Tarih bir bakıma insanoğlunun hakikati anlama serencamıdır. Kimileri hakikat vardır ve anlaşılabilir der, kimileri var ama anlaşılamaz der. Kimileri ise hakikat diye bir şey yoktur fikrindedir. Kanaatim odur ki bütün bunlardan da daha aymaz olanlar, hakikati gerçeklik zannedenlerdir.

***

Bırakın hakikati, gerçekliği bile anlamanın ne kadar zor olduğunu her geçen gün daha iyi idrak edebiliyoruz. Bırakın daha eskilere gitmeyi, benim meslek hayatımda bile orta hacimli bir iki ciltten oluşan “klasik kitap”lar şimdi her biri iri kıyım beş on ciltten oluşan devasa kitaplar haline geldi.

İptida, tıp kitapları vardı. Dahili ve cerrahi bütün hastalıkları kapsardı; mesleğinizi tadını çıkara çıkara uygulayacak, hastalarınızı memnun edecek bilgileri bulabilirdiniz içinde. Sonra dahiliye ve cerrahi için ayrı ayrı kitaplar yazıldı. Bu da yetmedi, dolaşım sistemi için ayrı, sindirim sistemi için ayrı kitaplar yazıldı. O da yetmedi, kalp için ayrı, damarlar için ayrı, mide için ayrı, bağırsaklar için ayrı kitaplar yazılmaya başlandı.

Sadece kitaplar mı yazıldı? Önce bunlar için ayrı ayrı üniteler oluşturuldu, sonra uzmanlıklar icat edilip klinikler kuruldu. Artık her organ ya da hastalık için ayrı birer hastane oluşturma aşamasındayız.

***

Eminim bazılarınız, “Eee, ne var bunda. Ne kadar iyi işte.” diyorsunuz yazdıklarımı okudukça. Kendi açınızdan haklısınızdır mutlaka. Siz işlerin size hizmet olarak yansıyan kısmını görüyorsunuz ve çoğunlukla bu hizmetin neye rağmen size ulaştığının farkında değilsiniz.

Sadece göze ve kulağa demeyeceğim, bütün duyu organlarımıza hitap ederek, uzmanlığın, bu da yetmedi süper uzmanlığın, eminim bu da yetmeyecek ultra uzmanlığın iyi bir şey olduğunu ha bire pompalayan bir ortamın içindeyiz. Bizi dört bir yandan kuşatan reklam ordularına karşı koyabilmek, bilgi zannettiğimiz reklam ve malumat ışımasının oluşturduğu körleşmeden masun kalmak kolay bir şey değil, hatta imkânsız.

Önceki cümlede söz ettiğim körleşmenin sadece geniş halk kitlelerini değil, başka başka yollarla her şeyi bilir, her şey emanet edilebilir diye düşündüğümüz uzmanları, süper uzmanları, ultra uzmanları da etkilediğinin farkında mıyız?

***

“Uzman körlüğü” ilgili bilim dallarının literatürüne girmiş bir tabir. Bırakın başka değerlendirme hatalarını, uzmanların gözle görülebilen gerçeklikleri bile nasıl es geçebildiklerini kendi alanım tıptan bir örnekle açıklayayım.

Amerika Birleşik Devletleri'nde 2013 yılında Trafton Drew ve arkadaşlarının yaptıkları araştırma gerçekten ilginç bir tablo ortaya koyuyor. Drew ve arkadaşları çalışmaya 24 radyoloji uzmanını dahil etmişler. Bu uzmanlara değerlendirmek üzere verdikleri röntgen filmlerine normalde bir radyoloji uzmanının asla atlamaması gerek bir akciğer urunun 48 kat büyüklüğünde bir goril şekli yerleştirmişler. Uzmanların % 83'ü bu goril şeklini fark edememişler. Hem de gözleri defalarca o bölgeye odaklandığı halde!

***  

Bu araştırma uzman körlüğünün çok yalın bir biçimini ortaya koyması açısından tipik. Ama bununla kalmıyor uzman körlüğü, daha karmaşık biçimlerde ortaya çıkıyor.

Körlük, görmek sanılabiliyor ve asıl tehlike de bu türden körlüklerde yatıyor.

***

“Kördür münkirin gözü / Âlem münevver ise”diyen Yunus'un bahsettiği körlük tam da bu türdendir işte.

***

Bu dünya yapıp ettiklerimizin yankılanıp bize döneceği bir dağdır. (Mevlana)