2
Türkiye’yi Askeri Darbeye götüren süreçte, MSP’nin düzenlediği Kudüs Mitingi önemli bir bahane olarak gösterildi. O mitinge dair sizin gördükleriniz, gözleminiz, tespitiniz nedir?
Ben ihtilâl öncesinde Üniversite sınavına girmeye hazırlanıyordum. Bu sırada Milli Selamet Partisi meşhur Kudüs Mitingini tertip etti. Diğer vilayetlerden de akın akın insanlar bu mitinge katılmak üzere Konya’ya geldi. Böyle büyük bir organizasyonun kontrol altında tutulması çok zordu, zira sızmalar olabilirdi.
Bizim Ocak binamız Zafer Çarşısının biraz ilerisinde, Tahirpaşa Caminin karşısındaki tarihi bina idi. Kudfüs Mitinginden bir gün önce gün MHP Genel Başkanımız Başbuğ Alparslan Türkeş bizzat telefonla arayıp, “Yarın Konya’da sizin karıştığınız hiçbir olay çıkmasını istemiyorum” diye kesin bir talimat verdi. Bunun üzerine biz Ülkü Ocakları yönetimi olarak toplanıp, miting günü Zafer ve civarında bir tane bile ülkücünün sokulmaması için tedbir aldık.
Ertesi gün mitingi Zafer Çarşısının üst katından izledik. Simaca tanıdığımız bazı marjinal sol grup mensuplarının Kudüs mitingine gelen kalabalığa sızdığını gördük. Bu da Kudüs mitinginde, Konya’da büyük olaylar çıkarılmak istendiğini gösteriyordu.
Mitingin seyri nasıl oldu?
Miting günü biz Ülkü Ocaklarının kapısına kilit vurduk. Herhangi bir sataşma Ocağı olmaması için de Ocak bünyesindeki arkadaşlara, “Miting alanında ve güzergâhında bulunmamalarını sıkı sıkıya tembih ettik. Biz iki-üç yönetici arkadaşla Şimdi Zafer Çarşısı olarak bilinen İdmanyurdu Lokaline çıkıp kalabalığı seyrettik. Miting Zafer’de yapılacaktı. Eski Adliye istikametinden Zafer’e doğru her yer insan doluydu. Aslında o zamana kadar Konya’daki tüm mitingler Mevlâna Meydanında yapılırdı. Kudüs Mitinginin Zafer de yapılması soru işaretiydi.
Konuşmacılar araç üzerindeydi. Küçük bir grubun şimdi trafik ışıklarının olduğu yer ile Zafer Çarşısı arasında, yola yakın yerde, İstiklâl Marşı okunduğu sırada oturduklarını gördük ama kimler olduklarını bilemeyiz.
Kanaatimce İstiklâl Marşında oturma eylemi yapmak provokasyonun B planıydı. Esas olan A planının, Zafer de ülkücüler tahrik edilerek kavga ve kargaşa çıkarmak olduğunu düşünüyoruz ki böyle bir durum vuku bulsa çok ölüm ve yaralanma olurdu. Bu plan Başbuğ Türkeş tarafından fark edilip, onun talimatıyla bizim tarafımızdan bozulunca B planı uygulandı ve oturma eylemi yapıldı.
Aradan uzun yıllar geçti; isim olarak hatırlamam mümkün değil ama solcu olduğunu bildiğimiz bazı insanlar cübbe giymiş, başında sarsığa benzer bir bere ve elinde Mevlâna civarında satılan cevizden büyük taneli tespihlerle MSP’lilerin arasına karışmıştı. Özellikle dışarıdan gelen başka provakatörler de bu kılıkta kalabalığa karışmış olabilirdi.
Mitingde vurma, kırma, yaralama hadisesi olmadı mı?
Mitingin başından sonuna kadar bütün aşamaları takip ettik; oturma eyleminden başka hiçbir hadise yaşanmadı. Ama kısa bir zaman sonra 12 Eylül İhtilâli olunca, gerekçelerinden biri Konya’daki Kudüs Mitingi gösterildi. Eğer mitinge silahlı hadise çıkmış olsa birinci derecede gerekçe Konya mitingindeki bu olaylar gösterilecekti, diye düşünüyorum.
İhtilalden sonra silahlar birden bire nasıl sustu, sükûnet nasıl sağlandı ve siz Ülkücüler nasıl bir pozisyon aldınız? Meselâ MHP Genel Başkanı Alparslan Türkeş’in darbenin ilk günlerinde Ankara’daki konutunda ve olabileceği diğer adreslerde bulunamamış, bunun üzerine Konya’da saklandığına dair söylentiler çıkmıştı, siz bu hususta ne biliyorsunuz?
Biz de söylentilerden öte bir şey bilmiyoruz. Türkeş’in Konya’da rahmetli Recep Binatlı’nın evinde olduğu söylendi ama ben buna ihtimal vermem; çünkü Konya’ya evvelki gelişlerinde hep onun evinde kalırdı. Darbe durumunda Binatlı’nın evinde kalması, yakalanması anlamına gelirdi. 2. Ordu Komutanı Bedrettin Demirel’in evinde kaldığı da söylendi ama bunu teyit edecek bir bilgi edinemedik.
