Her nimet bize ulaşıncaya kadar gerek doğada gerekse insan elinde pek çok aşamadan geçer. Alın teri ve emek barındırır. Modern hayatın getirdiği hızlı yaşam, nimetlerin arka planındaki süreçleri görmemizi daha da perdelemiş, şükür ve tefekkür imkânlarını kısıtlamıştır. Burada Müslümana düşen görev, aldığı nefesten içtiği suya, kendisine verilen iman ve akıl gibi büyük nimetlerden aile saadetine varıncaya kadar her rızkın kıymetini bilmek, hakkını vermektir.
Bireyi ve toplumu yoksulluğa ve felâkete iten, cemiyetin temel dinamiklerini sarsan ve bir virüs gibi yayılma istidadı taşıyan israf, süreklilik arz eden bir bilinçle durdurulmalıdır. İsraf sadece gösterişli sofralarla sınırlı kalmamakta, giyim kuşamdan yenilenip duran teknolojik ilgilere, kıymeti bilinmeyen vakitlerden faydasız konuşmalara kadar pek çok alanda kendini gösterebilmektedir. Özellikle şehirlerde israf edilen ve çöplüklere atılan ekmeklerle ilgili rakamlar hepimizin tüylerini ürpertmektedir. İsraf nimete karşı değersizleştirme eylemidir.
Bugün insanlığın en çok mustarip olduğu hususlardan birinin gıda israfı olduğu bilinmektedir. Çöpe giden milyonlarca ekmek, boşa akıtılan sular ve bilinçsizce heder edilen millî servetler tamamen bu vurdumduymazlığın eseridir. Bu noktada ahiret bilincinin ne kadar önemli olduğu kendisini göstermektedir. Yaptığı her iyiliğin karşılığını bulacağını, her yanlış işin de hesabını vereceğini bilen şuurlu mümin, hayatına öyle güzel çekidüzen verir ki, israf kelimesi onun yaşamında kendisine yer bulamaz. Çünkü o hem kendisini hem ülkesini hem de dünyayı her şeyden önemlisi de ireti düşünmektedir. Bizim sofradaki ekmek kırıntılarını parmak ucumuzla toplayıp yememiz işte bundandır.