1
Tahir Erbil, 1970’li yılların Konya’sında önce MTTB’li sonra Akıncı olarak aksiyon aldı, olaylara tanıklık etti. Gözaltına alındığı, yargılandığı hadiseler de oldu. Bir dönemi doğru anlamak için o dönemi yaşamış olanları dinlemek doğru yöntemlerdendir. 1980’li 90’lı yıllarda da Konya siyasetinde de rol alan Tahir Erbil ile geçmişten bugüne akan bir sohbet yaptık.
Siz kısaca tanıyabilir miyiz, nerede dünyaya geldiniz, hangi okullarda eğitim aldınız?
Konya’nın Derbent ilçesine kayıtlıyım. 1958 yılında dünyaya geldim. İhsaniye İlkokulu’ndan sonra Karma Ortaokulunu bitirdim. O günkü adıyla Gazi Lisesi olan Konya Lisesine devam ettim. Liseyi altı yılda bitirip 1980’de mezun olabildim.
Liseyi uzatma sebebiniz dönemin siyasi şartları mıydı?
O dönem ideolojik şartlar hem okul hayatımızda hem de özel hayatımızda etkili oldu. Lisenin birinci sınıfına kadar hiç zayıf dersim olmadığı halde, Milli Türk Talebe Birliği’ne (MTTB) gidip gelmeye başlayınca derslerimi ihmal ettim ve ilk yılı beş zayıfla tamamladım.
Sizin ideolojik fikriniz nasıl oluştu?
1974’de aile içi sohbetlerde babam, İslâmî faaliyetler yapan MTTB diye bir dernekten bahsedip, “Buraya gidip gelmekte fayda var diyordu. Bir gün okuldan çıktığımda, mahalleden arkadaşım olan rahmetli Mevlüt Boydak bana, “Talebe Birliğine hiç gelmiyorsun!” dedi. Ben, “Babam da tavsiye etti ama şimdilik düşünmüyorum” deyince, “Tahir’cim seni senle baş başa mı bırakayım?” diye karşılık verdi.
Bu cümle bende etkili oldu ve MTTB’ye gitmenin faydalı olacağını düşündüm. Her gün mutat olarak, okul çıkışı ev yoluma ters olmasına rağmen MTTB’ ye gidip gelmeye başladım. Başkan o yıllarda Yaşar Bilen’di. MTTB’de okuldaki derslerle ilgili kurslar açılıyordu. Daha çok İlâhiyat kökenli konuşmacıların katıldığı, İslâmî konularda eğitim seminerleri düzenleniyordu. Hareketin içinde şiddete yönelik bir eylem ve eğilim yoktu. İslâmî konudaki bilgi ve birikimimin temelini, ailemden sonra bu dernekte tatbik ettim diyebilirim.
Burada; Yüksek Tahsil Talebe Dernek Başkanlığı yapan, bende büyük emeği olan Muzaffer Kozan’dan da bahsetmeden geçemeyeceğim... Bizi birkaç arkadaşla alıp kültürel gelişim konusunda büyük emek verdi.
Her öğrenci bir ideolojik gruba mensup olmak zorunda mıydı?
İçinde bulunduğumuz siyasi ortamda her öğrencinin mutlaka katıldığı, aidiyet beslediği bir görüş veya bir dernek vardı. Bunların her biri, kendilerince haklı olarak ülkeye hizmet etme amacı taşıdığına inanıyordu. “Ben hiçbir tarafa katılmıyorum” diyerek tarafsız durmak isteyenlere aynen, “OT” deniyordu. Dolayısıyla tarafsızlıkta bir taraf gibiydi. Ancak bizim için şanssızlık ve üzücü olan; Hükümet sağın partilerin eline geçince Milliyetçi arkadaşlar seviniyor, öğretmenler değişiyor, sol görüşlü öğrenciler sınıfta kalıyordu. O dönem bizim zihniyetimize uygun bir parti yoktu ve dolayısıyla en çok biz darbe görüyor, tahmin edilemeyen derslerden sınıfta kalıyorduk. Bu sözlerim yadsınabilir ama gerçektir. Yani Siyasallaşma son derece yüksek ve keskindi. Ama her şeye rağmen siz eğer bir davaya inanır veya herhangi bir inancınızı dava olarak görmeye başarsanız, derslerinizden zayıf da alsanız, sınıfta da kalsanız o çalışmalardan sizi kimse vazgeçiremez.
