Benim yazımın konusu; erken çiçek açan ve bugünkü kar ve tipi ile solan, üşüyen, ölen badem ağaçları, kayısı ağaçları, gül ağaçlarının tazecik yaprakları, lale soğanlarının ısıyı görür görmez kendilerini toprağın üzerine çıkarma heveslerinin yarım kalması öyküsüdür...

Benim yazımın konusu; bilgiçlik taslayanlar, her konuda diyecek bir sözü olanlar, ahkâm kesenler değil, tedbirlere destek olanlar, “tedbir alıp takdiri Yaradan’a bırakanlar, “temizlik imandan gelir” prensibiyle hareket edenler, tevekkül edenler, “eşeğini sağlam kazığa bağlayıp sonrasında Allah’a yalvaranlardır.” Başına bir musibet gelmesini beklemeyip her dönemde her durumda sağlığına dikkat edenler, bu dünyada kendisinden başka kimselerin de yaşıyor olduklarını bilenlerdir.

Benim yazımın konusu; sırf kendi menfaatlerine olsun diye fabrikasından çıkan atık suların, çöplerin kamu alanlarına döken, etrafa mikrop yayan mikroplar değil, benim yazımın konusu; bakkaldan aldığı çikletin ambalajını açıp çikleti ağzına ambalajı da bir çöp kutusu buluncaya kadar cebine koyanlardır. Sokakları, caddeleri, kaldırımları, dereleri, ırmakları, gölleri, denizleri, dağları, ovaları velhasıl dünyayı da kendi oturduğu, yattığı, yemek yediği, evinden farksız gören güzel insanlardır benim yazımın konusu...

Benim yazımın konusu; “kendisine yapılmasını istemediğin bir şeyi başkaları için de istemeyen, kendisi için, istediklerini başkaları için de isteyen” prensibiyle hareket eden vicdan sahibi, merhamet sahibi ve güzel ahlâk sahibi insanlardır.

“İslam güzel ahlaktır” diyor Peygamber Efendimiz. Gerçekten de güzel ahlaklı insanlar gerek dünyaya... Kendisine “Müslüman” sıfatını yakıştırıp, İslam’ın reddettiği her türlü kepazeliğe kucak açan, İslam’ı kendisine maske edinip, hayatının prensiplerini İslam dışı konulardan seçen; gıybet, iftira, yalan, hırsızlık, yolsuzluk, gibi ne kadar iğrençlik varsa uygulayan, kendi zenginliklerine zenginlik katmak maksadıyla; fahiş fiyatla mal satanlar değildir yazımın konusu. Doğal güzellikleri çirkinleştirmek için gayret gösteren, tertemiz derelere, göllere atıklarını bırakan, düşkünlere, kimsesizlere, yolda kalmışlara, öğrencilere bir zırnık dahi koklatmayan, Müslüman görünümlü insanlar da değil...

 “Kendisine edep yüklenen kimsenin kötülükleri azalır” diyor Hz. Ali (R.A.). İnsanlara edep yükleme gayreti içinde olanlardır yazımın konusu. Edep üzere yaşayanlar, başkalarına örnek olan kişilerdir. Bu insanlar başkalarına edep yüklerler.

“Utancı giden kimsenin kalbi ölür” diyor Hz. Ömer (R.A.). Utanma duygusundan bizleri mahrum bırakma Allah’ım.

“Başkalarının terbiyesizliğine karşı en iyi silah; bir insanın kendi terbiyesidir.”

Savaş mağduru Suriyeli bir çocuğun ölürken işaret parmağını kaldırıp; “bize bu zulmü yapanları Allah’a şikâyet edeceğim” dediğini yazdı gazeteler.

Son zamanlarda başımıza gelen büyük felaketlerin sebebini, “o çocuğun, şikâyetini Allah’a ulaştırmış olabileceğini” yazıp çizenler de var.

Böyle bir vakıa olmuş mu o çocuk şikâyetini Allah’a ulaştırmış mı bilinmez ama yaşananlardan biz insanların ders çıkarmaması, dünyadaki adaletsizliklere bir “dur denilmesi” için tedbirler alınmaması durumunda başımıza daha çok musibetlerin geleceğine inanıyorum şahsen. Dünyada açlık çekenler tarafından, dünya nimetlerini sömürenlere karşı büyük bir kalkışmanın yapılacağına ve insanlığın, özellikle de Batı Dünyası’nın bu durumda çok büyük zararlara uğrayacağına da inanıyorum. Emarelerini de parça pençik de olsa görmeye başladık bile.

Zira “zulümle abat olunmaz.”