Ülke ekonomilerinin kendi içlerinde geçmişten kaynaklı yaşadıkları problemlerden dolayı bir takım hassasiyetleri vardır. Bu hassasiyetler sonucunda, ekonomideki önemli ve öncü unsurlar çoğu zaman arka plana itilirken, bu hassasiyetler çoğu zaman İRRASYONEL olarak kendini başrole aldırır. Örneğin Almanya ekonomisi enflasyona karşı çok hassas iken, Türkiye’de ise, döviz kurları, özellikle Amerikan doları ve dolardaki azalış ve yükselişler direkt olarak ülke ekonomisinin beklentileri yönetmeye başlar. Yani bizim hassasiyetimiz, ABD Dolarıdır.

DÖVİZ SALDIRILARI VE TÜRKİYE 

Ülkemize 2018 yaz aylarında yapılan döviz kuru saldırıları (saldırı diyoruz çünkü ekonomi bilimi olarak, kısa sürede mevcut veriler bağlamında yaz aylarında dövizdeki ekstrem yükselişi açıklamak mümkün değil.) neticesinde de süreçten alnımız akıyla çıkarken, ABD Başkanı Trump Suriye’den çekilme kararı aldığında, Türkiye’yi test etmek için güçlü dolarla Türkiye ekonomisine zarar veririz tehdit twetini unutmadık. Dolayısı ile şu an için döviz kuru, yabancı ülkelerin kendi menfaatleri bağlamında dolar kurunu kullanarak, Türkiye’ye istediklerini yaptırmak için “birinci eylem planları” olduğunu görmemek saflık olur.  

GEÇEN HAFTAKİ DÖVİZ ARTIŞINI ANALİZ EDERSEK

  • ABD Merkez Bankasının 2019 yılı için faiz artırımı yapmayacağı açıklaması neticesinde, ABD Dolarında düşüş seyri başladı  (ekonomik gerekçenin neticesi) 
  • Trump’ın İsrail’deki Galon tepeleri ile ilgili açıklaması ayrı bir risk algısı oluşturdu ve dolar artış yönüne girdi (politik risk faktörü) 
  • Ülkemizin, bu kararı tanımayacağı yönündeki özellikle İslam İşbirliği Teşkilatı kapsamında yaptığımız açıklamalar (politik risk faktörü artıyor) 
  • S400 VE F35 kapsamındaki anlık uykuya geçen durumun tekrar risk faktörü olarak hortlaması       (politik risk faktörü)
  • Bazı bankaların bu süreçte manipülatif (dövizin yükselmesi yönünde çalışmalar yapması) iddiaları ve bu kapsamında soruşturmanın başlaması (iddialar doğru ise, para götürme amaçlı olabilir veya kendilerine gelen bir emir neticesinde bunları yapmış olabilirler) 
  • Ülke risk primini olan CDS priminin geçen hafta içerisindeki ani yükselişi (politik faktör) 

Geçen haftayı analiz ederken, tespit edebildiklerim bağlamında olanlar yukarıdaki maddelerde sıralanmış şekilde duruyor. Bu maddelerin sadece bir tanesi ekonomik bağlamda iken,  diğerlerinin politik bağlamda olduğu gözüküyor. 

Ekonomik gerekçeye göre dolar düşüşe geçerken, birden bakıyoruz ki diğer politik etkenler, doları yukarı doğru çıkartıyor. 

KISA VADE DE ÜLKEMİZİN KIRILGANLIKLARI NEDİR? 

  • Yüksek Enflasyon 
  • Yüksek Faiz 
  • İç Piyasadaki durgunluk 
  • Dövizdeki hareketlilik (Yüksek veya düşük kur değil, OYNAK KUR

TEKRAR BAŞA GELİRSEK 

Şu ana kadar yazdıklarımdan yola çıkarsak bazı sonuçlar elde etmemiz lazım 

  • Dövize olan hassasiyet ülkemizde ön sırada mı? Cevap: EVET 
  • Döviz, şu an için yabancı güçlerin Türkiye’ye kendi istediklerini yaptırmak için kullandıkları bir silah mı?  Cevap: EVET 
  • Döviz kurlarındaki yukarı yönlü oynaklığın esas sebebi, Ekonomik mi? Yoksa politik mi? Cevap: POLİTİK 

Döviz bağlamında gidersek, hepimizin beklentisi elbette ki “İSTİKRARLI KUR”. Döviz kurlarında oynaklık minimum veya sıfıra yakın olursa, geleceğe yönelik hem yatırım hem de tüketim beklentileri dolayısıyla ekonomiye olan güven beklentisi artar mı? Elbette ki artar. 

