Bilgisayarımın başına geçip “Günümüz Gençliği ve Sosyal Medya'da Günah Çukurları” konulu bir yazı yazmaya niyetlenmiştim. Gençliğimiz ve “Yap-Boz” tahtasına çevrilmiş, zıvanadan çıkmış Eğitim Sistemimizin geleceği üzerinde düşüncelerimi yazmak istiyordum.

Tam bu sırada öğretmen arkadaşım Harun Güzel'in, sanki içimden geçenleri okumuş gibi gönderdiği ama yazarını bilemediğim gerçekten güzel bir eleştiri ve tavsiyelerle dolu bu yazıyı sizlerle paylaşmak istedim. Niyetimdeki yazıyı erteledim. İşte o güzel yazı:

“Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı hocanın 'Enformatik Cehalet” kitabını okumamın üzerinden en az 25 yıl geçti.

O eseri okuduğumda pek bir şey anlamamıştım. Bir daha, bir daha... Yani tam üç kez okudum. Nabi hoca gözümüzde çok büyümüştü. Bu 'tür eserler yazabilen adamlarımız olduğu müddetçe bu ülkenin sırtı yere gelmez dediğimi' unutmuyorum”

O Nabi Avcı ki bir zamanlar “Molla Kasım” adıyla da sistemi ve toplumsal problemleri eleştiren güzel ve muhalif yazılar yazmıştı da severek okumuştuk.(K.B)

“O eserin yazarı bugün Milli Eğitim Bakanı ve işi çok zor. Dertlerimizin müsebbibi kendisi olmadığı için acımasızca eleştirmek istemem, ama çözüm üretme konusunda yetersiz kaldığını da söylemezsem Nabi hocaya haksızlık etmiş olurum.

Şöyle bir tefekkür edelim. 5 yaşında bir bebeği okula alıyorsunuz. Bu çocuk en az 13 yıl zorla/mecburen okuyacak. Mezun olduğunda yaş 18. Bu yaşa gelmiş çocuğun önündeki tek seçenek bir üniversiteye gitmek.

Biz ilkokulu köyde okuduk. Liseyi bitirene dek de tatilleri köyde bağda bahçede geçirdik. Söğütten düdük yaptığımız, baharda topaç çevirdiğimiz dün gibi aklımda. Şükür hayvan, ziraat, ev işleri gibi pek çok şeyi yapabilecek becerilere sahibiz. Ekmeyi dikmeyi, marangozluğu, değirmenciliği, kalaycılığı, dokumayı bir zanaatkâr kadar değil ama kalfalık yapabilecek kadar bilirim. Hatta elektrik tesisi ve elektronik tamirinden bile anlarız. Çünkü biz köyde hayatın tam merkezinde büyüdük. 

Bugünküler gibi sentetik hapishanelerde değil. Oysa,  yeni neslin bildiği tek şey, tablet ve akılsız cep telefonu. Gençlik ve Spor Bakanlığı'nın “Sosyal Medya ve Gençlik” başlıklı araştırmasına göre; gençler günün 3 saatini telefon ve bilgisayar başında geçiriyormuş. Bu araştırmayı kim yaptıysa sanırım 13 saat yazacakken 3 saat yazmış. Bebeğin elinde telefon, delikanlının elinde telefon, 80'lik dedenin elinde telefon!

Bu milletin tek bir becerisi kaldı. Facebook'ta dolaşmak, anasının ölüsünü, karısının ameliyatını, gelinin yüzünü açma anına kadar ne kadar mahremi varsa ifşa etmek.

Kimse kusura bakmasın, her şeyi Facebook'a aktaran kompleksli, şuursuz, fütursuz ve arsız bir toplumla karşı karşıya kaldık. Görünen o ki, gelecekte bu günleri bile arayacağız. 

Yeni nesil topraktan utanıyor. Ziraat kelimesinin ne anlama geldiğini dahi bilmiyor. Neredeyse eti sanayi tesisinde üretiliyor sanacaklar. Hoş, hayvanların nefes aldığına bakmayın, maruz kaldıkları zulmü dile gelip bir aktarsalar.

Anlamadığım şey şu: Bunca diplomalı mesleksiz cahille ne yapacağız, nasıl iş bulacağız? İlkokulu anlıyorum ama ya sonrası? Gençleri ortaokulu, liseyi bitirmek ve üniversite bitirmeye zorlamanın intihar olduğunu bu ülke ne zaman görecek, ya da görebilecek mi emin değilim? Bir on yıl daha göremezse, sonra görse de bir kıymetin kalacağını sanmıyorum.

Bu yetmezmiş gibi şimdi herkese yüksek lisans ve doktora yaptırıyorlar. Doktoralı taksici, yüksek lisanslı temizlik görevlisi, üniversite mezunu beceriksizler ordusu. Bunların çoğunluğu Kur'an okumasını bilmiyor. İlmihal kelimesinin anlamından bile bîhaberler.

