Kurtuluş tarihimizin başlangıç günlerindeki!

Sevr muahedesine, itilaf düveline, dolayısıyla Padişah ve İttihat Terakki Partisi hükümetine başkaldırma da diyebileceğimiz “Milli Mücadele” olan İstiklal için öncülük!

Bizlere öğretilen tarih kitaplarında ki işlenen anlatımla Paşa'larda değil!

Sivil halk olan “Er”lerin başlattığı. Paşalarında onlara iştirakle kuvvet vererek teşkilatlandırdığı. Daha sonra, Düvel emri ile dağıttırılmaya çalışılan orduyu yeniden kurmuş olmaları varsayım içinde.

Öz bir misal olarak; Erzurum ve Sivas kongrelerinin Paşalarca değil halkın kurduğu mücadele cemiyetlerince organize edilmesi ve Paşaların bu kongrelere davet edildiğinin görülmesidir.

Bunlar tarihimizin detaylarına inenlerce bilinmektedir elbet.

Yine de “Bilinmeyebilinen” bu konuları işlemeye devam edeceğim ilerde.

***

Bu günkü konum bunları değil. Kurtuluş çabasında zabitan'dan ziyade halkı ayağa kaldıran, manevi oluşum içinde Milli Mücadele aşısı veren isimsiz kahramanlardır.

Bu kahraman “Er”lerden biri olan, aynı zamanda büyük şair ve İstiklal marşımızı yazan Rahmetli Mehmet Akif'in bu ve diğer yönlerini anlatmak

Rahmetli Akif'in, Hürriyet duyguları içinde Türk-İslam sentezini işleyerek bugüne kadar kimsenin ulaşamadığı şiirleri ile “Büyük Şair” oluşunu içlerine sindiremeyen kabul edemedikleri için anmayı halktan utanmasalar yermeyi bile şiar edinen!

Sözde aydınlar, kartel denilen ulusal Medya ve köşeleri kapmış yazarlar. Sosyalist oldukları sadece parti amblemlerin de görülen partilerin mensupları, hatta gelmiş geçmiş hükümetler de yer kapanlar!

“Vatanının İstiklâli”için uğraş veren Milli kahramanlar arasında bulunan, kalbimize işleyerek unutamadığımız “Mehmet Akif Ersoy”u anma anımsatma etkinlikleri yapma yerine!

Vatanını terk edip şiirleri ile sözde sosyalizm uğraşı şairliği olarak büyük şair yaptıkları!

CHP zamanında ve Askeri mahkemece vatan aleyhindeki hareket şiir ve yazıları ile ceza hükmü verilmiş hapse atılmış ama kaçarak “vatanını terk etmiş”, zamanın bize tehlikeli düşmanı olan ve Komünizm yapılı Sovyet Sosyalist Cumhuriyetine kapılanmış  “Nazım Hikmet Ran”ı hatta aslı Türk olmayan (yanlış anlaşılmasın aşağıda Akif için Türk demediklerine naziremdir) vatanına dolaylı yeren Pamuk vb.leri!

Bırakın ayları, günleri. Nerede ise her saat anımsattırıp başköşeye koyma çabasın da olsalar, şaşaalı etkinlikler tertip etseler de...

Türk Milleti onu ölüm yıldönümlerinde anmayı Rahmet dilemeyi asla bırakmaz ve kalbinden çıkarmaz.

***

Rahmetli Mehmet Akif Ersoy sadece büyük şair değil şiirlerinin kuvvet vericiliği yanında bedeni olarak Kurtuluş yani “İstiklâl” peşinde olup Milli Mücadele döneminde Türk Milletinin iman gücünü “Serveti-fürun” dergisinde dahi şiirleri ile vurgulamakla kalmamıştır.

“Ezanların susmaması, bayrağın nazlı bir hilal gibi dalgalanması”için mücadele etmiştir. O ateşli bir vatan sevdalısı olarak katır sırtında yolu olmayan köy ve kasabalara dahi giderek millete mücadele yönünde konuşmalar yapan hatta camilerde hutbe ve vaazlar vererek milleti uyandırmaya, mücadeleye katılmaya çağıran bir dava adamıdır.

İstiklal için ölüm-kalım savaşında üzerine düşen vazifeyi tam olarak eda eden eşsiz insanlardan birisidir.

Hatta o ve onun gibi İstiklâl için başarı sağlayanlar rütbesiz, resmi elbisesiz sivil general'lerden diyebiliriz.

