Öncelikle Ekim ayı ihracat değerlerinden başlamak istiyorum. TİM verilerine göre Ekim ayı ihracatımız geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 13,1 artışla 15,7 milyar dolara yükseldi. Dolayısıyla ekim ayı ihracatımız, Cumhuriyetin kuruluşundan itibaren tüm zamanların rekoru olarak kayıtlara geçti.

İHRACATTA OLUMLU FAKTÖRLER 

İhracattaki artış, miktar artışı ile paralel gitmekte. Ekim ayı miktar bazındaki ihracat artışı,  2017 yılının aynı dönemine göre yüzde %25,1 artışla 12,6 milyon tona yükseldi. Dolayısıyla ihracatımız, Ekim ayında değer bazında tüm aylar içerisinde birinci olurken, miktar bazında da en çok ihracat gerçekleştirilen ikinci ay olduğunu görebiliyoruz.

İhracatın ithalatı karşılama oranı ise, geriye dönük 20 yıl içinde en üst seviyeye çıkarak % 96,7 oldu. Değer bazında resmi net görmek istersek, Ekim ayında ihracatımız 15,7 milyar dolar olurken, ithalatımız 16,3 milyar dolar olarak gerçekleşti. 

İhracatımız yıllık bazda ise, geriye dönük (2017 Ekim-2018 Ekim)  12 aylık periyotta yüzde 7,9 artışla 166,8 milyar dolar oldu. Böylelikle 2012 ve 2017 yılları arasında 150 küsür ila 140 milyar dolar arasında dolanan ihracat değerlerinin, 2018 yılında 160 milyar doları aşacağı anlaşılıyor. Daha detaylı analiz için baktığımızda ise; 2018 Ocak-Ekim 10 aylık dönemde ihracat yüzde 7,6 artışla 138,8 milyar dolara çıktığını görüyoruz. Önümüzdeki 2 aylık sürede, 2018 ilk 10 ay içerisinde, en düşük ihracat değeri olan Ocak ayındaki 12,4 milyar doların altında ihracat gerçekleşmez ve önümüzdeki 2 ay içerisindeki ihracat değerini 24 milyar dolar olacağını varsayarsak, 2018 ihracat değerimiz 163 milyar seviyesinde gerçekleşir. Buradaki varsayım ise; ilk 10 aylık ihracat değerleri içerisinde en düşük seviyede gerçekleşen Ocak ayı değeri baz alınarak hesaplama yapılmasıdır.  

İHRACATTA OLUMSUZ FAKTÖRLER 

Evet, ihracatımız artıyor ama bu seviyede rekor kırılmasının en önemli faktörü, geçtiğimiz aylarda yaşanan döviz kurunun TL karşısında aşırı değerlenmesiydi. Bunun adını net bir şekilde koymak ve altını çizmek lazım. Dolayısıyla ihracattaki artış oranının “sürekliliği” ve “ihracatın kalitesi” ayrı bir tartışma konusu olarak karşımıza çıkmaktadır. 

Şu an yazacaklarımı ise,  büyük ihtimal bir tek ben ifade ediyor olacağım. Bana göre diğer bir olumsuz bir faktör; AB üyesi ülkelere gerçekleştirdiğimiz aylık bazda ihracat değerimizin oransal olarak  % 50’nin üzerine çıkmış olmasıdır. Bu faktör çoğu çevrelerce olumlu olarak gözükmüş olsa bile Türkiye’nin ihracatının yarısını aşan bir kısmının belirli bir bölgede yoğunlaşması o bölgelerde yaşanan ekonomik krizler ile oluşacak talep daralması neticesinde ihracatımızda çok büyük hasarlar getirebilir. Bunun örneğini 2008 yılındaki krizde net bir şekilde yaşadık. Dolayısıyla ihracat pazarlarındaki çeşitlilik, değer ve oran bazındaki artış ile de kendini göstermelidir. 

VE İRAN 

Son iki yazımda Güç ve Denge özelinde Amerika’nın ekonomik anlamdaki gücünü tüm dünya özelinde kuralsız bir şekilde uygulamasını ve ülkelere dikte ettirmesini epey tartışmış ve İran Ambargosu ve Türkiye özelinde devam etmiştik. O zaman bıraktığımız yerden yine devam diyelim. 

MUAFİYET DURUMU 

İlgili bakanlarımızın açıkladığı üzere ve bizimde anladığımız kadarıyla İran üzerindeki ambargonun Türkiye özelinde “petrol ve doğalgaz” ithalatında ülkemiz muaf tutulacak şeklinde. Diğer mal gruplarındaki ihracatımız ise soru işareti. Dolayısı ile sizler bu satırları okuduğunuzda yani Pazartesi günü diğer detaylar ABD tarafından açıklanacak ve hep beraber ABD hazretlerinin! bize neyi uygun gördüğünü öğreneceğiz. 

KURALSIZLIK, HEGEMON GÜÇ VE BU GÜCE TÂBİ OLAN ÜLKELER  

Hepimizin bildiği üzere, ABD’nin İran ambargosu hiçbir uluslararası kural bağlamında açıklaması olmadan, kuralsız bir şekilde ilerliyor ve ABD tüm dünyaya açıkça diyor ki, “ben ne dersem o, kuralıda ben koyarım, kuralıda ben kaldırırım.” Dolayısı ile bu kapsamda neleri gördük hep beraber bir bakalım;

  • Hiçbir uluslararası kuruluşun bu süreçte etkin olmadığını, hegemon gücün uluslararası kuralların üstünde olduğunu,
  • Girebilmek için yüz takla attığımız Avrupa Birliğinin (Almanya, Fransa vb.) dünya ölçeğinde lider değil, mevcut güce tâbi olan ülke ve ülke grupları olduğunu, 
  • Tüm dünyada, “ekonomik anlamda” ifade edilen;  adil ticaret,  uluslararası kurallar, eşitlik, adalet gibi kavramların koca bir yalan olduğunu, bu kavramların dünyada hegemon gücün tanımlamasına göre değiştiğini, 
  • Dünya düzeninin,  hegemon güç ve bu güce tabi olanlardan oluştuğunu ve tabi olan ülkelerin acaba hegemon güç bize neyi takdir eder? Dedikleri duyarsız ülkeler topluluğundan oluştuğunu, maalesef ki yine acı bir tokatla ama bu sefer sadece biz değil tüm dünya görmüş oldu. 

SONUÇ:  “Yalanlara inanmak bazen tatlı gelir ama acısını uyanınca hissedersin.”