Dilimize yerleşmiş güzel bir deyim, güzel bir söz vardır:” Her geceni Kadir bil, her geleni Hızır bil” diye.

Aslında bu güzel söz, her geceyi Kadir gecesi gibi ihya etmeyi, Kadir Gecesi gibi değerlendirmeyi anlatan bir sözdür. Bu güzel söz bir yandan da evimize gelen, kapımızı ihtiyacı için çalan herkese yardım etmeyi, onları Hızır bilmeyi, onlara seve seve vermeyi de öğütler. Bizim inançlarımızda Hızır'ın geldiği evlerde, eğer O'na az da olsa bir şey verirsek, bolluk ve bereket getireceğine inanılır.

Kısacası, her geceyi, her anı, içinde bulunduğumuz her saati, dakika ve saniyeleri Allah'ın rızasını kazandıracak şekilde yaşamalıyız.

Her kapımıza gelene, ayağımıza gelip yardım isteyene de azarlamadan, surat asmadan az da olsa, bütçemizi zorlamadan, güler yüz ve tatlı dille, şefkat ve merhametle bir şeyler vererek gönlünü almalıyız.

Vermek belki başlangıçta zordur ama verirken almış oluruz. Verirken Şeytan fakirlikle korkutabilir, çirkin işler yapmayı emredebilir. Şeytana inat vermekte yarışmalı ve Allah'ın rızası dışında bir karşılık beklememeliyiz. Vermekle malımızı, paramızı, servetimizi temizlemiş oluruz, bereketlendirmiş oluruz.

Bugün Kadir Gecesi. Bugün Kur'an'ın doğum günü. Bugün içinde Kadir Gecesinin bulunmadığı bin aydan, yaklaşık 84 yıldan daha hayırlı bir gece. Bugün fecrin doğuşuna kadar, gün ağarana kadar, meleklerin ve Ruh'un(Cebrail), Rablerinin izniyle, her bir iş için indikleri, müminlere selam verdikleri, selamette oldukları bir gece.

Bu geceyi, belki de içinde bulunduğumuz Ramazan'ın son on gecesinden birini, dünkü veya yarınki gecelerden birini dualarla, namazlarla, niyazlarla ihyâ etmeye çalışacağız. Tövbe ve istiğfarlarla Rabbimize el açıp, yalvaracağız, yakaracağız, af ve bağışlanma dileyeceğiz,

İyi güzel hoş da bu anlamlı gecelerde, kendimizi bir hesaba çeksek, bir nefs muhasebesi yapsak, kendimizi bir özeleştiriden geçirsek ne kaybederiz?

Aslında buna o kadar ihtiyacımız var ki.

Bizler mükellef iftar sofralarında topun patlamasıyla iftar ederken, kömür ateşinde demlenmiş çaylarımızı yudumlarken, zemzemli, soğuk sulu, şerbetli teravihler kılarken, orucumuzu uykuya tuttururken, tahinli pide kuyruklarında, ATM önlerinde beklerken, AVM'lerde serinleyip alışveriş yaparken, arabalarımızın bagajını tıka basa doldururken!

Çevremize, çevremizdeki yoksullara, Suriye, Irak, Gazze gibi bölgelerde  can veren, evleri yakılıp yıkılan, çocukları parçalanarak ölen, eşini, kardeşini kaybeden, zulüm altında inleyen, oruç tuttuğu için çin işkencesine tabi tutulan, namaz kılması yasaklanan kardeşlerimize bir baksak ne olur.

İ'tikafa girmek, inzivaya çekilmek, kendimizi ibadete vermek, sakal-ı şerifleri öpmek için yarışmak belki bize artı değer kazandırabilir.

Ama bir mazluma el uzatmak, mazlumların yanında olmak, mazlumlara yardım etmek, zulme ve haksızlıkla uğrayanlara kol kanat germek daha elzem ve daha önemli değil midir?

Haksızlıklar karşısında susan, dilsiz kalan, en ufak bir tepki göstermeyenler Şeytan'ın ve düşmanın oyuncağı değil midir?

Bu gecede, bu kutsal gecede yeryüzüne inen melekler, bize selam getiren melekler bizi, böyle lakayt, sorumsuz, aymaz ve gaflet halinde mi bulsun?

İyi düşünelim, bir muhasebe yapalım, samimi olalım,

Başımızı iki diz kapağımızın arasın alıp “Ben neyim ve bu hal neyin nesi? Yetiş yetiş, hey sonsuz varlık muhasebesi” diye kendimizi bir hesaba çekelim.

Her gecemiz Kadir olsun, Kadir Gecemiz, hayırlara güzellikler, kurtuluşumuza vesile olsun.

Selâm ve dua.

                                                          GÜNÜN SÖZÜ

HAKSIZLIK KARŞISINDA SUSAN DİLSİZ, ŞEYTANDIR.

                                                                                            Hz. MUHAMMED(sav)