“Kim de benim zikrimden(Kitabımdan) yüz çevirirse, artık şüphesiz ki onun için, dar bir geçim vardır ve kıyamet günü onu kör olarak haşrederiz.

O,”Rabbim! Beni niçin kör olarak haşrettin? Halbuki ben gören bir kimse idim” der”(Tâ-hâ/124, 125)

“Kim Rahman'ın Zikri'ni görmezlikten gelirse, Biz ona bir şeytanı musallat ederiz de, o ona arkadaş olur”(Zuhruf/36)

O'nu duyunca, O'ndan her haber aldıkça, O'nu gördükçe, O'nun yaşadıklarını   işittikçe hep yukarıdaki âyetler aklıma gelir.

O, bizden biriydi, O, bir yakınımdı.

Oysa O da her doğan çocuk gibi İslâm fıtratı üzerine doğmuş, muhafazakâr, dindar bir ailede yetişmişti. Aile biraz kalabalık, biraz karışıktı ama O, İmam Hatip Lisesi'ne bile gitmiş, nedense ilk yılın ortalarında okulu terk etmişti.

Okula geliş gidişlerde mahalle çocuklarına takılır, kavga çıkarır, çocukların bizi taşlayıp kovalamalarına sebep olurdu.

Sonra sanayide bir işe başladı, iyi bir sanatkâr oldu, mahallemizin en güzel kızlarından biriyle evlendi. Çocukları oldu.

Sonra duyduk ki alkol almaya, bira içmeye başlamış. Eşi yaşadıklarına dayanamayıp çekip gitmiş. Çocukları bir şekilde kendi kendilerine büyümüş. Eşi kahrından ve sıkıntısından hastalanıp vefat etmiş.

Bizimki de daha çok alkole meyletmiş. Yakınları özellikle çocukları alkolü bırakması için çok mücadele etmişler ama O. gittikçe alkolün pençesine kaptırmış, kendisini.

Sokak çocukları gibi, sokaklarda köprü altlarında yaşayan kimsesiz insanlar gibi, saçı sakalı birbirine karışmış, üstü başı pis, idrarını kaçırmış bir vaziyette, eline verilen paraları yiyeceğe değil de alkol ve sigaraya vererek sokaklarda yaşamaya başlamış. 

Evlerini rahmetli annesinin sağlığında satıp boğazından geçirmiş, annesini çok üzmüş, bedduasını almış. Kira ödeyemediği için evinden atılmış.

Sokaklar meskeni olmuş, sokak köpekleriyle yiyeceğini paylaşmış. O temiz simalı çocuk, o güçlü kuvvetli delikanlı gitmiş, yerine şeytanın ve nefsinin ve kötü arkadaşın kurbanı zavallı ve perişan bir insan ortaya çıkmış.

Kendisi gibi yaşayan sekiz-on alkolik, dünyayı umursamayan, ahreti aklına getirmeyen insanlarla beraber yaşamanın verdiği alışkanlıkla yaşamaya devam etmiş.

Allah'ın zikrinden uzak, her türlü sorumluluktan ve insanlıktan uzak bir şekilde, belki kimseye zarar vermemiş ama kendine verdiği zararla beden sağlığını, akıl ve ruh sağlığını kaybetmiş. Hep geçim darlığı çekmiş.

Dost bildiği arkadaşları, dost bildiği sigara ve alkol, O'nu genç yaşta bitirmiş, çökertmiş.

O'nu son gördüğümde yine sokaklardaydı, yine alkollüydü, yine üstü başı idrar kokusundan geçilmiyordu. Geçen yıl tövbe edip alkolü bıraktığını söylemişti de çok sevinmiştim. Kansersin denilince, tedavi için kemoterapi almaya başlamıştı.

Bir yandan da mahalle arkadaşları O'nu emekli yapmaya çalışıyor, “ömrünün sonunda rahat etsin” diyorlardı.

“Yine mi başladın? Niye kendine acımıyorsun? Bak Ramazan ayı geliyor. Seni Hastaneye götürelim, tedavi ol, şu alkolü bırak” dedim. Boş boş yüzüme baktı. “Eşimi kaybettim, çocuklarım dağıldı, ben böyle öleceğim, ben ölümü hak ettim” dedi. Aç olup olmadığını sordum. Açtı ama “ Sen bir sigara parası ver” dedi, öksürerek.

Sigara parasını verdim. Birkaç çeşit yiyecek alarak yanına bıraktım. Yanından ayrıldım. Sonra hiç görmedim.

Dün bir arkadaştan telefon geldi. On beş gün önce ölmüş, cenazesi Meram Araştırma Hastanesi morgunda bekletiliyormuş. Yani birileri sokaklardan alıp hastaneye götürmüş ve orada ölmüş. Çocuklarına ve yakınlarına son anda haber verildi. Hastaneden alınıp Musalla Gasilhanesi'ne getirildi. Yunus'un, 

“Bir garip ölmüş diyeler

Üç günden sonra duyalar

Soğuk su ile yuyalar, 

Şöyle garip bencileyin” dediği gibi olmadı belki, ama O, kendine acımayan, alkole esir olup iradesine güç yetiştiremeyen, Allah'ın zikrinden uzak bir hayat yaşayarak sessizce ölüp gitti.

O'nu asla kınamıyor, O'nu ayıplamıyorum. Belki O'nun bu haller düşmesinde bizim de bir payımız vardır. Belki O, bize gelmese de biz O'na gitmeliydik.

On-on beş kişi tabutunu omuzladık, namazını kıldık, son durak olan, kara toprağa Musalla Mezarlığı'na teslim ettik. O'nun ve kendimizin affı için Yusuf'un duasıyla dua ettik.

“Teveffenî müslimen ve elhıgnî bi's-Salihîn / Ya RabbÎ, bizi Müslüman olarak öldür ve bizi Salih kullarının arasına kat” diyerek Rabbimize yakardık.

Rabbim mağfiretiyle kucaklasın, affetsin yine de içimiz burkuldu, yüreğimiz yandı. Çünkü O, bizden biriydi. 

Nedense doğruyu göremedi, Hak ve Hakikâtı bulamadı, İnanç ve Salih amelle dolduramadığı kalbini ve yüreğini alkolle ve alkoliklerle doldurmaya çalıştı. Şeytanın gönlüne yerleşmesine fırsat tanıdı.

Şimdi O'nun gibi binlerce genç, binlerce insan alkolün kıskacında boğuluyor.

Şimdi binlerce insan alkolden teselli arıyor.

Şimdi birileri de alkolden köşe olmuş, zehirledikleri insanları tepelerden zevkle izliyor.

Şimdi her yerde, her köşede Bira ve alkol satan marketler, büfeler,

Şimdi her yerde içkili gazinolar mantar biter gibi bitiyor.

Şimdi nedense sigarayla mücadele edildiği kadar, içkiyle mücadele edilemiyor.

Şimdi Yeşilay gibi kurumlara daha çok iş düşüyor.

                                               GÜNÜN SÖZÜ

İNSANLAR İÇKİYİ SAVUNABİLİRLER AMA İÇKİ, ASLA İNSANLARI SAVUNMAZ.

                                                                                                        Bernard Shaw