Mesela bir on yıl sonra sayacı, marangoz, demirci, kalaycı, keçeci, semerci, duvarcı, demirci, nalbant, terzi, elektrikçi, fırıncı, aşçı, muslukçu, tamirciler vs. meslek erbabı ve zanaatkâr kalmayacak. Tohumu ekmeyi, ağaç dikmeyi, hasat yapmayı, hayvana bakmayı bilen kimse bulamayacağız!

Ayrıca merak ediyorum, bu kadar sürede ne öğretiliyor? Cevabı, kocaman bir hiç.

Ivan Illich'in fikirlerini beğenen biri olarak bu okulların sadece insanı insanlıktan çıkardığından asla kuşku duymuyorum. Günümüz okulunun plastik enjeksiyon makinesinden ne farkı var Nabi hocam? Dahası bu tezgâhın kalıbı bile değişken değil. Neredeyse bir asırdır tek kalıpla çalışıyor. Üretim hatalarını saymazsanız aynı atölyeden, aynı kalıpla üretilmiş polyester takım elbiseden bir farkı var mı? Sahi var mı? Önüne geleni okutmak, önüne geleni sürükleyen selden ne farkı var? Mektepler herkes için değil, istidâdı olanlar içindir. Vasıflı adamlar sadece okullarda mı yetişir sanıyorsunuz? Biz bu istatistik tuzağından ne zaman kurtulacağız? Yakınım olan ve çevremdeki lise ve üniversite mezunlarını gördüğümde bütün ümitlerim tükeniyor.

Okumaya ortaokulun başında başladım. Liseyi bitirdiğimizde dergiler bir yana, üç-beş yüz kitap okumuştuk. Harçlığımın tamamına yakınını kitap için harcardım. Önceki gün beş üniversite öğrencisine sordum. 

Ders kitabı dışında hiç kitap okumamışlar. Sosyoloji kelimesinin anlamını bilmiyorlar. İbn-i Haldun, İbn-i Sina, Gazali'yi ve Endülüs'ü hiç duymamışlar. Marks'ı, Lenin'i, Aliya İzzetbegoviç'i bilmiyorlar. Yemen'in yerini haritadan gösteremediler. Ellerinde ikişer bin liralık cep telefonu olan ve başlarını telefondan kaldırmayan bu çocukların elinden merkep bile yem yemez, ama bitirdiklerinde bunlara “uzman” denilecek.

Bu yöntemle, bu müfredatla, bu eğitimci tipolojisiyle bu işler olmaz. Bu iş böyle gitmez. Giderse bu ülke biter. Vebali de ağır olur. Anaokulu saçmalığı sona ermeli. Çocuklar okumayı bilmiyor. İlk olarak bir yıl sadece okuma öğretilmeli. İyi bir okuma yapılmadan, diğer hiçbir derse geçilmemeli. Batı kültürünün taşeronu ders kitaplarına hiç girmek istemem. İlkokul sistemi değişmeli. İlkokuldan sonra okumak zorunlu olmamalı. Köy çocukları asla kasabaya, şehre taşınmamalı. Çıraklık, kalfalık ve ustalık sistemi yeniden tesis edilmeli, ziraat ve zanaat mektepleri açılmalı. İşe alırken diploma değil, liyakat ve bilgi esas alınmalı. Bunları başarırsa Nabi hoca kendine iyilik, millete hizmet etmiş olur. Yapmazsa, işte onu düşünmek bile istemiyorum.

Nabi hocam! Şu akademisyen modundan çıkın ve 1970-80'lere dönün lütfen. Lütfen hocam!

Not: Yazıyı yazarken arkamda kendi kendine televizyon çalışırken TRT Haber şu haberi okuyordu: 28 yaşındaki, iki çocuk annesi Çinli bir kadın, akılsız telefonuyla oynamaktan önündeki nehri görmediği için düşüp boğulmuş! Bu habere göre, boğulan bir kadınmış gibi görülebilir. Oysa boğulan bütün bir insanlık, ama bunu “Enformatik Cehalet”in yazarı Nabi Hoca bile görmüyor.”

Yazarını bilemediğim bu güzel yazı, bu örnekle sona eriyor. İnşallah bu güzel tesbitler başta Millî Eğitim Bakanı Nabi Avcı olmak üzere bütün sorumlular, etkili ve yetkililer tarafından görülür de gerekli tedbirler alınır. Yoksa işimiz gerçekten çok zor.

 

                                                         GÜNÜN SÖZÜ

ALLAH'A KERŞI GİZLİ GİZLİ GÜNAH İŞLEDİYSEN, GİZLİ GİZLİ İTAAT VE İSTİĞFAR ET! AÇIKTAN GÜNAH İŞLEDİYSEN AÇIK AÇIK İTAAT VE İSTİĞFAR ET Kİ BİRBİRLERİNİ SİLSİNLER.

                                                                                                 Selman-ı Farisî

 

KAMİL BİRCAN 11.01.2016