü beyan ederek bu yönde bir tartışma başlamasını sağlamıştır.

Sayın Devlet Bahçeli’nin devlet ve siyaset tecrübesine saygı duyan birisi ve eski bir asker olarak ben de, 28 günlük Temel Eğitimin verilmesinin daha uygun olacağı düşüncesindeyim.

Devletimiz gerekli hesaplamaları yapmış ve 28 günlük Temel Eğitimin devlete bir milyar Türk Lirası yük getireceğini ve bedelden de altı bin TL. gelir elde edileceğini hesaplamış... Demem o ki, hesaplamalara göre, 28 günlük Temel Eğitimin, devletimize herhangi bir maddi yükü bulunmayacaktır.

Bunun yanında, henüz annesinden, babasından, ailesinden bir gün bile ayrı kalmamış, eskilerin “hayat tecrübesi”, “gurbet acısı” dedikleri ve insanların karakterinde önemli olumlu gelişmelere neden olan olguları hiç yaşamamış olanlara büyük faydası dokunacağını düşünüyorum. 28 gün uygulaması, “el bebek, gül bebek” büyütülen ve hayatta tek başına kaldığında ne yapabileceğinin farkında bile olmayan bunu aklının ucuna dahi getirmeyenlerin kulaklarına kar suyu kaçıracak bir uygulama olacaktır. Toplumumuzda zamanımız gençliğinin eski zamanlara göre, “disiplin” denilen olguyu hiç yaşamıyor olduğu konusunda önemli bir kanı var. Zamanımız gençliğine 28 gün gibi kısa bir sürede de olsa bu disiplin anlayışının kafalarında mutlaka olumlu izler bırakacağını da düşünmekteyim.

“28 günden bir şey çıkmaz” deniliyorama, mesela Milli Eğitim Bakanlığı, 25 günlük bir Hizmet İçi Eğitim ile Sınıf Okulu Öğretmenine “Engelliler Öğretmenliği” yapabileceğine dair bir belge verebiliyor.

Mesela devletimiz bir aylık bir süre içinde verdiği kurslarla “uzlaştırmacılık” görevini şahıslara tevdi edebiliyor. Bu örnekleri daha da çoğaltabiliriz.

İnsanlar 15 ay ve 12 aylık sürelerde askerlik görevini yapıp, 70-80 yıllık ömürlerinin 60 yılı boyunca sürekli olarak anlatacakları hikâyelere, dostluklara, sahip olabiliyorlar. Bu kısa sürede de, yeni dostluklar, yeni hikâyeler, yurdun dört bir yanından gelen vatandaşlarla farklı ilişkiler kurabilecekler ve geleceğe ait planlarla belki de kendilerine alanlar açabilecek fırsatlar elde edeceklerdir. 

28 günlük askerliğe, “işinden gücünden olacağı, arkalarında bıraktıkları ve bakmakla yükümlü oldukları kişilerin perişan olacağı” gibi bahanelerle karşı çıkanların, 15 bin lira bedeli veremeyeceği için uzun dönem askerlik yapmak zorunda kalacakların durumlarını göz ardı ederek bu tür bahanelerle karşımıza çıkmaları da çok gerçekçi bir durum değildir kanımca.

“Yemen yolu çukurdandır,

Karavanam bakırdandır,

Zenginimiz bedel verir

Askerimiz fakirdendir.”

Şeklinde türkülere, ağıtlara konu olmuş bir görev için devletimiz en güzel çözümü bulacak ve bizler de bu durumu kabullenip “hayırlı olsun” dileklerimizi ileteceğiz inşallah.

Yıllardır dillendirdiğim bir başka önemli gördüğüm husus da şudur:

Fakir bir ana-baba, çocuklarının üzerine titreyerek askerlik yaşına getiriyorlar. Gün gün yaşını, hesap edip askerlik çağına kendi elleriyle hazırlıyorlar ve vakti gelince de ellerini de kınalayarak bu kutsal göreve gönderiyorlar. Ya tam bir işe girmek üzereyken ya da henüz girmiş olduğu işten çıkararak yapıyorlar bunu. Kısaca, tam işlerinin ucundan tutacakları bir zamanda devletimizin emrine veriyorlar oğullarını.

Sonuçta askerlik görevi için, vatanımızın sınırlarını beklemek, vatan hainlerinden yurdumuzu korumak,  bizlerin huzur ve güvenini sağlamak için bu göreve  giden Mehmetçiğimiz, öncelikle;iş yerinden aldığı maaşından oluyor, kendi adına ödenen Sosyal Güvence Priminden oluyor, evladını kendi elleriyle askere gönderen ana baba, yemiyor içmiyor bir de oğluna harçlık gönderiyor… Sonra da askerlik dönüşü bir işe girmek ya da askerlik görevi için kapattığı, kaybettiği kurulu işini yeniden kurmak ve kazanmak için özellikle de ileride emekli olurken askerlik günlerinde ödenmeyen Sosyal Güvence Primini ödemek için akla karayı seçiyor. 

Tamam, devletimiz yığılmaları önlemek ve diğer sebeplerle Bedelli Askerliği de bir hak olarak görmüş ve böyle bir yasa çıkarmış madem, hiç olmazsa bedelliden elde ettiği gelirleri de askerlik görevini bedenleriyle yapan Ana Kuzularının harçlıkları ve özellikle de bu süre içinde ödenemeyen Sosyal Güvence Primlerini ödemek için kullanmalıdır.

Onlar devletimiz ve Milletimiz için canlarını, kanlarını uzuvlarını vermekten çekinmiyorlarsa eğer, devletimiz de onları, askerlik dönüşlerinde SSK primleriyle uğraşmaktan, onları maddi ve manevi zorluklarla buluşturmaktan kurtarmalıdır.

Bizlerin huzur ve refahını sağlamak için mücadele ederken şehit olan Mehmetçiğimize Allah’tan rahmet, gazilerimize şifa diliyor, devletimizin alacağı her türlü kararın Türk Milleti için hayırlara vesile olmasını temenni ediyorum.