Ey vatanın şanlı gazâ mevkibi,
Saldırınız düşmana arslan gibi.
İşte Hudâyâveriniz, hem Nebi.
Haydi gidin, haydi, uğurlar ola.

Bugünkü yazımızın kahramanı Şehit Metin Düzgün.

10 Eylül 1987 tarihinde Konya’da dünyaya gelen Şehidimiz, Harun-Hatice Düzgün çiftinin iki evlatlarından ilk göz ağrı. Şehidimiz ilk ve ortaokulu, İhsan Dayıoğlu İlkokulunda, liseyi Naciye Mumcu Lisesi tamamlamış. Çok sakin bir çocuklulukları olmuş Şehidimizin de kardeşi Çetin Beyin de. Hem ilkokul ve ortaokulda hem de lisede her yaz tatilini değerlendirmiş ve elinden gelen bütün işlerde çalışmış iki kardeş. Kardeşi Çetin (d. 1989) ile birlikte hem aile bütçesine katkı sağlamak hem de boş zamanlarını değerlendirmek için çeşitli işlere girmiş.İteklemeli arabayla pazarda eşya da taşımış, inşaatlarda da çalışmış, çay ocağında da, fayansta da… 

Baba Harun Bey “Hayatları çalışmakla geçti” cümlesiyle tarif ediyor bu dönemlerini. “Yaşıtları olan çocuklar, gezdi, eğlendi ama benim çocuklarım işten eve evden işe gitti geldi” derken tüm söyleyecekleri cümle cümle, kelime kelime boğazına takılıyor. Yutkunuyor, konuşmaya çalışıyor ama sesi çıkmıyor bir türlü. Baba yüreğindeki evlat acısını hissediyorsunuz o an ve tüyleriniz diken diken oluyor.

Liseyi tamamladıktan sonra ise Konya Numune Hastanesi Bilgi İşlem Merkezinde dört buçuk yıl görev yapmış Şehidimiz. Çalıştığı bu dönem boyunca Banka Sigortacılık Bölümü (2 yıllık) ve İşletme Bölümü (4 yıllık) olmak üzere iki bölüm bitirmiş. 

Vatani görevini kısa dönem olarak yapmış. Acemi birliğini Ankara Etimeskut, usta birliğini İstanbul Tuzla’da tamamlamış. 

Çalışma hayatına erken atılmasına rağmen okuyacağım demiş okumuş, polis olacağım demiş polis olmuş.

Bir meslek seçiminden ziyade hayatta en çok istediği şey olmuş bir polis olmak. Çalıştığı bir iş olmasına, iki farklı üniversite tamamlamasına rağmen tek isteği olan polislik için sınavlara girmiş. Babasının zaten bir işi olduğu yolundaki telkinlerine  “Bugün Konya’da yarın Ankara’da çalışırsın belki ama tüm Türkiye’yi temsil etmek” için polis olmak istediğini söylermiş. Rabbim onun gönlüne düşürmüş bu mesleği.

26 Ocak 2015-18 Ağustos 2015 tarihleri arasında Ereğli’de aldığı altı aylık eğitimden sonra İstanbul Bayrampaşa Çevik Kuvvet’e ataması yapılmış. İlk görev yeri aynı zamanda son görev yeri olmuş. 

Yaklaşık iki yıl görev yapmış polis teşkilatında. 

En son ailesiyle şehadetinden üç ay kadar önce Eylül ayında görüşmüş. İstanbul’dan gelmeden önce arayan oğlu, babasına hazırlanmalarını, on günlük izne geleceğini, aileyi Mersin’e tatile götüreceğini söylemiş. Sonraki yaşananları baba Harun Bey şöyle anlatıyor: 

-Mersin’de kaldık hep birlikte. Sonra Adana üzerinden dönerken Ceyhan’a uğradık. Yeşillikler içerisinde bir yere durduk. Fotoğraf çekinelim, dedi Metin. Birkaç tane çekindik. Sonra “Baba ben ölürüm size hatıra kalır; siz ölürseniz bana hatıra kalır.” dedi. Toplu olarak fotoğraf çekindikten sonra ayrı ayrı fotoğraf çekinelim istedi.”

Cümlenin sonu babanın boğazında koca bir yumruk oluyor. “İçine mi damdı şehit olacağın” dedikten sonra gözyaşlarını tutamıyor. 

10 Aralık 2016 tarihinde, İstanbul'da, Dolmabahçe'de Vodafone Arena Stadyumu'nda oynanan Beşiktaş-Bursaspor maçı bittikten yaklaşık 1.5 saat sonra düzenlenen bombalı araçla terör saldırısı ve aynı dakikalarda Maçka Parkı'nda gerçekleştirilen ikinci patlamayı hepimiz hatırlıyoruz. Vodafone Arena Stadı’nın hemen yanındaki Beleştepe olarak bilinen yer ile Maçka Parkı’nda saat 22.30 sıralarında peş peşe iki patlama meydana gelmişti.Müsabakanın hemen bitiminde Beşiktaş taraftarı ve ardından Bursaspor taraftarı stadı terk ettikten sonra staddaki asayişi sağlamakla görevli olan çevik kuvvet polislerine yönelik düzenlenen bombalı saldırı ve 45 saniye sonra da Maçka parkında yine polislerin bulunduğu bölgede bir canlı bomba durdurulması sonucu terörist kendisini patlatmış, 38 ailenin ciğeri yanmıştı…38 şehit verdiğimiz olayda Konya’da üç baba ocağına düşen ateşten birinin adıydı Metin Düzgün. 

