Birlik Vakfı Konya Şubesi tarafından Konya İl Halk Kütüphanesi’nde düzenlenen “Yeni Uzay Çağı” başlıklı sohbette, Türkiye Uzay Ajansı (TUA) Başkanı Serdar Hüseyin Yıldırım’ı dinledim.

Uzay çalışmalarının yerden gözlemle başladığını ve bizim medeniyetimizin çok büyük katkıları olduğunu, insanoğlunun gökyüzündeki ay (kamer), güneş (şems) ve yıldızlara bakarak ne kadar uzakta oldukları ve hareketlerini anlamlandırmaya çalıştığını, daha sonra devreye teleskopların girdiğini ifade eden TUA Başkanı Serdar Hüseyin Yıldırım, ası uzay çağının 1957 yılında Sovyetler Birliği’nin ilk uyduyu uzaya göndermesiyle başladığını söyledi. 1961 yılında da Yuri Gagarin’in uzaya çıktığını, uzayın bilmediğimiz bir âlem olduğunu ve soru, soruyu açarak bilinmeyenlerin çığ gibi çoğaldığını ifade eden Hüseyin Yıldırım, ABD’nin de bu yarışa katılarak 1969’da AY’a ayak basıldığını fakat “teknolojik sebepler” yüzünden aya gitmenin inkıtaa uğradığını belirtti. Uzay çalışmalarının çok pahalı ve riskli çalışmalar olduğuna dikkati çeken

Yıldırım, şu ifadeleri kullandı: “Ay misyonunun devam etmemesi, tamamen ayda bir hayatın nasıl sürdürülebileceği konusunda bir çözüm bulunamamasına bağlıydı. Sonradan araç (sondalar) gönderilmeye devam edildi ve bir keşif yapıldı. Ayın güney kutbu taraflarında büyük miktarda buz şeklinde su bulundu. Dışardan gelme bu su bulununca her şey mümkün hâle geldi. Su hem insan hayatı için, hem teneffüs edeceği oksijenin ayrıştırılarak kullanılması için, hem de yine ayrıştırılarak elde edilen hidrojen aracılığıyla enerji elde edilmesi bakımından müthiş bir kaynak. Nerede bir su varsa, orada hayatın devam edebileceği kabul edilir. Mars’ta da bir takım programların devam ediyor olması, orada da su olmasıyla ilgiliydi.

UZAYDA İZİ OLMAYANIN DÜNYADA SÖZÜ OLMAZ

21. Asırda teknolojinin de çok gelişmesiyle ve suyun keşfiyle artık yeni bir uzay çağına giriyoruz. Yeni Uzay Çağı’ndan kasıt şu: İnsanoğlu artık uzayda ve gök cisimlerinde devamlı bulunacak. Şu anda Uzay İstasyonunda bulunuyor. Yaklaşık dünya çevresinde 25 senedir dönmekte olan Uluslararası Uzay İstasyonu, dünyamızdan 400 km. kadar yukardadır ve dünyamızı her gün 15 defa turlamaktadır. Uzayda en büyük (futbol sahası büyüklüğünde) insan yapısı nesnedir. Bu istasyonda astronot ve kozmonot çeşitli ülkelerden uzay insanları bulunmaktadır. Uzayda uzun yıllar hep insan var. Fakat bir gök cisminde koloni şeklinde yaşamak bugüne kadar gerçekleşmemişti. Hatta tasavvuru dahi zordur. Şimdi bu mümkün hâle geldi. İşte Yeni Uzay Çağı dediğimizde birinci etap bu. Yâni artık insanlar Ay’da ve daha sonra Mars’ta bir koloni kurarak devamlı yaşayacaklar. Devamlı orada insan bulunacak. Sadece bu değil, gelişmelerle beraber uzayın -özellikle derin uzayın- araştırılması ve “insanlığın menfaati” için kullanılması da söz konusu. Meselâ uzay madenciliği, uzay turizmi, uzay ekonomisi gibi uzayla ilgili birçok kavram gelişiyor. Ve bunların hepsi de Yeni Uzay Çağı’nı bize anlatıyor artık. O yüzden bizim bir sloganımız var: “Uzayda izi olmayanın dünyada sözü olmaz” diye. Net söylüyorum. Bu çok yakın zamanda herkesin inkâr edemeyeceği bir hâl alacak. Beş-on sene içerisinde hakikaten uzayda yoksanız, dünyada da söz hakkınız olmayacak. Tabiri caizse esameniz okunmayacak!”

