Yeni futbol sezon öncesi TSYD şubeleri ile temsilcilerinin, özellikle de genel merkez yöneticilerinin telefonları bir türlü susmak bilmez…

Tabi ki Birgül Pullukçu’nun…

En çok da onu ararlar…

Spor gazetecilerinin “Güzin Abla”sıdır...

Sabit kart ve akredite konusu bir tarafa, başı ağrıyanlar, hanımıyla kavga edenler, sevgilisiyle ayrılanlar, arabasının motoru bozulanlar da onu arar…

Seviliyor ki aranıyor, eyvallah…

Ve mümkün olduğunca da arayanlara, soranlara yardımcı oluyor…

Zaman zaman tıkandığım zaman ben de arıyorum, bazen de topu ona atıyorum, o hallediyor, sağ olsun.

xxx

Konya dışından bir arkadaş…

İsmi ve şehri bende kalsın…

“Abi ben x şehirde internet gazetecisiyim, maçları takip etmem için bana yardımcı olur musun?”

Olalım, eyvallah…

İyi, güzel de, “internet gazetecisiyim” ne demek?

“Gazeteciyim, internet sitem var, spor haberleri de kullanıyorum” demek varken, “internet gazetecisiyim” nemenem bir şeydir bilader?

Bir insan ya gazetecidir ya da değildir…

Ve bir şey daha…

Gazetecinin yereli ya da ulusalı olmaz!

Gazeteci, gazetecilik mesleğini seçen ve gazetecilik dışında başka bir iş yapmayan, güncel olaylar ve konular (spor, sanat, siyaset) hakkında bilgi toplayan ve bunu da sorumluluk gereği tarafsız bir şekilde halkla paylaşan, daha doğrusu paylaşmaya gayret gösteren kişidir…

Gazeteciliğin alaylısı, yani meslekte yetişeni ve okulunu bitireni elbette vardır, spor gibi, siyaset gibi, magazin gibi, siyaset gibi yaşamımızın bir gerçeği olan alanlarda da uzmanlaşmış olanlar da mevcuttur…

Eyvallah…

Ben de bu işin alaylısıyım ve çekirdekten yetişmeyim…

Ama, spor konusunda kendimi geliştirdim…

Olimpik spor branşlarının hemen hemen hepsinde en az bir antrenör kadar bilgi sahibiyim…

Spor yaptım, spor yöneticiliği yaptım ve halen de yapıyorum…

Bu konuda mütevazi olmayacağım, ama iyi bir spor gazetecisiyim…

Basın kartım da var, AİPS kartım da var…

Şu da var; her basın kartını cebine koyan da gazeteci değildir!

Basın kartı olmayan bir çok arkadaşım var, ama gazetecilikte kimse eline su dökemez…

Konuyu dağıtmayalım…

Mahallenin Muhtarıyım, 5 yıldızlı bilmem kimin  otelinin aşçısıyım, Türbe önünün boş gezeni, Kadınlar Pazarının müdaviyim” der gibi, kendini “internet gazetecisi” olarak sunmak nasıl bir şeydir?

Konya’da da var böyleleri…

Yok değil…

Ülkenin her şehrinde, her ilçesinde, her köyünde, her mezrasında olduğu gibi!

Bastırıyorlar mangırları, site kuruyorlar…

Sonra da, istediğine saldırıyor, küfrediyor vs…

Anlayacağınız bu işin sonu yok…

Ayrı konu…

Ama  elli kuruşa site kuracaksın, sonra da kalkıp “internet gazetecisiyim” diyeceksin ve maça başlayacaksın, öyle mi?

Böyle dediğin için de, maça 1-0 geride başlıyorsun ve öne geçme şansın da sıfır…

Şu da bir gerçek ki, gastecilik oynayan bu tipleri de, gerçek gazeteci biliyor, ülkemin ve şehrimin bazı medya maymunları!

Bu iş bu kadar ucuz değil…

Kerameti kendinden menkul bu “internet gazetecisiyim” diyen, “zerzevat kılıklı”lara pirim tanıyanların da , bunlardan farklı olduklarını düşünmüyorum…

Ülkemizde, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti, Çağdaş Gazeteciler Cemiyeti, Basın Konseyi, Türkiye Gazeteciler Sendikası, Türkiye Gazeteciler Konfederasyonu, daha ismini sayamadığım bir çok meslek örgütünün olmasına rağmen, bu meslek örgütlerinin bu konuda bir yaptırımları oluyor mu ya da olacak mı?

Bilemiyorum.

xxx

Sonuca gelirsek, “internet gazetecisiyim” diyen emmioğlu, gereken ayarı aldıktan ve  kanatları çitilendikten sonra, kuyruğunu kıstırarak, yoluna devam etti…

“İnternet gastecisi”ymiş, Don Kişot’un  Sanço Panço’su.