Darbenin ilk günlerinde Türkeş’in bulunamaması toplumda “İhtilâli Ordu içindeki Ülkücüler yaptı” imajı verince bizim arkadaşlar, rehavete kapıldı ve birçoğu yakalandı. Bu sebeple, ben bu söylentiyi, Ülkücülere kuruşmuş bir tuzak olduğunu düşünüyorum.
Darbeden sonra siz de yakalandınız mı?
Kaçmadım ki… 12 Eylül günü öğleye doğru evimize sivil bir jeep geldi ve beni aldılar. Götürürken araçta bana bir isim sordular, tanımadığıma kani olunca da ben, Demirci’nin bahçesi yani şimdi iş merkezilerinin olduğu yerde araçtan indirip serbest bıraktılar.
Darbede maruz kaldığınız tek şey bu kısa jeep yolculuğu mu?
Hayır… İhtilâl sebebiyle Üniversite sınavına girme fikrimden vazgeçip, askere gitmeye karar verdim ve tecili bozdurup Ankara Mamak Muhabere Okulunda asker oldum.
İhtilâl öncesinde gözaltı ve yargılama hadisesi yaşadınız mı?
Ben Gazi Lisesinde öğrenciyken Ülkücülerin Okul başkanıydım. Ülküdaşlarımızın okul içinde ya da civarında karıştığı bir olay meydana geldiğinde, göz önünde olan, yönetici pozisyonundaki kişiler; olaylara karışmamış olsalar bile alınır, sorgulanır ve bazen de Adliyeye sevk edilirdi. Benim de böyle alınıp sorgulandığım, nezarette tutulduğum ve Adliyeye sevk edildiğim durumlar oldu ama hiç birinden ceza almadım. Hatta ihtilâl olup askere giderken de hakkımda açılmış ve devam eden dava vardı, tezkere aldıktan sonra o davalardan beraat ettim.
Adliye’de devam eden davanız vardı ve siz askere alındınız. Bu dosyalar siz silahaltındayken önünüze çıkmadı mı?
Mamak’taki acemi birliğimizin ilk günlerinde önümüze bir şey çıkmadı. Ancak dağıtım aşamasında, Çavuş olmam gerekirken Onbaşı rütbesinde bırakılıp Erzurum Aşkale’ye gönderildim. Hakkımda “Sakıncalı personel” şerhi olduğunu Aşkale’ye sevk edilirken öğrendim. Fakat on dokuz aylık askerlik dönemimde herhangi bir resmi muamele ile karşılaşmadım.
12 Eylül darbesi Türkiye’ye ne getirdi ne götürdü?
Bize göre hiçbir şey getirmedi. Tamam, silahlar sustu, kavgalar bitti ama bu birden bıçakla kesilmiş gibi nasıl oldu? Demek ki darbe öncesindeki olayların çoğu organize işlermiş. Ve bütün siyasi fraksiyonlar bu plana alet edilmiş. Araya karışanlar bu grupların muhtelif olaylar çıkarmasına zemin hazırlamışlar.
Ama bizim inancımız İlahi Kelimetullah olduğu için hiçbir zaman planlı projeli işlerin içinde yer almadık. Çünkü hassas düşünüyor, aramıza sızma olabileceğini daha önceden kestirebiliyor ve buna karşı tedbirli davranıyorduk. Zaten İstanbul’da bir ilçe teşkilatında Genel Merkez tarafından sızma tespit edilip ihraç edilmişti. Türkiye’yi 12 Eylül Darbesine götürmek isteyenler, ufak tefek hadiseler dışında Ülkücüleri amaçlarına alet edemediler.
12 Eylülün bizden götürdüğü çok şey var. Mesela eğitimini tamamlayamayan var, devlet kadrolarında görev alamayan, suçsuz yere idam edilen ve hayatları elinden alındıktan sonra hadisenin gerçek faili bulunup, idam edilenin suçsuz olduğu anlaşılanlar var.
Siz askerden geldikten sonra siyasi anlamda ne yaptınız?
1983’de Muhafazakâr Parti kuruldu ama ben görev almadım. Parti MÇP adını aldıktan sonra ben de Halil Harman’ın İl Başkanlığı döneminde yönetici olarak seçildim. RP, MÇP, IDP İttifakı döneminde de parti yönetiminde bulundum.
Gazeteci Uğur Mumcu’nun suikastla öldürüldüğü gün bizim Ankara’da MÇP Olağan Genel Kurulumuz vardı. Cinayet haberini salonda polis telsizinden öğrendik. O gün ben Çarşaf Listede MYK’ya seçildim. Başbuğ Türkeş ile böylece bir dönem yakın çalışma imkânım oldu. Konya İl Teşkilatında çeşitli görevlerde bulundum. Şu anda da MHP Selçuklu İlçe Teşkilatı Üyesi olarak ülkümüzün yolunda devam ediyoruz.
**