Örneğin ihracatçıya sorsanız, yüksek kur beraberinde oynak kur mu? Yoksa çokta yüksek olmayan ama istikrarlı kur mu deseniz, düşünmeden istikrarlı kuru seçecektir. Ya da İthalatçıya düşük kur beraberinde oynak kur mu? Yoksa çokta düşük olmayan ama istikrarlı kur mu? deseniz yine İstikrarlı kuru seçecektir. Bu soruları ekonomideki farklı paydaşlar içinde sorarsak, örneğin döviz cinsinden borç alanlar veya borç verenlerde aynı cevabı verecektir. 

PEKİ, ÖNERİN VAR MI DİYENLER OLURSA 

Politik, özellikle jeopolitik risklerin fazla olduğu şu zaman diliminde, ABD’deki Trump, İsrail Filistin gerginliğinin tırmandırılması, Suriye, göçmenler ve Türkiye’nin maruz kaldığı terör belaları varken acaba salt ekonomik gerekçelerle döviz kurunu nasıl istikrarlı hale getirebiliriz? 

Bence ülkemizin dışarıdan gelen tehditlere karşı açık olduğu bu dönemde, döviz silahını düşmanlarımızın elinden almamız lazım. Örneğin ülkemiz geçici olarak bir yıl boyunca SABİT KUR REJİMİNE geçip bir yıllık döviz kurunu açıklayabiliriz. Dolayısıyla ihracatçı da, ithalatçıda veya sanayici veya borç alan ve verenler bir yıllık planlarını bu kur üzerinde yaparlar. Böylelikle döviz saldırılarını bu geçiş aşamasında, olduğu gibi yabancı güçlere kapatmış olmaz mıyız? 

Benimkisi günümüz koşullarına göre önlem alabilmek için ortaya koyduğum alternatif bir fikir. Bu fikrin maliyetleri, avantaj veya dezavantajları olabilir.  Ama tartışılması ve değerlendirilmesi gereken bir fikir olduğu düşüncesindeyim.

PİYASACILAR BANA KIZACAK, VARSIN KIZSINLAR 

Döviz kurlarının piyasadaki arz ve talebe göre belirlenmesini benimseyen akademik çevre beni eleştirebilir ama zaten ben buna karşı değilim ama PİYASA KİMLİĞİNE KARŞIYIM. Ne demek mi istiyorum. Ülkemizde ki döviz kuru piyasası maalesef ki ekonomik birimleri temsil etmiyor. Dolayısı ile arz ve talep piyasası ekonomik birimler yerine, Trump’ın güçlü dolarla sizi döveriz tweti veya İran’a ambargo koyarak ticaret yapacak ülke, firma, kurum ve bireyleri tehdit etmesi ve uluslararası ticareti dolarlı ticaret ve swift sistemi dışına bırakmasıyla ekonomik birimleri dışlayan bir piyasa mevcut. 

Şu an için salt anlamda piyasa (ekonomik birimleri temsil eden)  döviz kurunu belirliyor derseniz buna benim karnım tok. Tam tersi günümüzde piyasa, Trump’ın tweet ve tehditleri, AB’nin tırnak içinde bizi AB’ye almamak için yaptıkları hokkabazlıklar, Uluslararası Risk Derecelendirme kuruluşlarının tek yönlü verdiği kararlar.  Ayrıca Terör riski,  Suriye meselesi, İsrail Filistin meselesi ve bizim tepkimiz, Rusya ve ABD arasındaki savunma sistemleri tercihi, NATO, Avrupa’daki artan ırkçılık vb. İşte bu piyasaya karşıyım ve tırnak içerisinde bu piyasanın risk gördüğü unsur ise, Türkiye’dir. 

İsterseniz bu yazdıklarımı tersten okuyalım ve mevcut piyasayı, “batı” metaforu ile tanımlayarak gidelim.

  • Batı için risk, Türkiye
  • Batı için risk, güçlenen Türkiye
  • Batı için risk, istediklerini yaptıramadıkları Türkiye 
  • Batı için risk, artık haritaları cetvelle çizemezsin diyen Türkiye 
  • Batı için risk, Filistin’i sana yedirmeyiz diyen Türkiye 
  • Batı için risk, artık Müslüman âlemini birbirine kırdıramazsın diyen Türkiye 
  • Batı için risk, Müslüman dünyası içerisindeki batı işbirlikçilerini deşifre eden Türkiye 
  • Batı için risk, UYKUDAN UYANAN TÜRKİYE 

SONUÇ: Son maddeden sonra sonuç olarak yazacak bir cümle olduğu kanısında değilim.