***

Şairlik yönü çok konuşulur da bu ve diğer yönlerine nedense az değinilir hatta bilinir.

Hayatı yoksullukla geçmesine rağmen yoksullara yardım etmeyi şiar edinen bu büyük insan bu günün şair ve şarkıcıları gibi yüklüce para almaları karşısında ellerinden gelse değiştirecekleri ama değişemeyen İstiklal Marşına verilen zamanın 500 lirasını bile almayıp Kızılay'a verilsin demiştir.

Yoksulluk ile ilgili olarak, sevdiği yoksul ihtiyar Seyfi Baba'ya yardım etmek için evinde sabahlayıp ayrılırken;

“Ortalık açmış, uyandım. Dedim, artık gideyim.

Önce ammâ şu fakir âdemi memnun edeyim

Bir de baktım ki: Tek onluk bile yokmuş kesede;

Mühürüm boynunu bükmüş duruyormuş sâde!

O zaman koptu içimden şu tehassür-i ebedî

Ya hamiyyetsiz olaydım, ya param olsa idi!”

Dizisiyle çaresizliğini dile getirmekte!

***

Belki bizim, hala sosyalistliği bile tam bilemeyip Laik olmayı maneviyat hatta İslâm karşıtlığı gibi görenler, yukarda ki vatanını terk etmiş dememe karşı “o da terk etmişti” diyebilirler.

Diyebilirler ama. Arada çok fark var.

Birisi suç işlemiş hapisten kaçarak terk etmiştir vatanını. Ve dönmek dahi istememiştir.

Diğeri öyle değil. Zamanın medyası yanında devlet ricalinde ki vazifelilerin tutum kötüleme ve sonunda git buradan demeye varan söz ve yazılarının kahrıyla gitmiş olması.

Ne garip hatta yazıktır ki! İstiklâl kazanımı sonunda, ilerde anlatacağımız gibi Çiftlik ağası, Amerikan mandacılığı savunanlar ve aveneleri bu büyük şairimizi herhalde kıskançlığın da var sayımı için de, iman karşıtlığı ve batı bezirgânlığı yapanlarca daima hor görülmüş.

Rahmetli milliyet mücadelecisi Osman Yüksel Serdengeçti anlatımından “ Çanakkale zaferinin yıl dönümüdür, bir tören yapılacak ve şehitler anılacak. Dönemin meşhur şairlerinden birisi kürsüye geliyor ve şunları söylüyor: “ Maalesef, Çanakkale Şehitleri için güzel, şehitlerimizin şanına layık bir Türk şairi tarafından bir şiir yazılamadı. Çanakkale Destanını yazan Türk değildir. Çaresiz Türk olmayan bir adamın şiirini okuyacağız” yavesini savuruyor ve Akif'in şiirini okuyor.”

Kendisinin de başarı sağlayamadığını yani bir güzel şiir yazamadığını böylece itiraf eden bu sözde şairin bu “Türk değil” sözlerini duyan Akif tam manası ile yıkılır.

Bu karaktersiz diyebileceğimiz pohpohçu ve Devlet şairi de olan(!) kişinin, üstelik dönemin resmî gazetesinde “ Hadi sen git, artık kumda oyna!” şiirini okuyan rahmetli Akif büyük üzüntü içinde Türkiye'de duramıyor ayrılıp Komünist memlekete değil Mısır'a gidiyor.

Duramayıp gidiyor ama bakınız Necip çöllerinde şiirin de ne diyor.

Yâ Nebi...

Şu halime bak

Nasıl ki bağrı yanar gün kızınca sahranın,

Benim de ruhumu yaktıkça yaktı hicranın.

Hârimi Pâkine can atmak istedim durdum,

Gerildi karşıma yıllarca ailem yurdum.

Tahammül et dediler, hangi bir zamana kadar

Yurduna dayanamayan Akif hasta halinde bile yurduna dönüyor.

O büyük İstiklâl şairine devlet ilgi göstermeyip yoksulluk içinde rahmanına kavuşuyor.

Beyazıt camiindeki örtüsüz tabut'u gören Emin Efendi Lokantasının sahibi Mahir Usta getirdiği bir Türk bayrağını tabuta örtünce, gençlikte Üniversitenin sancağını getirip sarıyorlar. Kalabalık halk ile gençliğin tekbir ve İstiklâl marşı okuma sesleri arasında kabrine defnediyorlar.

İstiklâl mücahidi ve marşı yüce şairimiz. Nur içinde yat. Ruhun şad olsun!

***

Hoşça kalınız