Tıbbi muayenenin en önemli basamaklarından biri palpasyondur. Palpasyon kestirme bir çeviri ile “elleme” demektir Türkçede.

İşte bu elleme üzerine bir metin yazarken aklıma düştü Abdullah Öztemiz Hacıtahiroğlu'nun yıllar önce okuduğum mısraları:

Nelerin sırrını bilir nelerin
Ellerin, ellerin!

***

Nuri Pakdil'in Edebiyat'ında ya da Sezai Karakoç'un Diriliş'inde mi okumuştum, yoksa bir antolojide mi? Hatırlayamayınca, acaba internetten bir bilgiye ulaşabilir miyim diyerek bir tarama yaptım.

Başlığı muhtemelen “Ellerin” olan bu şiire ulaşamadım. Ancak Türkçe'nin bu adı üstünde “temiz” şairinin “dar-ı bekaya irtihal” ettiğini öğrenince bu güzel insanı Konya Yenigün'ün okuyucularıyla tanıştırmadan geçmemem gerektiğini düşündüm.

***
Abdullah Öztemiz Hacıtahiroğlu, 1929'da Malatya'da doğmuş. 1957'de Cerrahpaşa Tıp Fakültesi'nden mezun olmuş, 1964'te ise iç hastalıkları dalında uzmanlık eğitimini tamamlamış bir hekim.

Sonra adeta bir “âsûde bahar ülkesi” olan Gemlik'e yerleşmiş ve burada bir yandan icra-i tababet ederken bir yandan da erbabı dışında kimsenin belki haberi bile olmayan çok değerli eserlerini kaleme almıştır.

Ve 16 Aralık 2015'te Mehmet Akif'in dediği gibi, lisan-ı hal ile

Toprakta gezen gölgeme toprak çekilince
Günler şu heyulâyı da er geç silecektir
Rahmetle anılmak, ebediyet budur amma
Sessiz yaşadım, kim beni nerden bilecektir.


diyerek aramızdan ayrılmıştır.

***

Rahmetli Abdullah Öztemiz Hacıtahiroğlu, dostu Sezai Karakoç'un bir mısrasını kullanarak söylersek, “Benim aşkım uymaz öyle her saza” diyenlerdendir. Onun şiir aşkı gerçekten de döneminin şairlerinden çok farklı bir kulvarda, arûz ve hece vezninde kendine yer bulmuştu. Aslında yer bulmak falan değil onunkisi, düpedüz yer oluşturmaktı, çünkü ait olduğu Diriliş çevresi tamamen serbest şiir yazanlardan oluşuyordu. 

 

Yahya Kemal'den miras kalan “şi'r-i kadim” meşalesini hayatı boyunca taşıyan bu idealist insanın arûz vezniyle yazan öncekilerden en büyük farkı arı duru Türkçesi idi. Abdullah Öztemiz Hacıtahiroğlu'nun şiiri arûz vezniyle şiir yazmanın ancak ağdalı bir dil ve mebzul Arapça ve Farsça kelime kullanmakla mümkün olduğu zehabına kapılanlara verilmiş en güzel cevaptır:

 

Bu kısır çağda duyar mıydı bu tür şi'ri kulak
Kalemim bulmasa şi'rin kurumaz kaynağını

 

***

 

Abdullah Öztemiz Hacıtahiroğlu zamanımızın en önemli Mesnevi çevirmenlerinden biridir. Mesnevî'nin 2112 beytini manzum olarak, üstelik Mevlana'nın kullandığı vezni olan fâilâtün/ failâtün/ fâilün vezni ile dilimize kazandırmıştır. Mesnevi'nin neredeyse yüzlerce çevirisi olduğu malûmunuzdur. Onun derdi bunlara bir yenisini eklemek ya da Mevlâna üzerinden ün ve servet kazanmak değildi. Bakın “Mesnevî- Kendi Vezniyle Manzum Tercüme” adlı eserinin önsözünde nasıl anlatıyor meramını:


Süleyman Çelebi'nin Mevlid'i manzum ve sade bir dille yazıldığı için 550 yıldan beri milyonların malı olmuş, kolayca ezberlenmiş ve hafızadan hafızaya geçmiştir. Hemen herkes Mevlid'den birkaç da olsa ezbere beyitler okuyabilir. İşte bu eksikliği duydum ve gücümün yetebileceği kadar birazcık olsun giderme yoluna çıktım!"

 

Yolu İran'a düşen dostlarımız anlatırlar, “İran'da büyük ya da küçük, az ya da çok tahsilli, köylü ya da şehirli kime rastlasanız size Mevlâna'nın Mesnevi'sinden birkaç beyit okuyabilir” diye. Abdullah Öztemiz Hacıtahiroğlu'nun yukarıdaki sözlerinden aynı şeyi Türklerin Türk dilinde yapabilmelerini sağlamayı amaçladığını anlayabiliyoruz. Herkesin Mevlana'dan ve Mesnevi'den dem vurduğu, ama “haydi oku bakalım” dendiğinde kem küm ettiği, hatta kime ait olduğu bilinmeyen dışı süslü içi boş sözleri Mevlana'ya atfettiği bir ortamda onun çabası daha da anlam kazanıyor.

***

Nevzat Kösoğlu, Necip Fazıl'la ilgili anılarını anlatırken “Üstad”ın kalabalıkların adamı olduğunu söyler. Abdullah Öztemiz Hacıtahiroğlu ise tam aksine, kalabalıklardan kaçan bir insandı. Bu iki şairin mizaç farklılığının aralarında ciddi bir mesafe oluşmasına da neden olduğunu yine Nevzat Kösoğlu'nun anılarından anlayabiliyoruz:

Bir keresinde “ne var, ne yok” diye sordu. Ben de “Efendimiz, sessiz bir gürültü var.” dedim. O sıralarda Abdullah Öztemiz Hacıtahiroğlu'nun bu isimde bir şiir kitabı çıkmıştı. Sert bir şekilde “Kes kes!” dedi, “üniversitede neler oluyor anlat.”

***

Bütün acılarım gelip geçici

Bütün umutların güneşi bende

Ortadan ikiye böldük sevinci

Bir eşi bendedir bir eşi sende

 

Abdullah Öztemiz Hacıtahiroğlu, sevgiyi böylesine paylaşmış bir şair olarak öldü. Darısı yaşayanların başına! 

***

Bu dünya yapıp ettiklerimizin yankılanıp bize döneceği bir dağdır. (Mevlâna)