" Allah bütün taşları buraya yağdırmış." derdi büyüklerimiz, bizim köy için. “Başımıza taş yağacak. sözü acaba, eskilerde insanların başına taş yağmış da o nedenle mi bu kadar taş bulunuyor bölgemizde?” diye sormadan edemiyor.

Sabah evden dışarıya adımınızı atsanız ve azıcık bir dikkatle, akşama kadar bütün araziyi dolaşsanız ve sadece taşlara basarak dolaşma kararı verseniz, taşlardan inmeden tüm araziyi gezebilirsiniz.

İşte böyle bir yerleşim yerinde yüzyıllar boyunca, ilkel usullerle tarım yapılarak, o köyde doğanlar, beslenmiş, büyütülmüş ve hayata tutunmaları sağlanmış.

Bu taşlık araziden mülhem, arazideki yer isimleri, Eğri Kaya, Köy Kayası, Taşlı Dönüm, Keçi Kayası, Çakıl Arası, Çokmak(taş yığını)lı Dönüm, Ağrıslı Kaya, Davul Kaya, Gez Kaya, Çakmak(taşın cinsi, düven taşı), Sarı Taşın Güney, Top Taş, Kaklık Kaya, Tekne Taş, Güney Kaya, Taş Arası, Gözet Taşı, Kaymak Taşlar, Delik Kaya, Delik Taş, Tuzla(Hayvanların yalaması için tuz dökülen taş) Burun, Dibek Taş, Taşlıca Burun, Temel (taş duvar) Ardı, v.b.
 

Görüldüğü gibi arazi isimleri hep taş, kaya, çakıl ve türevlerinden ibaret...

Yıllar öncesinde bir hikâye anlatılırdı.

İki genç, bir gün iddiaya tutuşmuşlar. Gencin birisi diğerine demiş ki;


“Sabah evden çıkacağız. Sen beni takip edeceksin. Köyün arazisinin tamamını gezeceğiz ve ben hep taşlar üzerine basarak tüm araziyi gezeceğim. Ayağımı toprağa değdirmeyeceğim. Bunu başarabilirsem sen bana bir horoz vereceksin yok başaramazsam ben sana bir horoz vereceğim. Sonuçta hangimiz kazanırsa horozu birlikte yiyeceğiz." deyip kendilerine bir horoz ziyafeti çekmişler.    

Zira kazansalar da kaybetseler de ortada bir horoz var. Tabiki iddiayı, taş üzerinden inmeden arazi gezisini tamamlayan genç kazanmış. Demem o ki bizim dağlar bu yoğunlukta taş barındırır üzerinde.

Oyunlarımız da hep taşla yapılan oyunlardır.

Dikme Taş, Üç Taş, Beş Taş, Dokuz Taş, Taş Yuvarlama, Dalle(Yedi taşın üst üste konularak, topla yıkılmaya çalışılan bir oyun.) Evcik (Taşlarla çevrili, küçücük evler yapılarak oynanan bir oyun.)

Tarlaların sınırları taşlarla belirlenir. Dönüm Taşı, Sınır Taşı v.s.

Yine hayvanlar zarar vermesinler diye korunacak arazilerin birçok yerine üst üste taşlar dikilerek o arazinin koruma altında alındığı belirtilmiş olur. Tarlaların etrafı yine taşlarla çevrilerek korumaya alınır.

Dağlarda çoban evleri, sarnıçlar, çeşmeler, sarnıç ve çeşmelerin önüne hayvanların su içmesi için yapılan hatıllar, yalaklar, oluklar, kuyular, çeşmeler, akarsu bentleri, bahçe duvarları, keklik avlamak için içine saklanılan 'küme' denilen avcı evleri, değirmenler, yamaç arazileri tarıma elverişli hale getirmek için toprak kaymasın diye yapılan sekiler(mezil), hep taşlardan yapılır.

Kavgalar bile taşlarla yapılır. Aşağı Mahalle ile Yukarı Mahalle gençleri ya da arazileri birbirine sınır olan köylüler kavgalarında hep taş kullanırlar/dı. Taş onların en etkili silahlarıydı. Yukarıda olanlar aşağıda olanların üzerine taş ve kaya parçalarını yuvarlayarak kendi arazilerinden uzak tutmaya çalışırlardı.

‘Kopçaklı sapan’ denilen ve keçi kılından örülerek yapılan alet de yine yumruk büyüklüğündeki taşların, kavgalarda rakip tarafına atılması için kullanılan bir nevi silahlardı.

Küçük, bilye şeklindeki çakılları lastik sapan kullanarak kuş avlandığı günleri de burada yâd etmemiz lazım.

'Taş Duvarlı Gökdelenler' isimli bir hikâyem var benim. Hikâye, köyümüzde ve çevre köylerdeki genellikle iki katlı olarak yapılan evleri konu ediyor.

Evler, öncelikle arazi ölçümleri yapılar ve taşlardan arındırılarak sınırlar belirlenir. Bu sınırlara hendekler kazılır. Bu hendeklere 'minnez' denilir. Minnezler, arazimize toprak altı da taşlarla dolu olduğu için çok zor kazılır. Hele bir de sert por (yumuşak ve sürekli taş kütlesi) çıkarsa kazma kürek yardımıyla yapılan minnez kazma işi epeyce zora girer. Sonra, minneze, üzerine samanla toprak karıştırılarak hazırlanan harç yardımıyla taşlar düzgün bir şekilde yerleştirilerek devam eder inşaatlar.


Köşe taşçıları, ara taşçıları, helik(küçük taşçıklar)çiler sıkı bir çalışmayla binayı alt kat ve üst kat olarak inşa ederler.

Dış duvar ustası daha tecrübeli ve sanatında kıdemli, iç duvar ustası ise ikinci derecede kıdemli ustalardır. Ameleler de onların yardımcılarıdırlar.

Bu ustalar amelelere, "Köşe getir, taş getir, helik getir, çamur getir, su getir!" diye bağırarak isteklerini bildirirler, ameleler de onların dediklerine harfiyen uyarlar/dı.

Taş duvarlı gökdelenlerin duvar kalınlıkları aşağı yukarı 60 cm.yi bulur. Çetin kış şartlarının hüküm sürdüğü bölgemizde kışları sıcak, yazları ise serin bir ortam sunar bu yapılar.

Binanın yapımı tamamlanır üzeri örtülür. Konumuz "taş" olduğu için bu kısımları kısa geçip hemen damın üzerine çıkmamız gerekiyor. Toprak damlı bu evler yine taştan yapılan ve silindir şeklindeki, iki yan yüzeyi delikli yuvakların, çatal ağaçlar yardımıyla çekilerek sıkıştırılması sonucu yağmur ve kar sularından korunur/du. Şimdi ise damlar hep çatı oldu.

Atasözlerimize, deyimlerimize, dualarımıza, beddualarımıza, şarkılarımıza, türkülerimize konu olmuştur taş... Şimdi de benim yazıma konu oluyor.

“İtin ayağını taştan sakınmak.”

"Bir taş attım alıca.”

 “Taşa verdim yanımı, toprak aldı canımı.”

 “Allı gelin taş başını yol eder...” v.b.

Bir Kızılderili sözü der ki; "Kum üzerinde şaton olacağına, taş üzerinde kulüben olsun." Bu söz de deprem bölgesi üzerinde olduğumuz halde bu konuda duyarsız olan ve fay hatları üzerine yapı yapma izni veren yöneticilerin kulaklarına küpe olsun.

Okuyanların, okumak isteyip de fırsat bulamayanların “Ayaklarına taş değmesin.”