Bu hafta sizlerle hangi konuyu mütalaa edeceğimi düşünürken, aklımda iki mesele bulunmaktaydı. Bunlardan birincisi, demokrasi ekonomik zaferlerle taçlandırılmadıkça aksamalar kaçınılmaz olacaktır meselesi, ikincisi ise ekonomi; doğru ve zamanında bilgilendirme ile iletişim konusu idi. Bu hafta ikinci konuyu ele almaya karar verdim. Bu kararıma etki eden gelişme; devlet, sivil toplum kuruluşları ve halkın ekonomik yönlü krizi yönetme becerisinde ortaya koydukları kararlılık oldu.

Daha çok da eski olmayan bir zamanda, 2008 yılının devamında, dünyanın pek çok ülkesinde ve özellikle Avrupa Birliği ülkelerinde etkisini gösteren ekonomik krizin yönetilmesinde gösterilen özensizlik, bunun karşısında ülkemizin yaşadığı talihsizlik sonrasında gösterilen basiretli duruş; bu iki farklı kriz yönetim şekli ele almaya değer önemli bir konudur.Bu konuda sergilenen tutum, liberal ekonomiyi tanıyan ve bu oyunun kurallarını öğrenmiş ve tüm taraflarıyla harekete geçen bir anlayışın, başlangıç anından itibaren attığı takdire şayan adımlardır.

Birinci, ikinci ve üçüncü sanayi devrimini kaçırdı denilen bir zamanda dördüncü sanayi devrimini anlamaya ve gereğini yapmaya çalıştığı bir zamanın arifesinde, Türkiye'nin topyekûn aktörleriyle, dördüncü sanayi devriminin işleme ortamını sağlama gayreti; işletme, iktisat ve kamu yönetimi bölümlerinde ders olarak okutulabilecek düzeyde bir başarıdır.

Bu başarının ilk ayağını teşkil edecek adımlar, hem yerli hem de yabancı algısının tahmini ve tedbirini içeren uygulamalar olmak üzere ekonomi aktörlerince bir bir hayata geçirilmiştir. İç ve dış adımlar ile Türkiye makro ekonomik göstergeler ve para piyasaları olmak üzere belirlenen adımlar doğru ve zamanında bilgilendirme ile kısa vadeli şokları minimum seviyeye indirmeyi başarmıştır. Orta ve uzun vadede görünümlerin tedirginliği saklı kalmak koşuluyla, ekonomi kurmaylarının ve merkez bankasının pro-aktif politikaları sayesinde; içeride tüm işleyişin sorunsuz devamlılığı, dışarıda ise birebir markaj ve bilgilendirme sayesinde algının negatife dönmesinin engellenmesi sağlanmış; makro göstergelerde ise enflasyon beklentisi frenlenmiş, büyüme pozitif ve rakamsal olarak teyit edilmiş, para piyasalarında ise likiditenin kesintisiz devamının sağlanacağı ve dolardaki hareketlenmenin (halkın da desteğiyle) kısa vadede dinginleştirileceği, yabancı yatırımların devam edeceği, borsanın ateşinin söneceği, üretim ve ihracata aynı hızla devam edileceği algısı piyasalara aşılanmıştır.

Bazı derecelendirme kuruluşlarının etkisi zayıf açıklamaları bile bu durumu değiştirmeye yetmemiştir.

Türkiye açısından riskler sona ermiş değildir. Diğer iki kredi derecelendirme kuruluşunun Ağustos ayı açıklamaları risklerin başında gelirken FED'in faiz artırım kararı diğer bir risk kalemi olarak karşımızda durmaktadır.

Elbette yukarıdaki saydıklarımız özel sektörün bir ayağını oluştururken, KOBİ'ler bağlantıda oldukları iç ve dış piyasalar ile tedirginliği yaşayan diğer bir taraf olarak karşımızda durmaktadır ve içerideki makro göstergeler bizatihi bu konu ile alakadardır.

Sağlam demokratik işleyiş kesinlikle ekonominin en önemli ayaklarından birisidir. Ancak siyasi normalleşme ile ekonomik normalleşme arasındaki “zaman etkileşimi” kuşkusuz aynı değildir. Siyasi normalleşmenin ekonomik normalleşmeyi getireceği aşikârdır. Fakat ekonominin sadece içerideki faaliyetlerden ibaret kabul edilmesi yanlıştır. En önemli ayak olan dış ekonomik işleyiş kesinlikle unutulmamalıdır.

Verilen mücadele mutlaka ekonomik zaferlerle taçlandırılmalıdır.

Y. Doç. Dr. Bülent Darıcı

[email protected]