[Konya gazetelerinde yeniden yazmaya başlayalı 20 yıldan fazla oldu. Önceleri bir gazetemizde yedi yıl süresince haftalık köşe yazılarım yayımlanıyordu, sonradan ise değişik zamanlarda bazı gazetelerimizin kültür sayfa ve eklerinde yazmayı sürdürdüm. Şimdilerde bir kültür ekinde yazıyorum. Konya Yenigün'de ise ayda bir gün, her ayın on dördünde yazacağım. Yine, eskiden olduğu gibi; siyasete, spora, ekonomiye, hasılı benim uzağımda olan konulara asla girmeyeceğim. Zaten öbür köşe yazarlarımız bu konularla ilgilenecekler ve görüşlerini dile getireceklerdir. Gene kültür, gene edebiyat, gene sanat ve asla vazgeçemeyeceğimiz konumuz olan KONYA... Köşe başlığımız da böyle bir ad.]

                                                                        ***

            Evet, bugün ayın on dördü... Ocak 2014'ün on dördü... Acaba bu yıl 2014 değil de 2015 olsaydı, 'Bugün ayın on beşi' mi diyecektim? Hayır, yıl kaç olursa olsun ben yine 'Bugün ayın on dördü' dedikten sonra ayların on dördüncü günlerini ele alacaktım. Ha şubatın on dördü, ha aralığın on dördü... Hiç fark etmeyecekti. Bizim için önemli olan ayların on dördü, on dördüncü günleri idi... Sebebini sorarsanız biz de anlatırız, siz de merakla ve ilgiyle okursunuz. Demek ki, bir aksilik olmazsa, 14 Aralık 2014  günü, bu sütunumuzda on ikinci yazımızı bulacaksınız. Bir hatırlatma yapayım. 2014'ün dinî  bayramları hiçbir ayımızın 14'ünü içine almıyor. Onun için biz de on iki yazı deyiverdik.

            Eskilerin güzel bir sözü vardır, konumuza uyar mı, uymaz mı, bilemem. Demişler ki, 'Anlaşıldı Vehbi'nin kerrakesi... Merhum Vehbi Koç hayatta iken burada geçen Vehbi'nin ona işaret ettiği sanılırdı. Değildi. Bu Vehbi başka bir Vehbi'ydi. Aslı Arapçada kerrâke olan,  Türk Dil Kurumunun Türkçe Sözlüğü'ne ise kerrake olarak alınan kelimemize şu anlam veriliyor:  İnce softan hafif ve dar bir üstlük. (2011, 1394) Tabii bazı okuyucularımız bu sof kelimesini de merak edecektir, onu da aynı sözlükten alıverelim. Aslı Arapçada ṣῡfolan kelimemiz dilimizde iki anlamı taşıyor: 1. Bir çeşit sertçe, ince yünlü kumaş, 2. Ham ipekten yapılmış astarlık kumaş: Ankara sofu (2011, 2128) Peki, Vehbi'li deyimimizin günahı ne? Gelin onun anlamını  da aynı Kurumun Genel Ağ'ından (İnternet) alıverelim:  İşin iç yüzü, gerçeği anlaşıldı.

            Neyse, biz gelelim şu on dörde...

               Biraz Türk Halk müziğiyle ilgilenenler hatırlayacaklardır. Bizim bu günü içine alan bir türkümüz var. Gelin önce onun ilk bölümünü alıverelim. Ancak bu aktarma bir canlı yayından alındığı için fazlalıklar da olacaktır:

                                                Bugün ayın on dördü (amaaan)

                                                Kız saçını (amaaan) kim ördü

                                                (Amaaan) Ördüyse  de yârim ördü (amaaan)

                                                Ay garanlık (amaaan) kim gördü (amaaan)

            Bu güzel türkümüzü klasik besteleriyle tanıdığımız , Mersin'in Erdemli ilçesi doğumlu ve ünlü Türk    Beşlilerinden olan Nevit Kodallı,  Türk  halk müziği üstadı Muzaffer Sarısözen'in derlemesinden yararlanarak  bestelemiştir. Bu bestenin  de ilk bölümü oradan alınmıştır.

