Kur’an’ın en çok üzerinde durduğu kötülüklerden biridir zulüm. Zulüm haddi aşmaktır, hak hukuk tanımamaktır, adaletsizliktir, haksızlıktır. Değil mümini, insanı bile insan yerine koymamaktır. En büyük kul hakkıdır zulüm. Bu sebeple hem dünyada hem de ahirette cezası şiddetli olan büyük bir günahtır. Peygamber Efendimiz (asm) “Zulüm, (sahibini saran) karanlıklar (olacak)tır” buyuruyor.

Zalimler asla kurtuluşa eremeyeceklerdir. Onlar kıyamet gününde karanlıklar içinde kalacaklardır, yollarını bulamayacaklardır. Çünkü zalimler, dünyada zulmettikleri masumların hayatlarını karartmışlardır, onlara dünyayı zindan etmişlerdir, mazlumların beddualarını almışlardır. Hesap gününde karşılaşacakları çetin manzara, mazlumlara yaptıklarının kendi başlarına gelmesinden başka bir şey değildir.

“Zulm ile âbâd olanın sonu berbad olur” sözü de tam bunu ifade etmektedir. Zulme yardımcı olanlar ise, Sevgili Peygamberimizin (asm) ifadesiyle, Allah’ın gazabına uğrayacaklardır. Allah zalimlere yardım edenlerle ahirette asla görüşmeyecektir. Onlar, yardım ettikleri zalimlerle beraberdir. Zulme sessiz kalanlara, zulmü görmezden gelenlere de merhamet edilmeyecektir. Çünkü merhamet etmeyene merhamet edilmez.

Düşünce ve davranışta zalimlere meyletmek, zulümle; hainlere ortak olmak, ihanetle; suçlulara arka çıkmak, suçun ve cürmün kendisiyle eş değerdir.

Zalimler karşısında hakkı söylemek, en büyük cihattır. Zalimin zulmünü önlemek, hem bu dünyada, hem de ahirette kurtuluşun ta kendisidir. Sevgili Peygamberimizin (asm) duasıyla yalvarıyoruz: “Allah’ım, zulmetmekten ve zulme uğramaktan sana sığınırım. Bu acı hadiseler hepimizi derinden yaralıyor, acılarımızı artırıyor. Ama şunu da iyi biliyoruz ki, mazlumların âhı büyüktür; Mazlumun âhı, titretir arş-ı Rahman’ı. Yine biliyoruz ki, masumların kanları üzerine kurulu hiçbir saltanat, hiçbir hükümranlık ayakta duramaz.