Son zamanlarda sıkça "kaybettik" başlıklı yazılar yazılmaya- paylaşılmaya başlandı.

Öncelikle bu yazıların algı oluşturmaya yönelik mi yoksa samimi feveranlar mı olduğu ayrımı önem taşıyor.

Ve "kaybettik" diyenlerin kim adına konuştukları- yazdıkları. Kendilerini konumlandırdıkları yer neresi? Bir parti taraftarlığı mı? Bir ideoloji yandaşlığı mı ? Bir inanç mensubiyeti mi? Şimdiye kadarki hayatında kendini konumlandırdığı yerin ne kadar içerisinde oldu? Konumlandırdığı yer adına ne kadar söz söyleme hakkını kendisinde görüyor?

"Kaybettik" derken neyin kazanılmışken kaybedildiği düşünülüyor? "Kazanma" ve "kaybetme"de kriter olarak ne alınıyor?

Konuya demokratik laik bir sistemde  çoğunluğun kaybedilmesi olarak bakılıyorsa, bu er- geç olacak  birşey. Tek ilkesi "ilkesizlik" olan bir sistemde, ilkeleriniz varsa eğer bu sistem ilkelerinizi aşındırır, kendine benzetir. İlkesizliklerle ve ilkesizlerle etkileşim içindeyken ilkeli kalabilmek zordur.

İlkesizlik sizi kendisine benzettiğinde veya siz ilkelerinizi hayatınızdan çıkardığınızda da çoğunluk olup olmamanızın bir önemi kalmaz.

İlkeleriniz zaten yoksa ilkesizler arasında çoğunlukta sizin olmanızın önemi sadece iktidar olma avantajlarını çıkarlarınız için kullanma açısından önem taşır. Ama ilkesizlik yönetimi bile çıkarları için mücadele edenler arasında zaman zaman değişiklikler ister. Bu da normaldir.

Bir ideolojiniz var ise, olaya o yönü ile bakıyorsanız eğer, çoğunluğu elde eden kadro sizin ideolojinize mi sahip? Yoksa siz mi onlara öyle bir misyon yüklediniz? Yoksa, ideolojiniz hayattan kopuk,  "..cek" ler "...cak"lar, "...meli.." "..malı"lar la süslenmiş, gelecek ütopyası üzerine bina edilmiş başka hayatlar üzerinden yürüyen bir ideoloji mi idi? Onun için mi şimdi de geçmiş hesaplaşması başladı?  Gelecek ile geçmiş arasında gidip- gelen ama bir türlü günü yakalayamayan ideolojilerin ve mensuplarının hayal dünyalarının gerçek duvarına toslaması da kaçınılmazdır. Ve geçmişteki "cek"li "cak"lı anılara ileriki zamanlarda "demiştim"li yeni anılar eklenecek ama hayat/lar da akıp gitmeye devam edecektir.

Kazanma ve kaybetme olgusunu İslâm dinine göre anlamaktan ve yaşamaktan yanaysanız ortada diğerlerine benzemeyen ve diğerleri ile kıyaslanmayan bir durum söz konusudur.

O zaman, Allah'ın insana kaldıramayacağını yüklemeyeceği, bizleri böyle bir zaman diliminde yarattığı, aynı zaman diliminde yaşadığımız sorunlar ile yaşayan insanlar ile bizleri imtihan ettiğine ve bizlere yeryüzünün ıslahı görevi verdiğine göre bu sorunların üstesinden gelebileceğimizi  ve kazanabileceğimizi bilmemiz gerekiyor. Ve kazanmadan kast edilenin Allah'ın rızasını kazanmak olduğunu da.

Bunun için de gerek bireysel hayatımızda gerekse toplumsal hayatımızda Allah'ın emirlerine göre bir hayat yaşamaya çalışırsak, tek otoritenin Allah'a ait olduğuna samimiyetle iman ederek cinayet işlemeyen, zina etmeyen, hırsızlık yapmayan, yalan söylemeyen, aldatmayan, emanet ve ahitlerine riayet eden, haksızlığa karşı çıkan, yakınları ve yoksulları gözeten, israf etmeyen, adaleti ayakta tutan... amelleri birleştirdiğimizde asla kaybı olmayan müjdeler bizleri bekliyor olacaktır. Ve o zaman hangi siyasal sistemde yaşıyor olursak olalım, yönetimde kimler olursa olsun kazananlar bu iman ve ameli birleştirenler olacaktır.

İslâm dinine inanan insanların yönetimde olduğu bir ülkede ve bir zaman diliminde yaşıyor olsak, lâkin bireysel ve toplumsal hayatımızda samimiyet eksik, aldatma var, yalan var, hırsızlık var, cinayet var, emanete hıyanet var, israf var, yoksullar horlanıyor, insanlar aşağılanıyor, haksızlıklara ses çıkarılmıyor, adalet sağlanamıyor, çıkar ilişkileri öncelikleniyor, güç vehm edenlere itibar ediliyorsa kaybedilmiş hayatlar kaybedilmiş emekler söz konusudur. Kendimize ve ailelerimize edilmiş zulümler vardır ve gerçek kaybın ta kendisi yaşanmaktadır.

İnsanları, melekler değil içlerinden çıkan insanlar yönetecektir- yönetmektedir. Ve iyi insanların içinden iyi yöneticiler çıkacaktır.

Yanlışlardan dolayı yönetilenlerin  yöneticileri suçlaması veya yöneticilerin yönetilenleri suçlaması problemi çözmeyecektir. Problemin çözümü toplumun kendi durumunu- amellerini iyi- doğru istikametinde  değiştirmesiyle mümkündür.

Kazanma ve kaybetme yazılarını bir de bu bakış açısıyla değerlendirmeye, hayatlarımızı da yine ve yeniden asr süresine göre şekillendirmeye çalışmaya ne dersiniz? Denemeye değmez mi?