                                                Bugün ayın on dördü

                                                Kız saçını kim ördü

                                                Ördüyse yârim ördü

                                                İspat getir kim gördü

            Acaba türkülerimizde ayın on dördünden başka günlere de işaret edeni/edenleri var mıdır? Mesela, 'Bugün an on beşi' veya 'Bugün ayın otuzu' diye başlayan veya ara mısralarda bu söyleyişlere yer verenleri var mıdır? Artık orasını size bırakalım. Ama hepimiz bu güzel türküyü zevkle dinleyelim,  sesimiz güzelse de uygun yerlerde söyleyelim.

            Bu 'ayın on dördü' muhabbeti türkülerin dışında da bir başka kültür alanında da karşımıza çıkıverir. Masallarımızda anlatıcılar  bir kızın  veya kadının güzelliğini anlatmak için bazı kalıp sözlere yer verirler. Şimdi de onlardan örnekler verelim.

            Masalımızın adı, Yazılan Yazı Bozulmaz...  Padişahın oğlu, çayırlarına izinsiz olarak gelen çobanın kızını görür.  Olanlar ondan sonra yaşanır. Olanlar bakalım nasıl dile getirilmiş:

            Oğlan  hemen annesine gelir: “Aman ana, bizim çayıra bir çoban gelmiş, bir de kızı var ki dünya güzeli. Bir eşi daha bulunmaz. Git, bir de sen bak, belki bana güzel görünmüştür. Bunu bir öğren, bana da acele bir haber...”

            Anası gidip kızı görür ki hakikaten ayın on dördü gibi şölveveriyor[parlamak, göz kamaştıracak kadar güzel  olmak].   (Sakaoğlu 1973, 417-418)

            Bu söyleyişin biraz da süslü olanı var, bakalım usta anlatıcımız kızı nasıl güzelleştirmiş. Masalımızın adı,  Rus Kralını Çalan Hırsız.

            Tekoğluyla İstanbul'da yaşayan bir]anne onu  bir sanata vermek ister. Bir kahveci onu çırak alır. Ancak kahveyi iyi bir soyguncudur. Bu oğlanı da yanına alıp padişahın hazinesini soyar. Durumu öğrenen padişahın kızı olayla ilgilenmeye karar verir:

            Padişahın yosma bir kızı var, ayın on dördü  gibi; kaşlar kalem gibi, gözler mühür gibi, saçlar sırma gibi. Yağ atsan da yanağına çırpma vursan sahandaki pelte gibi titriyor, o kadar ki nazik. (Sakaoğlu 1973, 648-649)

            Bu konuyu beklediğimiz bir örnekle noktalayalım. Masalımızın adı, Tuz Kadar Sevgi.

            Kahramanımız olan delikanlı bir kuyuya inmek zorunda kalır. Beline bağlanan bir iple aşağıya sarkıtılır. Ancak aşağıya inip de işini bitirdikten sonra yukarıya çekilmeyi beklerken bir Arap bunu alıp bir yere götürür. İşte oranın tarifi...

            Halattan tutacağı sırada bir Arap bileğinden sarılır, çekip alıp götürür bunu. Girdiği ne konak... Yeryüzünde acaba öyle bir konak var mı? Sedirde oturmuş bir delikanlı; ayın on dördü, günün on beşi bir kız. Bir tarafta altın sini, meydanda sininin üzerinde  yeşil kurbağa... (Sakaoğlu 1973: 594)

            Dikkat edilirse buradaki güzel benzetilmesinde ayın on dördünden başka günün on beşi de devreye giriyor. Demek ki masal dünyasında güzellikler sadece ayın on dördüyle değil, yeri geldiği zaman da günün on beşiyle de dile getiriliyor.

                                                                        ***

                                                                       

            Evet, bugün ayın on dördü... Köşemizin adı ayın on dördü, konumuz da ayın on dördü... Günleriniz ayın on dördü gibi parlak, ışıltılı ve güzel olsun. Gelecek ay biraz dünlere, biraz eski Konya'mıza, hasılı tarihe eğileceğiz.

            (Masal alıntıları için bk.: Saim Sakaoğlu, Gümüşhane Masalları, Ankara 1973; 2. bs. Gümüşhane ve Bayburt Masalları, Ankara 2002.