1
Konya’nın eski kitaplığı, yani Anıt Civarındaki Tiyatro Binasında eski zamanlarda pek cıvıltılı Âşıklar Bayramı yapılır, ülkenin meşhur âşık ve şairleri o salonda misafir edilirdi. Mesela bendeniz Fazıl Hüsnü Dağlarca’yı öyle bir programda görüp tanımıştım. Bugün sayfamızın konuğu hakkında lisans tezleri hazırlanan, şiirlerine dair ilmi değerlendirmeler yazılan âşıklık geleneğinin güçlü temsilcilerinden Öksüz Ozan.
Kardeşi Adnan’ın şehit düşmesi üzerine “Benden Toprak İstenir mi?” şeklinde haykırışı Cumhurbaşkanlığından Genelkurmay Başkanlığına kadar geniş yankı uyandırdı ve bestelenip klip yapılan Öksüz Ozan ile hayatsını ve âşıklık geleneğini konuştuk.
Sizi tanıyabilir miyiz, nerede ve ne zaman dünyaya geldiniz, eğitimi hangi okullarda aldınız?
Asıl adım Ahmet Yıldırım, 5 Mayıs 1964 tarihinde Ağrı’nın Eleşkirt ilçesine bağlı Aydoğdu köyünde on üç kardeşin sekizincisi olarak dünyaya geldim. Çiftçi ve kalabalık bir ailenin çocuğuydum. İlkokula köyümde başladım ama yokluktan dolayı, Karaman’ın Ermenek ilçesinde öğretmen olan Mustafa ağabeyimin yanına geldim. İlkokulu da orada bitirdim. Sonra abimin tayini çıkınca Konya’ya geldik. Bir taraftan çalışırken diğer taraftan da okumaya devam ettim. Tarım Aletleri Sanayiinde tornacı çıraklığı ve kalfalığı yaparken Açık Liseyi de bitirdim. Son olarak da Anadolu Üniversitesi İlahiyat Fakültesinde Ön Lisans eğitimi aldım.
Memuriyet hayatınız nasıl başladı?
Askerliğimi İzmir Gaziemir Şoför Eğitim Alayı, Manisa ve İzmir Menemen Piyade Alayı’nda tamamladıktan sonra 1994-1995 yıllarında Kuşadası Turban Marinada mevsimlik işçi olarak çalıştım. Sonra 1996-1997’de İstanbul Kilyos Turban’da servis elaman oldum. 1997’de Seydişehir Alüminyum Tesislerinde İşlem Operatörü olarak göreve başladım ama 2002 yılında özelleştirilince kurum değiştirerek Konya Meram Tapu Müdürlüğü’ne memur olarak atandım.
Âşıklık, her isteyenin kolayca başlayabileceği bir sanat dalı olmasa gerek. Siz nasıl ilgi duyup başladınız?
Ağrı’da geçen çocukluk yıllarımda öteki şehirlerden gelen âşıkları, çalıp söylerken ilgiyle izler, deyişlerini ezberlemeye çalışırdım. Bir yandan da bağlama çalmaya meraklandım ve öğrendim.
Ermenek’in Güneyyurt beldesindeki Kur'an kursuna okurken de şiirlerimi yazmaya başladım. Bir rüyamda, Hazreti Peygamber Efendimizi gördüm; bir grup âşığa beni işaret ederek, “Bu çocuk güzel şiir yazıyor, ona yardımcı olun” demişti. Bu rüyadan sonra saza ve söze ilgim daha da çoğaldı.
Öksüz mahlasını kim verdi size ya da nasıl aldınız?
Aslında ilk şiirlerimde Ahmet mahlasını kullanmıştım. Fakat gidip geldiğim yerlerde usta âşıklardan beklediğim sahiplenmeyi göremeyince kendimi öksüz gibi hissettim. Bu sitemimi ifade etmek için de “Öksüz Ozan” mahlasını kullanmaya başladım.
Ustanız yok muydu?
Yanında yetiştiğim bir ustam yok. Bildiğim, gördüğüm, tanıdığım, dinlediğim her âşıktan bir şeyler öğrenmeye gayret ettim. Ustam yoktu ama âşıkların babası sayılan Feyzi Halıcı, âşıklığın edebini öğreten en değerli hocam oldu.