Talebe Birliğinde idari görev aldınız mı?
Gaz Lisesinde öğrenciyken Mevlüt Boydak MTTB Okul Başkanı bende yardımcısıydım. Okuldan MTTB’ye üç yüz kadar öğrenci kazandırdığımızı biliyorum.
Akıncılar Derneği nasıl kuruldu?
O dönem MTTB henüz MSP ile ilintili değildi, organik bağı yoktu. MTTB particiliğe doğrudan karışmayan, partiler üstü durmaya çalışan ve İslâmî duyarlılığa sahip bir teşkilattı. 1978 yılında Akıncılar Derneği kuruldu. Bu teşkilat fikir ve inanç birliği olarak MSP’nin bir anlamda gençlik kolları gibi algılanıp çalışan bir kuruluştu.
Şeker Akıncılar derneğinin gayri resmi Kurucu Başkanı Siyasal Bilgiler Fakültesi mezunu Abdullah Akgül idi. Altı ay sonra onun teşviki ile ben Akıncılar Şeker’in ilk resmi başkanı oldum. O dönem Akıncıların Genel Başkanı Mehmet Tezel idi. Çok değerli, çalışkan ve idare kabiliyeti yüksekti.
Akıncıların tamamına yakına yakını MTTB’de temel eğitim görmüş ve görev almış, oradan gelen gençlerdi. Başkanı olduğum Şeker Akıncılar’da Mustafa Gören, Celal Gören, Yunus Gören, Ramazan Süslü, Ali Akgül, Mehmet Dikkaya, Ahmet Kasalak gibi yol arkadaşlarım vardı.
Akıncılar ile MSP arasındaki bağ nasıldı?
O dönem MSP’nin organize ettiği, ettiği faaliyetlere Akıncılar bilfiil katılır, organizasyona yardımcı olurdu. Diğer partilerin de kendilerine yakın derneklerle buna benzer ilintisi vardı; birbirlerine destek verirlerdi.
Öğretmenleri, öğrencileri, kolluk kuvvetlerini ideolojik ayrışmaya sevk eden sebepler neydi?
Her insanda doğduğu, yaşadığı evden başlayan, kendine idol seçtiği insanların etkili olduğu bir fikir oluşur. Ancak o yıllarda Türkiye’nin içine bulunduğu siyasal atmosferde ülkeye hizmet etme adına, mutlaka herkesin birbirinden ayrılan yönü, fikri vardı. Bu fikirleri, “Fikri sabite olarak devam ettiren yazarlar, gazeteler ve çok etkin çalışan dernekler vardı. Olması mümkün görülmeyen, bugün duyunca insanların hayret edeceği; Emniyet Teşkilatının bile sağ ve sol olarak adlandırılan dernekleri vardı.
Böyle tuhaf ilişkilerin ortasına, kimilerine göre çok önemli olan bu çalışmaların arasında öğrenci de, öğretmen de olsanız siz de mutlaka size yakın gelen bir yerde olma hususunda sorumluluk hissedersiniz. Ancak 1980 darbesinden çok sonra; bizim dönemimizdeki elit olan- olmayan, kültürlü olan veya hiç kültürü olmayan ama bir şekilde siyasetin mağduriyetine uğrayan, o kargaşalı, her şeyin ne olduğu tam belli olmayan, çapraşık ilişkilerin olduğu dönemin birçok insanı şöyle düşündü: Ülke o kadar tehlikeler altında iken, asker ve güvenlik güçleri aynı olmasına rağmen, hukuki düzende de hiçbir değişiklik olmamasına rağmen daha önceden nasıl oldu da bu terörün önüne geçilemeyip ülke bu hale sürüklendi?
Sürüklenen bu ülkede enteresan şekilde bombalar patlıyor, cinayetler işleniyor, her türlü yolsuzluk yapılıyor, ama bir gecenin içinde darbeden sonra bunun önüne geçiliyordu. İşte o zaman bizim kuşak; hangi ideolojiden olursa olsun, birileri kaosu büyüterek, şartların olgunlaşması ve darbe yapılmasına zemin oluşturulmasının hazırlık safhası olduğunu sonra anladı. Çünkü şiddetle hiç bir şey çözülemezdi. Ve onu önlemek de zaten güvenlik güçlerinin göreviydi.
Nesillere, bu tür şiddetin hiç bir zaman fayda sağlamadığı, yetişmeleri sırasında çok güzel anlatılmalı ki eski Türkiye yaşanmasın.