Kişinin kendisine ebeveyninden sonra en yakını kardeşidir. Aynı anne babadan gelme, aynı çatı altında büyüme, hatta çok zaman aynı his ve duyguları paylaşma gibi, diğer akrabalardan farklı olarak pek çok müşterek taraflar bulunmaktadır. Kardeşler, birbirlerini tamamlayan bir bütünün parçaları gibidir. Hiçbir şey bu birliği bozmamalı, kardeşleri birbirlerinden uzaklaştırmamalıdır. Büyük kardeşler, küçükler için anne baba gibidir. Öyle ki, babasını kaybeden insan abisini baba gibi bilir; annesini kaybeden de ablasını anne gibi kabul eder. İşte bu gerçeği Peygamberimiz şu hadisleriyle çok veciz bir şekilde ifade buyurarak kardeşlerin hak ve hukukunu bildirmiştir: “Büyük kardeşin küçük kardeşler üzerindeki hakkı, anne babanın çocukları üzerindeki hakkı gibidir.” (Beyhaki, Şuabu’l-İman) Yine Efendimiz (s.a.v) bir başka hadislerinde, “Kardeşlerden en büyüğü baba mesabesindedir” (Beyhaki, Şuabu’l-İman) buyurmuştur.

Şüphesiz şu dünyada hiçbir insan birbirine denk değildir. Kardeşler de öyle… Kardeşlerin kabiliyetleri birbirlerini kıskançlığa sevk etmemelidir. Kimi insan ilme meraklıdır, o sahada ilerler, tanınan biri olur; kimi insan da ticarete meraklıdır, o sahada çalışır, ilerler, zengin olabilir. Bunları olgunlukla karşılamalı, herkesin aynı şey olamayacağı, aynı sahada çalışamayacağı gerçeği unutulmamalıdır. Aralarındaki -varsa tabii- fikir ayrılıklarını, konuşarak, birbirlerinin düşüncelerine hürmet duyarak çözüm yoluna koymalıdırlar. Sertlikler ve tartışmalar daima kötü sonuçlar doğurur. Ailevi huzursuzluklara, tatsızlıklara neden olur. Bu durumların hiçbirisi bir kardeşi diğerini küçük görmeye, kıskanmaya götürmemelidir. Kardeşler arasında sevgi ve saygıyı azaltan sebeplerin arasında belki de en önemlisi kıskançlıklardır. Kıskançlık duygusunun hiç kimiyse bir yararı olmamıştır. Bu nedenle kardeşler birbirlerini kıskanarak hem kendilerini hem de kardeşlerini huzursuz etmemelidir.

Kur’an-ı Kerim’de kardeşlerin birbirlerini kıskanmalarının kötülüğü ile ilgili iki kıssa anlatılır. Biri Yusuf (a.s) ile kardeşleri arasındaki, diğeri de Hz. Adem’in iki oğlu Habil ile Kabil arasındaki kıssa. Yusuf suresinde, Hz. Yusuf’a kardeşlerinin yaptıkları kötülükler uzun uzun anlatılır. Sonunda her şey ortaya çıkınca kardeşleri Hz. Yusuf’a (a.s) “Allah’a yemin olsun ki, hakikaten Allah seni bize üstün kılmış. Gerçekten biz hataya düşmüşüz.” dediler. Yusuf (a.s) da onları af ve müsamaha ile karşılayarak şöyle demiştir:“Bugün sizi kınamak yok, Allah sizi affetsin! O, merhametlilerin en merhametlisidir.” (Yusuf, 91-92)

Kardeşler arasında en sık yaşanan anlaşmazlıklardan biri de miras taksimidir. Hatta bu durum bazı ailelerde öyle bir hale gelebilmektedir ki, kardeşler ömür boyu birbirlerine kırgın ve dargın kalabilmekte, çocukları da birbirlerinden kopuk yaşamaktadır. Menfaat söz konusu olunca insandaki hırs duygusu devreye giriyor. Oysa mirasla ilgili hüküm ve vazifeler bilinse ve varisler birbirinin hakkını gözetse böyle vahim hatalara düşülmeyecektir.

Şunu da unutmamalıyız ki, kardeşler arasındaki iletişimin sağlıklı olmasında anne babanın çok büyük rolü bulunmaktadır. Sevgili Peygamberimiz de buna, “Hiç bir (anne) baba çocuğuna güzel terbiyeden daha üstün bir bağışta bulunmamıştır” (Tirmizi) buyurarak işaret etmişlerdir. Büyüklerin, “Ne ekersen onu biçersin!” sözü de, evlatların ileriki hayatlarına her halükarda yön verecek olanların anne baba olduklarını bizlere haber vermektedir. Sonuç olarak çocuklarımız arasındaki problemlerin de küçük yaşlardan itibaren verilen yahut verilemeyen eğitimle alakalı olduğunu unutmamalıyız.