Konya’da onun düzenlediği Âşıklar Bayramı yapılmasa belki ben de şiir yazamazdım. Beni şiir duygularım o bayramlarda gelişti. Hatta saza ve şiire ilgimden dolayı çevremden baskı gördüğüm, hoş karşılanmadığım zamanlar da oldu. Buna rağmen biz o ortamda âşıklık geleneğine dâhil olduk.
Âşıklık geleneği son yıllarda nasıl bir durumda bulunuyor?
Âşıklık bizim geleneğimizde var ama günümüzde âşıklık geleneği zor günler yaşıyor. Konya Âşıklar Bayramı ülkemizdeki şöhretli Âşıklar Bayramıdır ama her yıl düzenleyememe gibi endişeler yaşıyoruz. Bu konuda ilgi ve desteğe ihtiyacımız var.
Kültür ve sanat ilgi görmediği yerlerden göçüp gider. Oysa kültür ve sanat bir milletin genetik kodları gibidir. Varlığımızın daim olması için kültüre ve sanata sahip çıkmalıyız.
Milli duygulara hitap eden güçlü şiirleriniz var. Başka ne tür şiirler yazdınız?
Gezip dolaştığım yerlerde gördüğüm güzellikleri anlatan epeyce şiir yazdım. Kardeşim Adnan Yıldırım, Cudi Dağında teröristlerle girdiği çatışmada şehit olduktan sonra millî muhevalı şiirler yazdım. Mustafa Kemal Atatürk, Kâzım Karabekir Paşa, Alparslan Türkeş, Feyzi Halıcı gibi önemli şahsiyetler için yazdığım şiirlerim var. Ağrı, Erzurum ve Konya ve ilçeleri başta olmak üzere güzel coğrafyamızı tasvir etmeye çalıştım.1999’da yaşanan Marmara depremini de şiirlerimde konu ettim. Ferhat ile Şirin, Kerem ile Aslı, Arzu ile Kamber ve Leyla ile Mecnun’u telmih usulüyle yazdım.
Halk şiirimizde var olan tür ve şekilleri eserlerime yansıtmaya çalıştım. Heceli türlerin dışında aruzlu yazıp; divan, selis, kalenderi, vezn-i aher ve satranç türünde söyledim.
Âşıklar bayramına kaç yıldır katılıyorsunuz ve hangi türlerde birincilikler aldınız?
1966 senesinden bu yana yapılan Konya Âşıklar Bayramını ben 1978’den 1990’a kadar seyirci olarak izledim. 1990 yılında da ilk defa Konya Âşıklar Bayramına merhum Feyzi Halıcı’nın desturuyla katıldım. İlk atışmamı ise Âşık Ali Rahmani ile Lebdeğmez üzerine yapmıştım. Bu vesileyle, 1993 yılında Erzincan-Pülümür yol ayırımdaki Sansa deresinde teröristlerin yol kesmesi sonucu şehit edilen Âşık Ali Rahmani’yi de saygı ve rahmetle anıyorum.
Ayrıca Türkiye’nin çeşitli il ve ilçelerindeki âşık toplantılarına ve yarışmalarına da katıldım. Kars, Sivas, Erzurum, Kahramanmaraş, Adana, Antalya, Denizli, Manisa, Balıkesir, Tekirdağ, İstanbul, Giresun bunlardsan ilk aklıma gelenleridir. En önemlisi de 1991-92 yıllarında İstanbul Gülhane Parkında yapılan İstanbul Festivali çerçevesinde seksen bin kişinin önüne çıkıp atışmamızdı.
Ödüllerinizi hatırlıyor musunuz?
Konya ve Türkiye genelinde düzenlenen çok sayıda Âşıklar Bayramında Lebdeğmez, Atışma, Yılın Yedi Şiiri, Sözlü Güzelleme, Muamma, Cinaslı Şiir ve Türkü dallarında birincilikler bize uygun görüldü fakat sayısı hatırımda değil. Devamı Salı Günü