Ekmeleddin İhsanoğlu'yla adaylık sonrası ilk ropörtajı yapan Cumhuriyet Gazetesi Ankara Temsilcisi Utku Çakırözer, İhsanoğlu'nun görüşlerini değerlendirmiş ve demiş ki:

"Hak ve özgürlükler konusunda... 2005 yılında seçilmişti. 2006 yılında hemen bir yıl sonra insan hakları konseyi kuruldu İslam Konferansı Örgütü içinde, yani 57 İslam ülkesinin üye olduğu bu örgüt içinde ilk kez insan hakları konseyi kuruldu. Benzer şekilde yine kadınların sosyal hayata katılımı, eğitiminin arttırılması, iş hayatına katılımı, siyasete katılımı gibi konularda devrim sayılabilecek adımlara imza attı Sayın İhsanoğlu. İKÖ içerisinde özellikle kadınların istihdam oranını  arttıran adımları oldu. O yüzden özellikle insan hakları konusuna son derece önem verdiğini biliyorum. İslam dünyasında cahilliğin giderilmesi, kız çocuklarının okutulması, genç yaşta evliliklerin sona ermesi gibi konular onun döneminde İKÖ'nun gündeminde ön sıradaydı. "

Görüyorsuzun ki o da "Hanslarda ne varsa Ahmetlerde de olacak" davası için çalışmış. Ya İhsanoğlu hükümetin İKÖ temsilcisi, yada hükümet İKÖ'nün Türkiye şubesi gibi çalışmış.

'İslam dünyasında cahilliğin giderilmesi' lafı her şeyi ayan eden bir laf aslında. Benim annem ilkokula gitmemiş birisi.  Babası yani büyük babam, "kız çocuğunun erkeklerin içinde ne işi var" diye okutmamış. Bunun karşılığında gereken her türlü cezaya razı olmuş. İnsanlar kız çocuklarının okutulmasına karşı direndiler. Bugünkü zihni yapımızla onları anlamaktan ne kadar uzaktayız... Uzaylı mıydılar ne?

Şu muhakkak onları anlayamayacak kadar farklı dünyalara sürüklendik. Onların hassasiyetleri bizimkinden farklıydı. Onlar "çocuklarımın istikbali" denildiği zaman ilerde ellerinde tutacakları diplomalarla işgal edecekleri mevkileri anlamıyorlardı. Onlar istikbal denilince bir tek şeyi anlıyorlardı:"Hesap günü".

Hesap gününde yüzümüzü ağartacaklar mı, yoksa mahcup mu edecekler? Eskilerin istikbalden anladığı buydu.

'Haydi kızlar okula' kampanyasını hatırladınız mı? Evet. Gayet iyi anlaşılıyor ki, Türkiye'ye yapılan şeyler İhsanoğlu marifetiyle İKÖ tarafından İslam Coğrafyasında tatbik edilmeye  başlanmış.

Peki 'yedi yaş çok geç' kampanyasını hatırlıyor musunuz?  Bu 'cahilliğin giderilmesi' meselesinde 'dindar-muhafazakar' hükümetimiz de, 1996 yılında merkezi Paris'te bulunan UNESCO (Birleşmiş Milletlerin Eğitim Kültür Bilim Kurulu) tarafından büyükelçilik ünvanı verilen 'uluslararası gururumuz' sanatçı Zülfü Livaneli'nin peşine takılarak 'Yedi yaş çok geç' kampanyası başlatmıştı. Beş yaşındaki bebelerin okullara kapatılmasında çok ilerici, cüretkar adımlar atılmıştı.

5+3 mecburiyetiyle yeni buluğa ermiş kız ve erkek çocuklarının aynı ortamda bulunma mecburiyetine mahkum edilen Türkiye'ye, İhsanoğlu'nun Türkiye şubeleri 4+4+4 kazığını da atmışlardı. İlkokula 6 yaşında başlayan bir kız çocuğunun anne babasının 'baskısından kurtulup' cep telefonuyla rahatça mesajlaşma dönemi -buna birileri 'tahsil hayatı' da diyebilir-(6+4+4+4=) 18 yaşında bitecek. Sistem 'geri kalmış, cahil'  İslâm Dünyasının çocuklarını ellerinden 5-6 yaşında alıp 18 yaşında geri verme işine Türkiye'den başlamış. Buyruuun, işte kızınız. Onun artık istikbali parlak. Sigara içmeyi, flört etmeyi, öğretmenine posta koymayı, 'haklarını' öğrettik ona. Haydi diş geçirebilirseniz buyrun.

Dünyaya teknoloji üreten Silikon Vadisi dedikleri yerde şirket yöneticilerinin çocuklarını 'sıfır teknolojili' okullara gönderdiklerini bir haberde okumuştum.

'Bilgisayarla ders çalışmak' efsanesine bizim gibi acûze kalabalıklar inanır ancak. TV ile bilgisayar arasında tost haline getirilmiş çocukların ellerine bir de tablet veren anlayış da bu İslam dünyasının cehaletinin alınması işiyle alakalıymış anlaşılan.  Eli kitaba dokunan son bir kaç çocuk kalmışsa onları da imha edelim. Projenin adı da neymiş efendim FAtİH. T harfi t şeklinde yazılacak aman dikkat!

Son dönemde Türk çocuklarının başına gelen şeylerin aynısının ahalisi Müslaman ülkelerin de başına gelmesi için her türlü tedbiri acilen almış İhsanoğlu riyasetindeki İKÖ.

'İslam Dünyasında Kadınların Meseleleri'ne fazla girmeyeceğim. Demek ki Fatma Şahin öyle kafasına göre işler yapmıyormuş. Kadınsılığın hakim kılındığı bir ülkeye doğru koşturulmamız sadece bizim başımızda değilmiş. 'Namus- Töre-Kadın cinayetleri' haberleri büyük bir orkestranın zırıltılarıymış.

"Kadının yeri evidir" diyen geri-kalın kafalı sünnîler uçtu gitti ortalığa i'tizal hakim.

Globalizm dininin üç temel umdesinden birisi olan 'insan hakları' mukaddesatının yükseltilmesi meselesinde hükümetimizin göğüs kabartan icraatları meğer bütün İslam ülkelerine dayatılıyormuş. Bak şu işe! Biz de darbecilere karşı yapıyorlar diye seviniyorduk. Meğer bütün İslam dünyasının maruz kaldığı şeymiş tabi tutulduğumuz muamele.

Ne demişler nereye dönersen dön sırtın arkada kalır...

Seçmece bunlaaar!

 

5 Ramazan 1435