Bugün yine, sık karşılaştığım bir durumu örneklendirerek anlatmaya çalışacağım.
“Hocam eşim doğulu, üniversitede aynı sınıfta okurken çok iyi anlaşıyorduk. Ama ne olduysa evlendikten sonra oldu. Tamamen değişti. Kendi ailesinin göreneklerini bana uygulamaya, uygulatmaya çalışıyor. Niye böyle davrandığını sorduğumdaysa inkâr ediyor. Benim davranışlarımın, tepkilerimin abartılı; kendi isteklerinin gayet normal ve doğal olduğunu söylüyor. Bu durumla baş edemiyorum.”
Devamını da getirmişti danışanım. “Hele bir de annesi- babası bize gelip kalmaya görsün hocam. Eşimin içinden değişik bir adam çıkıyor sanki. Eski Rafet gidiyor, yerine kaba, maço bir Rafet çıkıyor.”
Gencecik bir çiftti bunlar. Farklı şehirlerden gelip Konya’da buluşmuş, 2. Sınıftan itibaren kendi aralarında sözlenmiş, son sınıfta nişanlanıp, okul biter bitmez de evlenmişlerdi.
Öğrencilik dönemlerinde hoşgörülü; birbirlerini alttan alıp, ılımlı bir tavır sergilerlerken, evlilikle birlikte bu tutum ve davranışlar değişmiş. Onun yerine, ilişkileri, kendi istediklerini kabul ettirmeye yönelik evirilmeye başlamış. Konu tartışıldıkça daha da büyümüş; tamamen kutuplaşmaya dönüşmüş. Çünkü yaşanılan her bir kavga ile birlikte her ikisi de bu tatsızlığı, kişiliklerine bir saldırı gibi görmeye başlamış, fikirlerine daha sıkı sıkıya tutunmaya ve inatlaşmaya kadar vardırmışlar.
Başlangıçta, yani flört aşamasında, çok iyi geçinen, gayet sosyal, eğlenceli olan ve eğlenebilen bu çiftin ilişkisi nasıl bu noktaya gelmişti. İkisi de gayet kültürlü, oturmasını kalkmasını, nezaketi bilen insanlardı. Ne olmuştu da böylesine farklı yönlere savrulmuşlardı?
Seçil Hanım konuşmasına başlarken, neden ilk olarak eşinin doğulu olduğunu söyleme ihtiyacı duymuştu?
Bakalım mı birlikte…
Dilerseniz öncelikle kimi insanların, diğerlerine göre bize daha cazip gelmesinin nedenlerini düşünelim:
-Yakın yaşlarda olmaları. Her yaş grubunun, her dönemin ilgi alanı, beklentisi, hoşlanıp hoşlanmadığı şeyler farklılık gösterir. ( Aylar önce bir danışanıma, evlenmek için neden eşini seçtiğini sorduğumda- 30 yıllık evlilerdi bu arada-. “Siyasi görüşlerimiz aynıydı. O dönemlerde, bizim gibi genç insanlar için, ideolojik görüş her şey demekti, hocam“ demişti.)
-Bizden hoşlandığını belli edenler bizi çeker. Rafet Bey üniversitenin açıldığı daha ilk ayda Seçil Hanım’a ilgisini belli etmişti. Seçil Hanım başlangıçta yanaşmasa da bir süre sonra o da Rafet Bey’e ilgi duymaya başlamıştı.
-Toplum hayatında bizimle aynı konumda, benzer sosyal çevreye sahip olanlar, daha çekici gelir. İkisi de gurbette, ikisi de yurtta kalan, aynı bölümde okuyan kimselerdi.
-Nasıl ki benzer şehirlerde, mahallelerde oturanlar daha iyi anlaşırlar. Onlar, her gün aynı sınıftalardı. Aynı derslere girmiş, aynı hocaya gıcık olup aynı zor dersleri alttan almak zorunda kalmışlardı. Öyleyse 4 yıl boyunca aynı kafeteryada oturmuş, benzer şeyleri yiyip içmiş kimseler olarak birbirlerine daha cazip gelmeleri kaçınılmazdı.
