Rahatsızlığımdan dolayı eskisi çarşı pazar gezemiyoruz. Zaman zaman düğün cenaze gibi zorunlu ziyaretlerde ve iş yerlerinde yeni yetmelerin yerden alıp göğe püskürmelerine hayretle tanık oluyoruz.
Ayakkabıcı Selahattin Ustanın dükkânında geçen hafta yağız delikanlı heyecanlı her şeyi ben iyi bilirim edasıyla avurdunu doldura doldura konuşuyor ki sustum. Dinledim ve fakat dinlenemedim bir şey de anlamadım.
--- Selahattin Usta bu yağız delikanlı kim? Diye sordum.
--- Eski esnaflarımızdan şimdi Konya’da oturan Taşbaşlı Ali Rıza Aygül’ün oğlu aynı zamanda YRP ilçe Başkanı Mehmet Ali Aygül.
Allah selamet versin babası Ali Rıza ile aynı akranız Ali Rıza’nın babası rahmetli Adem Yavuz caddesinde şimdiki diş doktoru Yahya Demirel’in bürosunun olduğu yerde çay ocağı vardı. Ali Rıza’nın oğlu maşallah çok erken olmuş.
Bizden önce yaşamış Akçakocalarımızın bir sözü var; “Gelirken herkes güzel gelir. Ama karakterini gidişinden anlarsın. Kolaylıklar dileyelim!.
*
Bazıları şehir efsanesi hükmünde, bazıları da balon veya zarf atma durumunda.
Atma din kardeşiyiz dediklerimiz de oluyor. Zor durumdakiler din kardeşliğini öne sürerek kurtuluşa ermek isterler. Zaman olmuş kurtuluşa ermişlerdir.
Şimdi ne zaman böylesi durum ile karşılaşırsak;
--- Atma din kardeşiyiz deyiveriyoruz. Öyle değil mi?
Evet, bugünlerde bizden önce yaşamış sevilen Akçakocalarımızı yaşanmışlıklarını hayırla yâd ederken vefat etmiş ise Rahmetli, sağ ise kulakları çınlasın diye anarız.
Anadolu insanı ilgi görmeyi, fark edilmeyi, konuşulmayı, takdir edilmeyi he sevmiştir.
Kişilerin yaşanmışlıkları anlatılırken o ortamda bulunanların simalarının aldığı ifade hoşnutlukla bütünleşir hep, bahsi geçen konuşulan insan her zaman mutlu etmiştir kişileri.
Öncelikle faydalı olmak, geleceğe ait güzel düşünceleri geliştirmek, geçmişi iyi bilmekle mümkün olur.
Geçmişi bilmeden geleceğe at koşturulamaz. En ön safta giden atlı olabilmek için geçmişin mirasına sahip olmak olmazsa olmazımızdır.
Akıllı insan, başkalarının daha doğrusu kendinden öncekilerin tecrübe kazananların birikimlerini, kendi bilgi tecrübelerine eklerse muhakkak başarılı olur.
Aksini yapanlar yani gurur yapıp dünü inkâr edenlerin şaşkın ördek gibi kaldıklarına şahit olduk. Öyle değil mi?
Daha önce bu köşedeki bir yazımda Gökhüyüklü hemşerimin sözünü sizlerle paylaşmıştım.
---“ Biz çorbayı kulağımızla içmeyiz Ahmet Başkan!” demişti. Tamam, da çokbilmişlerin Ali Amcanın ifadesiyle gamıdanların, küçük dağları ben yarattım edasıyla yere göğe sığmayanlara ne mi diyeceğiz?
Kulak beş duyu organımızdan biridir. Kulakla ilgili bir deyim ve veciz sözlerimizi var. Evet, beş duyu organımızdan biri ancak, Türkçe de birçok veciz sözün söylenmesine araç olduğu başka gerçektir.
Bir kulaktan girip diğer kulaktan sözün çıkması gibi örnek verip bu önekleri çoğaltabiliriz.
Bizden önce yaşayan büyüklerimiz bizlere nasihat ederken öncelikle bu sözlerle tembih ederlerdi.
“ Sözlerimi iyi dinle bir kulağından girip diğerinden çıkmasın!”
Diye tembih edilen ve tutulması gereken söz bizim bütün ömrümüz boyunca bize lazım olacağını ima ederlerdi.
Unutma bu söz kulağına küpe olsun. Gibi de söylenen söz vardır.
Kulağına küpe takan oğluna babasının yorumu:
Yaşlı amcamızın; "Bir zamanlar nur topu gibi oğlun oldu diye muştulamışlardı. Ya şimdi ne oldu? Nuru gitti, topu kaldı.” Diye hayıflanmasına ne diyeceğiz?
Kulağa küpe takmanın başka yorumu.
Biz gelelim kulağın birinden çıkıp diğerinden çıkma sözüne. Yaşanmış bir fıkrayla pekiştirelim:
Kuyumcuya giren kadın
--- Şu nikâh yüzüğümü kesip bana bir çift küpe
yapar mısınız?' diye sormuş.
Kuyumcu yüzüğü eline alıp bakmış, yüzüğün üstünde 'Seni seviyorum'
yazıyormuş. Kuyumcu;
--- 'Hanımefendi, neden bu yüzüğü kestirmek istiyorsunuz? Belli ki bir hatırası var. Diye sormuş.
Kadın;
--- Bu benim nikâh yüzüğüm. Kocamdan ayrıldım şimdi küpe istiyorum.
“SENİ” kelimesi küpenin bir tanesinde, “SEVİYORUM” kelimesi de diğerinde olsun.
Kuyumcu yine sormuş
--- Neden acaba? Kadın;
--- İlerde böyle cümlelerin bir kulağımdan girip diğerinden çıkacağını göstermek için!…