Dostluğun ve düşmanlığın arası yoktur. Bir kimse ya dosttur ya da düşmandır. Aksi halde münafık olur. Yine bir kimse ya haktan yanadır ya da batıldan yana. Hakkın yanında yer almayan kimse tarafsız değil batıldan yana olmuş olur. Hak için çalışmayan kimse de dolaylı olarak batıla hizmet etmiş olur. Yine dost olmayan ve dostunun yanında yer almayan kimse, düşmandan yana olmuş olur.

Dostluk veya düşmanlık, bir kabile ya da bölgeye göre olmaz. Nice iyi insanlar içinde kötüler olabileceği gibi nice düşman içinde kalmış dost da olabilir. Bu yüzden genelleme yapmak yanıltıcı olabilir. İnsanları sınamak ve onlara birkaç kez fırsat vermek gerekir.

İnsanlarla dost olmanın da düşman olmanın da sebepleri ve usulü olmalıdır. Dostluğun gereğini ispat etmeyenler, gerçek dost olarak kabul edilemez. İnsanların gerçek şahsiyetleri, zor anlarda ya da gafil anlarda zuhur eder. Komşuluk ve akraba ilişkileri de böyledir. Birlikte iş yapmayan veya birlikte bir meselenin üstesinden gelmeyen kişilerin ilişkileri yapmacıktır. Bu durumda bir alanda duruşunu bilmediğimiz kişilerle o alanda büyük işler yapmamak gerekiyor. Örneğin daha önce hiç paraya dayalı bir ilişki kurmadığımız birisiyle büyük ticari ilişkilere girilmez.

Dostlukta da düşmanlıkta da aşırı gitmemek, Efendimizin SAV emridir. Zira dost ile birgün düşman olma ihtimali vardır. Düşmanın da birgün dost olması mümkündür. Dosta tüm sırları vermek de düşmanla tüm bağları koparmak da yanlıştır.

Dostlarımızı niye kaybediyoruz ve düşmanlarımızla nasıl dost oluruz? Yani bu durumda şahsiyetimizi ayaklar altına almış olmaz mıyız? Veya sahip olduğumuz iyi şeyleri ne uğruna kaybedeceğiz? Tabi ki Allah rızası ve cennet için. Allah, bize cenneti verme karşılığında mallarımızı, canlarımızı ve sahip olduğumuz her şeyi istemektedir (bkz. Tevbe Suresi, 111. Ayeti kerime).

Özetle, veren de alan da Allah’tır. Dostumuzu veren de dostlukların hangi amaçla ve hangi kurala göre olacağını beyan eden de O’dur. Gerçek dost da O’dur. Gerçek dostluk ise mahşerde olacaktır. O yüzden kaybettiklerimize üzülmemek ve kazandıklarımızı hak ettiğimizi düşünmemek, kader inancının gereğidir.

Son olarak, kendimizden daha ahlaklı ve daha üstün kişileri dost seçmek önemlidir. İnsanı en iyi muhafaza eden ve en iyi geliştiren şey, iyi dostlardır. Yanımızda kendimizden daha akıllı ve yetenekli dost istememek, gururdur ve sonu hüsrandır. Bu yüzden ecdat; ahmak dostun, düşmandan daha zararlı olduğunu, akıllı düşmanın ise akılsız dosttan daha hayırlı olduğunu ifade etmiştir. Zira düşmanın ne yapacağı bellidir. Ama ahmak ya da art niyetli dostun ne yapacağına dair tedbir almak mümkün değildir. Özellikle kamu görevi verdiğimiz kişilerin de üstün ve faziletli olması önemlidir. Sırf bize tabi olsunlar ve bizim kontrolümüzden çıkmasınlar diye şahsiyetsiz ya da vasıfsız kişileri yanımızda toplamak yanlıştır. Gerçek idareci; güçlü kişileri kontrol edebilendir. Ve idarecilik de zaten etrafındakileri güçlerden ve değerlerden en iyi şekilde istifade edebilmektir.