Halil Cibran'ı bilir misiniz? Bilenler bilmeyenlere anlatsın demeyeceğim Nasrettin Hoca gibi. Sadece, bilmiyorsanız en kısa zamanda bilmenizi önereceğim, o kadar.

Adını ilk kez duyanların neredeyse “Nerelidir? İçinden mi?” gibi bir insanı ı tanımanın bize has sorular sorası gelen bu sanat adamı Osmanlı Lübnanında doğmuş, Amerika Birleşik Devletleri'ne göçmüş, orada yaşamış ve ölmüş.

Cibran'ın sanatçılığını tanımlamak biraz zor. Bizde daha çok edebiyatçı yönü bilinir, ama orada da bir kafa karışıklığı yaşanır gider. Şair midir yoksa öykücü ya da denemeci mi Halil Cibran? Uzman edebiyatçılar ne derler bilmiyorum ama bana kalırsa yazdıkları tam tamamına “mesel”e uyar.

***
Sanıyorum dinî çağrışımları olan “kıssa” meseli yeniyor ki, mesel bizim unutulmaya yüz tutmuş kelimelerimiz arasına girmiş. Türk Dil Kurumu'nun 1948'de yayımladığı Edebiyat ve Söz Sanatı Terimleri Sözlüğü'nde  meselin karşılığı “ibret almağa meydan verme yoliyle insana bir ahlak veya davranış kuralı telkin eden orunlama” olarak verilmiş. Aynı kurumun 1974 tarihli Yazın Terimleri Sözlüğü'nde ise “ibret dersi veren bilgece sözler ya da küçük öykü” olarak tanımlanmış. Bu arada “orunlama da ne ola ki?” diye sorduğunuzu duymadığımı sanmayın. Ben de bu yazı dolayısıyla ilk defa duydum ve cevabı yine aynı sözlükten aldım:  “Bir konunun yerine, onunla benzerlikleri olan başka bir konuyu geliştirerek ötekini anlatma, ki uzun bir iğretilemeden ibarettir.” Şimdi de “iğretileme” nedir demeyin lütfen, Türkçe sözlükler bir tık kadar yakın artık.

***

Halil Cibran velût bir yazar. Kırk sekiz yıllık kısa hayatına onlarca eser sığdırmış. Eser dediysek öyle uzun uzun, cilt cilt değil hiç biri. Ama her satırı bir cilde zar zor sığdırılabilecek derin düşünceleri-hikmeti yani- anlatmış, kendi yaptığı resimlerle zenginleştirdiği o incecik kitaplarında.

Cibran'ın baş yapıtı “The Prophet.” Peygamber demek. Ama nazik çevirmenlerimiz böyle bir ad hemen akla Hz. Muhammed Aleyhisselam'ı getirir düşüncesiyle olacak, “Nebi” ve “Ermiş” isimleriyle Türkçeye kazandırmışlar bu kitabı. Muhtelif çeviriler içinde ben rahmetli Aytunç Altındal'ınkini beğenirim. İngilizceden öte hem Türkçeye hem de Hıristiyan ilahiyatına vakıf olan Altundal'ın çevirisini “anıtsal” olarak nitelememi piyasadaki birkaç çeviriyi karşılaştırmalı olarak okursanız hiç de abartılı bulmayacağınıza eminim.

***
Ermiş'i okuma bilen herkese şiddetle tavsiye ediyorum. Hayata dair belli başlı konuların neredeyse hepsine ait hikmet dolu sözlerin bulunduğu bu kitaptan herkesin alacağı bir şey, herkesin yarasına merhem olabilecek bir ilaç var. Çocuklarla ilgili bölüm ana-babalar için özellikle yol gösterici, ufuk açıcı!

Bu kitapta beni en çok etkileyen bölüm dinle ilgili olanı. Bir liman şehrinden ayrılmak üzere olan Ermiş'i durduran kalabalıktakiler son dakikaya kadar ona sorular sorup feyz almak isterler. Sevgiden, çocuklardan, evlilikten, ibadetten, eğitimden, zamandan, iyilikten ve kötülükten vs sorarlar. Ermiş, bıkmadan usanmadan cevaplar soruları. Sonrayaşlı bir din adamı söz alır ve “bize Din'den söz et” der. Ermiş'in cevabı bazılarımızın din anlayışını kökünden sarsacak kadar çarpıcıdır: “Bugün ben dinden başka bir şeyden söz ettim mi?”

 

***
Yazımı Ermiş'in devamı niteliğinde olan “Ermişin Bahçesi”nden bir bölümle sonlandıracağım. Çeviri bana ait. (Arapça bildiğimi falan sanmayın, Cibran her ne kadar Hıristiyan Arap olsa da eserlerinin önemli bir bölümünü İngilizce yazmış.)
 

YAZIK O MİLLETE Kİ!

Yazık o millete ki inançlarla dopdolu ama dinden yana bomboştur.

Yazık o millete ki giydiği kumaşı kendi dokumaz, hasat etmez yediği ekmeğin buğdayını ve içtiği şarap kendi testisinden akmaz.

Yazık o millete ki zorbayı alkışlar kahraman diye ve şatafatı işgalcinin cömertliği sayar.

Yazık o millete ki rüyasında küçümsediği tutkuya uyanıkken eğer boynunu.

Yazık o millete ki bir cenaze alayında yürürken sesini yükseltmez, yıkıntılar içindeyken dahi öğünür ve ensesi kılıçla kütük arasına sıkışmışken bile isyan etmez.

Yazık o millete ki devlet adamı tilki, düşünürü hokkabaz ve sanatı kes-yapıştır ve taklitten ibaret.

Yazık o millete ki bandolarla karşılar yeni yöneticiyi ve yuhalarla uğurlar yine bandolarla karşılamak için daha yenisini.

Yazık o millete ki bilgeleri yıllardır sus pus ve güçlüleri ninni dinlemekte henüz.

Yazık o millete ki parça bölük olmuş ve her parçası kendini bir millet sanmakta.

***

Bu dünya yapıp ettiklerimizin yankılanıp bize döneceği bir dağdır. (Mevlana)