Şehadet şerbeti içtiği gün, cumartesi günü, telefonla babasıyla görüştüğünde ona o gün izinli olduğunu, üç arkadaş İstanbul’da gezeceklerini söylemiş. Aynı gün tekrar arayarak, izninin iptal olduğunu, göreve gideceğini anlatmış. Annesiyle telefonda görüştüğünde, annesi, onu çok özlediğini söyleyerek maçta el salla da seni göreyim dediğinde, “Aman anne izleme sakın”, diye cevap vermiş. 

Her şeyi bir düzene sokan Rabbim, onun şehadetini nasıl da ayarlamış. İzinli olduğu halde iznini iptal edip göreve çağırmışlar. Şehidimizin iki arkadaşı daha izni iptal olup göreve çıkmış. Saat 17.00’adoğru bu iki arkadaşından birine gelen telefonla görev yeri Cumhurbaşkanının Avrasya tüneli açılışı olarak değişmiş. Arenaya giderken yolda maçtaki görevi iptal olmuş. 

Göreve giderken arayarak anne ve babasından dua istemiş. Olaydan hemen önce, 21.50’de kardeşi Çetin ile telefonla görüşmüş ve ona maçın sona erdiğini, görevlerini tamamladıklarını ve gitmek için servis beklediklerini söylemiş.  O sırada çalıştığı iş yerini kapatmak üzere olan Çetin Bey, abisine dükkânı kapatıp on dakika içinde tekrar arayacağını söyleyerek kapatmış telefonu. Saniyeler sonra ne olacağımız belli değil. On dakika sonra tekrar aradığında bir daha ulaşamamış abisine. Ardından gelen bir telefonla abisinin görevli olarak katıldığı maçta saldırı olduğu haberini almış. Hemen babasını arayarak ona sormuş. Televizyonu açtıklarında haberi görmüşler. Aradıklarında çalan telefonu açılmamış bir türlü. Hâlbuki daha on dakika önce konuşmuş kardeşiyle. 

En küçük olumsuzluğu bile yakıştıramıyor insan evladına. Aile, önce yaralandığı için telefonu açamadığını düşünmüşler. Gözleri televizyonda, kulakları telefonda, içlerinde bir ümit beklemişler. Anne ve baba İstanbul’a gelene kadar yaralı diye teselli ettikleri evlatları aslında olay yerinde şehitlik mertebesine yükselmiş. 

Sadece Rabbini şahit tutarak dökülüyor şu kelimeler Harun Amcanın ağzından:

-Şehadetinden 2-3 ay sonra rüyamda gördüm. Şehitlikteki mezarında belinden yukarısı görülecek şekilde, sivil vaziyette duruyor. Yaşları yakın olduğu için iki kardeşin düğününü bir yapalım istediğimizi söyledim. Tamam, baba, öyle istedin ama olmadı, dedi başka hiçbir şey konuşmadı. Sonra ayağa kalktı, altın sarısı, ucu bucağı görünmeyen bir ışığın, bir pırıltının içine kayboldu gitti. Evin önüne iki tane çam ağacı diktikten sonra yine rüyamda gördüm oğlumu. Çamlık bir arazideyiz. Yemyeşil bir takım elbise, beyaz gömlek ve yeşil bir kravatla karşıma çıktı. “Baba” dedi, “Oğlum” dedim kayboldu. 

Anne Hatice Hanım’ın rüyasında ise ölmediğini söylüyor Şehidimiz. Onlar öyle özel yaratılmış insanlar ki… Belki üç belki beş farklı aileden aynı şeyi dinleyince şu kanaate vardım. Hem dünya hayatlarında hem şehadetlerinden sonra ebedi âlemde hiçbir şehit, arkada bıraktıklarının kendisi için üzülüp gözyaşı dökmesini istemiyor. Şehit babası Harun Amcamın anlattığı hadiseyi okuduktan sonra siz de aynı kanıya varacaksınız.

-Metinimin şehit olan arkadaşlarından birinin babası, Harun amca sen rüyanda Metin’i görüyor musun?, diye sordu. Ben de birkaç defa gördüğümü söyledim. O da ben çok ağlıyordum arkasından. Rüyamda da görmüyordum. Bir gün kendisi de şehit annesi olan komşum rüyasında oğlunu beline kadar su içinde gördüğünü, sebebini sorduğunda ise; anne sen ağlayınca gözyaşların sel oldu, benim bu halimim sebebi sensin, cevabını aldığını anlattı. Sonra ağlamayı bıraktım rüyamda da görüyorum artık.

Elinde ikramı, dilinde duası hiç eksik olmayan iki insan Harun ve Hatice Düzgün. Rabbim tüm şehit ailesiyle birlikte onların da sabrını arttırsın.

Vatan Sağolsun…

DERYA KARAKAYA 

Editör: TE Bilişim