Bütün küresel sistemlerin hangi konuda olursa olsun uzaya çıktığını ve yakın (alçak) yörüngede binlerce askerî-sivil gözlem uydularının bulunduğunu ve onları gözlem ile istihbarat uydularının takip ettiğini açıklayan Yıldırım, orta yörüngede on binlerce LEO uyduları ve uzak (sabit) yörüngede ise bütün ülkelerin haberleşme uydularının bulunduğunu belirterek sabit yörüngenin çok kıymetli olması dolayısıyla yer darlığı yaşandığını ve hatta kalmadığına işaret etti.

NESNELERİN İNTERNETİYLE KONUŞACAKLAR

Yıldırım’ın şu sözleri çok dikkat çekici: ”Finansla ve araştırmayla ilgili bütün konular, özellikle de internetle ilgili bütün konuların hepsi uzaya çıkıyor. Artık uzaydan kontrol edilecek. Uzaydan müdahale edilecek. Uzayda işlemler yapılacak. Böyle bir çağa gidiyoruz. İnternet hayatımızda önemli bir unsur. Yoğun bir şekilde kullanmakta olduğumuz bir imkân. Ancak nesnelerin interneti diye çok önemli bir kavram var. BU ne demek? Dünyamızda 7,5 milyar insan yaşıyor. Ama 75 milyar makina var. Biz bu makinaları birbiriyle konuşturacağız. Üstelik insan müdahalesi olmadan ve internet üzerinden konuşacaklar. ÇİP’lerle birbirleriyle haberleşme durumuna gelebilecekler. Bu, Elon Musk’un Starlink Projesiyle gerçekleşecek. Şu durumda 2000 uydu attılar. Bu rakam12 bine çıkacak. Her ay 60’ar 70’er fırlatıyorlar. Ve bu yakın yörüngede dünyayı bir ağ gibi saracağı için Nesnelerin İnterneti –kimsenin engel olamayacağı şekilde-mümkün hâle gelecek. Haberimiz dahi olmadan evimizdeki buzdolabı, başkasının otomobiliyle, başkasının cep telefonuyla konuşabilecek. Konuşmaktan kasıt ne? Başkasına veri ve haber ulaştırma…”

MÜSLÜMANLAR MUTLAKA FEZAYI FETHETMELİ

Dünyayı yöneten küresel oligartlar (çeteler), Nesnelerin İnterneti ile yeraltı ve yerüstünde müthiş bir istihbarat ağı kurarak insanı ve insanları; elektro manyetik dalgalar ve boylarına göre frekans titretişim yoluyla hackleyecekler.

Türkiye, Yeni Uzay Çağı’nın 30 yıl gerisinde.

İnsan unsuruyla birlikte yüksek teknolojiye dayalı bu açığı nasıl kapatacak?

Konya’mızda kıymeti takdir edilmeyen uzaycı ilim adamı Mehmet Emin Eminoğlu, “Uzaya çıkmadan (fethetmeden) Müslümanların yeryüzünde hükümran olması zor” derdi. Sömürüye dayalı baskı rejimleri uygulayarak para ve yüksek teknolojiyi elde eden batılı küresel güçler, alçak irtifa uydularıyla birlikte üzerimizde sinsice dolaşıp duruyorlar. Bir fırsatını yakaladıklarında insanlığa ve dünyaya reset atmakta gecikmeyecekler.

TUA Başkanı Serdar Yıldırım, Konya’da yaptığı sohbette, idarecileri uyarıcı son derece önemli cümleler kullandı. 2030’lu yıllarda dünyanın uzaydan yönetileceğine dair açıklamalar yaptı.

Amerika, Irak işgalini uzaydan idare etmişti. Ukrayna-Rusya savaşında uzay teknolojileri başat rol oynuyor.

Ormanlarımızı yakan alçak adamların alçak uydularına engel olmanın yollarını bulmalıyız. İnsanımızı (özellikle genç neslimizi) nesnelerin interneti önünde kurban vermemenin yollarını aramalıyız.

İlk işe; harsımızı, Batılı kültür ve hollywood filmleri hegemonyasından, eğitimimizi de onların bâtıl tâlim ve terbiyesinden kurtararak başlamalıyız.