Federasyon Genel Kurulları nedeniyle 20 gün kadar Ankara’da bulundum…

Bu süre içerisinde Ankara’nın hemen hemen 8 merkez ilçesi ile 15-20 semtini harmanladım…

Çukurambar’ından tutun,  Çubuk ilçesine kadar gitmediğim yer kalmadı…

Federasyonlarımızın ayrı ayrı ilçelerde, ayrı ayrı semtlerde bulunan otellerde genel kurul yapmaları bizim işimizi zorlaştırdı…

Dolayısıyla da 18 gün içerisinde gitmediğim ilçe, görmediğimiz semt kalmadı…

Bir şeyi fark ettim; Ankara’nın bütün caddelerinde, bütün sokaklarında Konya tabelasını görebilirsiniz!

Çubuktan başlayan, Gölbaşına kadar devam eden bütün güzergahlarda “Konya”  yazılı tabelalar sizi karşılar…

Hoşuma gitti mi?

Gitmez mi?

Bu anlamda “Konya’nın en güzel reklamını Ankara yapıyor” diyebiliriz…

Bedava reklam, daha ne olsun ki?

Xxx

Ankara sokaklarında yaşadığımız en büyük sıkıntı trafik sıkıntısı oldu…

Gideceğimiz yere ulaşmakta oldukça sıkıntı çektik…

Başka bir sıkıntı ise park sıkıntısı oldu…

Her yer öyle tıkış tıkış ki, kibrit kutusu bile kendine zor yer bulur…

Ankara’nın en büyük sorunlarından birisi de bana göre park sorunu…

Sadece Ankara’nın mı?

Elbette değil…

Konya’nın Ankara’dan kalır tarafı var mı?

Yok…

Konya’da da en büyük sorunlardan birisi trafik ve araba park etme sorunu…

Ankaralılar biraz daha duyarlı bu konuda…

Yaya kaldırımlarına ve geçitlerine, okul önlerine, itfaiye araçlarının hareket alanlarına, kavşaklara park etmeme konusunda dikkatliler…

Konya’da mı?

Boş bulduğumuz yere postu seriyoruz!

Elbette vatandaşların ya da sürücülerin arabalarını ceplerine koyup götürecekleri bir durum olmadığına göre, yukarıda da belirttiğim gibi, sokağa bırakacak…

Eyvallah…

Ama, yaya kaldırımlarına da bırakmasınlar…

Ayıptır…

Yayaların haklarına tecavüz etmesinler…

Bu fotoğrafı Konya’nın en işlek caddelerinden birisi olan Mevlana caddesinde çektim…

Arabalar yaya kaldırımına park edildiği için, yayalar yolun ortasında yürüyor ve olası bir tehlikeyi de göze alarak gidecekleri yere gidiyorlar…

Diyeceksiniz ki, yol bomboş…

Yolun dolu ya da boş olması değil mesele, mesele yayaların haklarına olan tecavüz…

Bakın resmin en başındaki araca…

Bu arabanın sürücüsüne ne demeli?

Hem yaya kaldırımını kapatarak, hem de trafiğin akan yolunun bir kısmını taciz ederek suç işlemiş…

Tehlikeli ve sorumsuzca bir iş yapmış…

Hem yayanın, hem de trafikte seyredenlerin hayatını tehlikeye atmış…

Bu ülkede, bu sorumsuzlar sebebiyle, kazasız belasız bir gün geçmiyor…

Niye mi?

Ne devletin yasaları, ne de kendi yasaları işe yaramıyor da ondan…

Kendi yasalarından kastım mı?

Vicdanları…

Başka bir şey değil…

Millet olarak biraz duyarlı olsak, biraz merhametli olsak, biraz vicdanımızın sesine kulak versek, sorun üretmez, sorun tüketiriz…

Elbette bu işler düzelir, düzelecektir, ama bizim jenerasyon görür mü?

Tam emin değilim…

İhaleyi sadece araç sürücülerine çıkarmak haksızlık olur…

Esnaflarımızda dükkan önlerine, kaldırımlara yığınak yaparak, tacizin başka bir versiyonu ile karşımıza çıkıyorlar…

Zaten daracık olan yaya kaldırımlarını daha da daraltarak, benim gibi yaya yolunu kullanan insanların haklarına giriyorlar…

İçişleri Bakanlığınca 2019 yılında “Öncelik Hayatın, Öncelik Yayanın” sloganı ile bir kampanya başlatılmıştı…

Trafikte yaya önceliği bilincini yerleştirmek için düğmeye basılmıştı…

O günden bu güne var mı bir gelişme?

Dedim ya, devletin yasaları değil, kendi yasalarımızı devreye sokarsak, mesele kökünden hallolur.