-Diğer bir şey de, göz aşinalığı. Göz aşinası olduğumuz, kendimize benzettiğimiz kişiler her zaman daha çekicidirler. Alışverişe çıktığınızda dikkat edin. Televizyonlarda hep görmüş olduğunuz ya da melodisi kulaklarınızda yankılanan markanın ürününü almayı tercih edersiniz genellikle, gözünüz market raflarında o markanın ürününü arar öncelikle. Reklamlardan o kadar çok aşina olunmuştur ki, büyük ihtimal alacağınız ürün de o olur neticede. Sık görüşen kişiler için de durum böyledir. Başlangıçta çok beğenilmese de, çok ortak yön bulunamasa da, zamanla o kişi diğerlerine nazaran daha çok beğenilmeye başlar. Ve ortamlarda gözünüz o kişiyi arar.
Tüm bu koşullar dikkate alındığında Seçil Hanım ve Rafet Bey birbirleri için senkronize durumdaydılar. Birliktelik elbette ki kaçınılamazdı.
Neticede flört etmeye başlamışlar, özellikle de Seçil Hanım için hayallerindeki kişi karşısına çıkmıştı. Rafet Bey müşfikti, koruyucuydu, güven veriyordu. Seçil Hanım’ın istek ve beklentileri onun için her şeyden önde geliyordu. Ta ki evlendiler ve ilk birkaç ay sonrasında büyü bozuldu. Seçil Hanım’ın düşlediği, eş olması gereken Rafet, o Rafet değildi. Tamam, Rafet yine aynı Rafet’ti. Ama sanki ya bir şeyler eksilmiş ya da bir şeyler fazla gelmeye başlamıştı Seçil Hanım’a.
Hayal dünyasından çıkıp gerçeklerle yüzleşmesi gerekmişti.
Rafet Bey için de durum pek iç açıcı değildi bu noktada.
Çünkü Rafet Bey, evin erkeğine itaatin en önemli meziyet olduğu bir kültürden gelen, buna inandırılmış bir yetişkin erkek.
Diğer tarafta anne baskın bir ailede daha demokratik, daha serbest (erkek eşin tabiriydi bu)bir yetişkin kadın Seçil Hanım.
Onlar az önce yukarıda bahsettiğim durumlardan dolayı, vaktiyle birbirlerinden hoşlanmışlar. Öyle olunca da, kendileri için önemli olan konularda, hep benzer şekilde düşüneceklerini varsaymışlar. Ama bu işin (çoğu zaman) bu şekilde olmadığını evlendikten sonra fark etmişlerdi.
Nişanlı iken birbirlerinde çekici buldukları noktalar bile bir süre sonra birbirlerine itici gelmeye başlamıştı. O dönem, Rafet Bey’in akşamları kendisini yurda bırakmasından hoşlanan, belli saatten sonra dışarıda kalmasına izin vermediği için (bu sahiplenilme duygusundan) memnun olan Seçil Hanım “ Meğerse benim kocam bir maço imiş, evliliğin de ne bir sihri, ne bir mutluluk verici tesiri ne de kerameti varmış.” Diyordu artık.
Bir kimsenin davranışa yaptığımız yükleme o kişiyi kimi zaman çekici- ama- kimi zamansa itici bulmamıza neden olabilir. Seçil Hanım kendisini kıramayan, her dediğini yapan, müşfik, cömert olarak nitelendirdiği, takdir ettiği nişanlısı Rafet’in, evlilik sonrasında aynı davranışları kayınpederi ve kayınvalidesine de gösteren (tek erkek evlat) Rafet olarak gördüğünde, bu davranışları oldukça itici buluyordu.
İlişkilerde duygu, tutum ve davranışlar pek çok değişken tarafından aynı anda etkilenmekte.
Gereken dengeyi kuramadıkları için, birbirleri ne kadar sevseler de, bu rahatsız edici durum bir süre sonra ilişkilerini şimdiki durumuna getirmiş.
Eğer başlangıçta daha dengeli bir ilişki kurulabilselerdi şu anki evlilikleri sorunsuz devam etme eğiliminde olabilirdi.
Asıl mesele de burada başlıyor işte. Dostluk, güven, yol arkadaşlığı. Bunu ilk başta göremeyen, fark edemeyen gençler aşkın büyüsü ile her daim yürüneceğini zannetseler de, bir süre sonra yoldaki acıtan taşları fark ediyorlar. Ne yapacaklarını şaşırabiliyorlar.
Rafet Bey ve Seçil Hanım işi bu kadar uç noktalara vardırmadan, önceki ılımlı tutumlarını koruyabilselerdi, daha kolay ve yarasız bir şekilde ilişkilerini sürdürme yolunu bulabilirlerdi.
NOT: Verilen örnekte isimler ve kimi bölümler değiştirilerek kullanılmıştır.