Sosyal Medya'da, daha önceleri İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü yapmış bir arkadaşımızın “Bu bir,  kasnak yuvarlandı elek oldu, eski ... melek oldu vak'asıdır” diyerek yaptığı paylaşımı dikkatimi çekti.

Paylaşımda önceleri çıplak pozlar vermiş haliyle, sonradan da tesettüre bürünüp, kapalı haliyle iki ayrı resmi olan, sanırım bir manken ya da sanatçı veya bir film yıldızı Niran Ünsal'ın “ Açılmak, şeytana hizmet etmektir” sözleri eleştiriliyordu. Hatta alay ediliyor, yeni görüntüsünden dolayı hakarete uğruyordu.

“İnsan dönüş yapamaz mı, tövbe edemez mi? Ah hocam! Siz eski tüfek solcular hiç değişmeyeceksiniz” diye yorum yaptım.

Cevap gecikmedi. “Ben bu hatunu tanımıyorum. Yaşamını da bilmiyorum. Demek ki doğru yolu bulmuş. İnşallah bozuk mayasına dönmez” dedi.

Bir başka bayan tanıdık üstüne vazife olmadan “Yok be hocam, meslek aynı da, önceden açıklar revaçtaydı, şimdi kapalılar. Bunlar para kimdeyse ona uygun hale dönüşürler” demez mi?

“Maşallah, ne zamandan beri niyet okumaya başladınız? Kalbini açıp baktınız mı? Hüsnü zan beslesek ne kaybederiz? Her şeyden önce bir bayan olarak siz, böylesine zor bir değişimi yaşan bir kadının yanında olmalıydınız” diye düşüncemi ilettim.

Tanıdık bayanda söz biter mi? “Ne değişimi be hocam? Sadece kafa kapalı bunlarda. Kafanın altında bir değişim yok. Açık bir kadının giymeyeceği kadar dikkat çeken kıyafetler. Her şey ortada.

“Niyet okumaya devam. Kolay gelsin” deyip kestirip attım.

Sözü uzatmaya gerek yoktu. Çünkü anlamak istemiyorlardı. Gerçi Milli Eğitim Müdürümüz “Demek ki doğru yolu bulmuş” diyebilmişti. Ama “İnşallah bozuk mayasına dönmez” diyerek önyargılı bir ifadeyle tesettüre bürünen bu hanım kardeşimizi yargılamayı da elden bırakmamıştı.

 Sanki bir DNA uzmanıydı. Sanki bu tövbekâr kadının kalbini yarıp bakmıştı. 

Hem de açıklığı,  soyunmayı, soyunarak iş yapmayı bir maya bozukluğu olarak gördüğünü itiraf etmişti.

Bayan tanıdık ise, kendisi tesettürlü olmadığından olsa gerek bu bayanın tesettürlü halini, başörtüsü ve pardösülü kıyafetini daha dikkat çekici, tahrik edici görüyor, kafasının anjiyosunu çekmiş gibi “kafanın altında değişim yok” diye kesin hüküm veriyordu.

Bu kısa diyalogdan sonra düşündüm ki, çok garip bir toplumda yaşıyoruz. En okumuşumuz, en aydınımız bile bir insanın değişimini, eğer kendisi gibi olmuyorsa kabul edemiyor. Kabul etmiyor.

İnsan günah bataklığına düşmüş, çıkmak istiyor. Kafasına bastırıyoruz. “Sen çıkamazsın, senin mayan bozuk” diyoruz.

Adam içkiyi bırakıyor, kumarı bırakıyor. Hayatında yeni ve temiz bir sayfa açıyor. Geçmişindeki pislikleri çöpe atıyor. Geçmişindeki günahları unutmak istiyor. Ama biz çöplükleri karıştırıp onun attığı pislikleri bulup, onun önüne getiriyoruz. “Senin geçmişin bu” diye başına kakıyoruz.

Adamı tövbe ettiğine pişman ettiriyoruz.

Bunu da Modernizm adına, Laiklik adına, Kemalizm adına, Feminizm adına, Milliyetçilik ve Muhafazakârlık adına yapıyoruz.

Allah affetse bile biz affetmiyor, Allah bağışlasa bile biz bağışlamıyoruz.

Allah'ın af, mağfiret ve rahmet kapıları sonsuza kadar açık, bizler ise o kapıları kapatmaya çalışıyoruz.

Allah dostları “Gel, gel, gel! Ne olursan ol yine gel. Bizim dergâhımız ümitsizlik dergâhı değildir. Yine gel. Bin kere tövbeni bozsan yine gel” diyor. “Ama geldiğin gibi kalma değiş” diyor. Birileri ise Cennet babasının tapulu malıymış gibi “Gelme. Sen önce orospuydun” diye geçmiş hatalarından dolayı  tövbe edenleri Cehennem'e mahkum ediyor.

Sözün özü, Niran Ünsal'ı tanımam, Ama geçmiş hatalarına sünger çekip “Çıplaklık, şeytana hizmet etmektir” deyip, örtünmüş ise, hayat tarzını değiştirip, farzlara yönelmişse tebrik ederim.

Onunla alay edenleri, hakir görenleri de görünce güler geçerim.