Yaz aylarında açıklanması beklenen dış ticaret ile alakalı yapısal reformları heyecanla ülke olarak beklerken, bu konu hakkındaki görüşlerimi sizlerle paylaşmaya devam edeceğim. 

ÖNCESİNDE KISA BİR ÖZET 

Önceki yazılarımda belirtiğim  “yapısal reformlar bağlamında dış ticarette yapılması gerekenleri” kendi düşüncelerim ekseninde kısa başlıklar altında kısaca hatırlatıp, sonrasında ise bugünkü görüşlerimi aktaracağım. 

  • İhracat teşviklerinin  “performans odaklı” olması (%100’e varacak oranlara çıkacak şekilde)
  • Genel ihracat teşviklerinin (performans odak haricindeki) oranlarını azaltılıp,  teşvik kullanma neticesinde azaltılan kaynağın, performansını artıran firmalara aktarılması 
  • İhracat teşvik geri ödemelerinin kısa sürede (1-2ay içerisinde) gerçekleştirilmesi 
  • İhracatta bölgesel adaleti gözeten yapının tesis edilmesi (örneğin ülke içindeki uluslararası limanlara uzaklığa göre bölge ve il bazında iç nakliye desteği modellemesi vb.) 
  • Hizmet ihracatında Türkçe Dili ile Bölge dillerini barındıran (Arapça ve Farsça dillerinde) uluslararası geçerliliğini ülkemizin resmi kurumlarının onayladığı yapının oluşturulması, eğitim ve sınav merkezlerinin de ülkemizde konuşlandırılması 
  • Çin’deki “Alibaba” isimli B2B sitesi tarzı devletimizin kontrolü ve desteğiyle ihracatçılarımıza yön gösterecek sadece e-pazaryeri olmayan (e pazaryerinin ötesinde) “Dijital pazarlama tekniklerini” de ihracatçıya sunan bir uluslararası B2B portalının oluşturulması,
  • Uluslararası B2B site teşviklerinde İşbirliği Kuruluşu ve 250 adet sınırının kaldırılması ve bireysel başvuruya izin verilmesi veya iki modelli uygulamanın tesis edilmesi 
  • Uluslararası B2B sitelerinin ihracata olan katkısının ölçülmesi için model geliştirilmesi ve ölçümleme yapamayan B2B sitelerinin ön onaydan çıkarılması (kaynak israfını tespit için önemli)
  • Her bir teşvikten faydalanan firmalara ait “teşvik ve firma” performansını ölçen bilimsel modelleme geliştirilmesi ve sadece bu konu hakkında Ticaret Bakanlığı nezdinde ayrı bir birim kurulması (böylelikle hem ilgili teşvik katkısının oranını hem de firmanın performansını ölçme imkânın oluşturulması)

KLASİK “İHRACATI ARTIRAN VE İTHALATI AZALTAN SEKTÖRLERİN DESTEKLENMESİ” SÖYLEMİNDEN VAZGEÇİLİP EYLEME GEÇİLMESİ  

Öncelikle yaz aylarında açıklanacak olan reformların ana başlık kısmının bu söylemin olacağını söylemek için Fütürist olmaya gerek yok. Yıllardır bu söylem olmakla beraber, değişik dönemlerde telaffuz edilir ve ithalatını yüksek oranda yaptığımız sektörlere yatırım yapacak firmalara teşvik verilir ve maalesef ki sonucu hüsran olur.

ÖNCELİKLİ DEVLETİMİZİN GÖREVİ NEDİR? VE NASIL MODELLE SÜREÇ TESİS EDİLMELİ? 

Belirlenen sektör alanlarına yatırım için teşvik vermek belki de en büyük hatalarımız içerisinde yer almakta çünkü bu kapsamda geçmişe yönelik tarama yaptığımızda çokta faydası olmadığını net olarak görmekteyiz. Peki, devletimizin bu konudaki eylem planı ne olmalı? 

  • Öncelikle ithalat değeri ve oranı yüksek olan sektörler belirlenmeli 
  • Devlet özel sektöre teşvik verinceye kadar kendisi bu alanlara yatırım yapmalı 
  • Sektör belirli bir yoğunluğa ulaştıktan sonra özelleştirmeye gitmeli
  • Özelleştirme kapsamında gelen paralarla aynı sektöre devlet tekrar yatırım yapıp, özel sektöre rakip olmalı (piyasada firma tekeli oluşturmamak için) 
  • Aynı süreç tekrar yenilenmeli ve piyasa belirli bir olgunluğa ulaştıktan sonra devlet olduğu gibi piyasadan çekilmeli 

Böylelikle devlet hem ithalat değeri ve oranı yüksek ürünlere ait sektörlere girişimci olarak girerek ithalatı azaltacak hem de sektöre tekel olma ihtimali olan firmaların önünü kesecek, sonrasın da ise sistematik olarak yukarıdaki maddeler halinde belirtiğim süreçleri gerçekleştirerek piyasanın olgunlaşması ile aynı zamanda sektörün ülke içerisinde yayılmasını gerçekleştirecek. 

DÖVİZDEKİ OYNAKLIĞIN GİDERİLMESİ VE ÖNGÖRÜNÜN TESPİTİ İÇİN MODEL NE OLMALI?

Temmuz ayından itibaren başlayan dövizdeki oynaklığın sebebine gelince “piyasa koşullarına göre” gerçekleşmediğini hepimiz biliyoruz. Kısa vade içerisinde bu oynaklığın giderilmesi ve iş dünyasının planlama yapabilmesi için ülkemiz kısa vade içerisinde geçici olarak “Sabit Kur Rejimine” geçmeli ve belirli bir süre için örneğin yıllık bazda 2019 sonu ve 2020 yılları için döviz kurunu belirleyip iş dünyasının planlama yapmasını sağlamalı. Jeopolitik risk ve yurtdışı kaynaklı baskıların azalması ile birlikte 2021 yılında tekrar “Serbest Kur Mekanizmasına” geri dönülmeli.  

Birde Amerikan ekolu iktisatçıların söylemleri ile donatılan ve bu kapsamda okutulan ekonomi politikalarından(bu görüşlerin pazarlamasını yapan TV ve gazetede yorumcuları ile) aynı zamanda sosyalist temelli ekonomi politikalarını baz almadan, Karma Ekonomik Modele göre, gereklilik neyi gerektiriyorsa milli menfaat için ekonomi politikaları hazırlanmalı ve uygulamaya konmalı

Örneğin 2009 yılında kapitalizmin başkenti olan ABD’nin, sorunlu finans kuruluşlarını kurtarmak için ilgili kurumlara ortak olması veya 2018-2019 yıllarında şu an için “ticari korumacılığı” benimseyen ABD’nin, uluslararası ticarette serbest piyasa olgusundan uzaklaşması gibi veya serbest piyasanın devamı için ABD’ye karşı, Dünya Ticaret Örgütü nezdinde hakkını arayan ve kapitalizmin savunucusu olan Çin’de olduğu gibi paradoksların  yaşandığı günümüzde, eski kurallara göre model oluşturmak hatanın tamda  kendisi olacaktır. 

Önümüzdeki hafta yapısal reform ve dış ticaret başlığı ile kaldığımızdan yerden devam edip, düşüncelerimi paylaşmaya devam etmeyi umuyorum. 

SONUÇ: "Dün dünde kaldı cancağızım. Bugün yeni şeyler söylemek lazım!" (Mevlana C. Rumi)