İki kapılı han, tabiri niçin kullanılır?
Aşık Veysel’in “İki kapılı han” başlıklı şiirinde uzun ince yoldayım mısrası ile başlar ve bu mısra şiirin ana temasını oluşturur. Bu yol, şairin yaşam yolculuğunu, dünyadaki geçiciliği ve ölümün kaçınılmazlığını simgeler. Tabi burada şair bu yolda yalnız yürümektedir ve bu yalnızlık, şiirin hüzünlü atmosferine katkıda bulunur.
Bu metafor yani mecaz doğum ile ölümü simgeler. İki kapılı han ifadesi doğum ile ölüm arasında kalmış insanın trajedisini yansıtır.
Başka deyişle şairin hayat yolculuğunu, dünyanın geçiciliğini ve ölümün kaçınılmazlığını simgeler.
Tabiî ki dünya için kullanılır. İki kapılı hanı Âşık Veysel Şatıroğlu en güzel şekilde anlatmıştır.
Uzun ince bir yoldayım
Gidiyorum gündüz gece
Bilmiyorum ne haldayım
Gidiyorum gündüz gece
Dünyaya geldiğim anda
Yürüdüm aynı zamanda
İki kapılı bir handa
Gidiyorum gündüz gece
Uykuda dahi yürüyom
Kalkmaya sebep arıyom
Gidenleri hep görüyom
Gidiyorum gündüz gece
Kırk dokuz yıl bu yollarda
Ovada dağda çöllerde
Düşmüşüm gurbet ellerde
Gidiyorum gündüz gece
Düşünülürse derince
Irak görünür görünce
Yol bir dakka miktarınca
Gidiyorum gündüz gece
Şaşar Veysel işbu hâle
Gâh ağlaya gâhi güle
Yetişmek için menzile
Gidiyorum gündüz gece
Bu cümleden nereye mi geleceğim?
Dünya denen bu misafirhaneden, çeşitli bahanelerle aramızdan ayrılan ebedi âleme göçen sevdiklerimizi uğurladık.
Böylesi zamanlarda küslük dargınlık olmaz. Bizim Çiçek Köyünde bir söz vardır: ÖLÜM İLE DÜĞÜNE KÜSLÜK OLMAZ!
Devamında küsenin sinkaf ile perçinlerler.
Bizim Çumra’nın cenaze ve düğünlerin böylesi birliktelikleri olur. Cenazede acılar paylaşılırken, düğünde toyda da sevinçler paylaşılır.
*
Bir arada yaşamanın olmazsa olmazı cemaattır. Cemaat yani bir araya gelebilen topluluğun adıdır.
Muhakkak her Müslüman namazını eda etmek durumundadır. İslam’ın beş şartından biri namazdır. Paran olmazsa zekât vermeyebilirsin, maddi gücün yoksa Hacca da gitmeyebilirsin, sağlığın yerinde değilse oruç tutmayabilirsin ancak, namazdan kurtuluş yok Hacı Ahmet! Derdi Ali Amca;
Sonrasında da Ali Amca ile namazı cemaatle kılmak fazileti üzerine sohbet ederdi.
Evde kütüphanemde Şaban Kalaycının Osmanlının Manevi Dünyası adlı eserinin 2. cilt sayfa 192’de “CEMAATE DEVAM ETMEYENİN ŞAHİTLİĞİ KABUL EDİLMEZ!”
Başlığı dikkatimi çekti.
Okudum.
Sizlerle paylaşıyorum.
“ Bir dava yüzünden. Padişah Yıldırım Beyazıt’ın mahkemeye gelip şahitlik etmesi gerekiyordu.
Padişah mahkemeye geldi. Herkes gibi o da ellerini kavuşturarak ayakta bekledi.
Zamanın Bursa Kadısı Molla Şemseddin Fenari dik dik Padişahı süzdükten sonra şu hükmü verdi:
--- “Senin şahitliğin geçersizdir. Çünkü sen namazlarını cemaatle kılmıyorsun. Elinde imkân olduğu halde namazları cemaatle kılmayan biri, yalan şahitlik edebilir demektir.”
Bu büyük bir ithamdı. Herkes Yıldırım Beyazıt’ın şimşek gibi çakmasını bekledi. Fakat o boynunu büküp mahkemeyi terk etti.
Hemen sonra sarayın yanı başına bir cami yaptırdı. Namazlarını cemaatle kılmaya başladı.
Osmanzade Taib’in “ Hadikatü’s-Selâtin” isimli, esrinde o devrin Türkçesiyle bu olay şöyle anlatılmıştır.
“ Bursa Kadısı Mevlana Şemseddin-i Fenari huzurunda malumu-i hümayunların olağan bir madde içün eda-yı şahadet ettiklerinde tereddüt idüp terk-i cemaat baisi cerh idüğün arz eyledikte Sary-ı hümayunları pişgahında bir cami-i şerif bina idip evkaat-ı hamsede cemaate müdavamet buyurdular.”(** Osmanlı Padişahları Ansiklopedisi. CI., 63)
Rahmetli Aşık Veysel’in “İki kapılı han” şiiri bizi nerelere getirdi değil mi?
MHP Çumra İlçe Başkanlığım sırasında Abditolu Köyü MHP Temsilcim olan Muzaffer Kar Ağabeyin vefat ettiğiniz üzüntüyle öğrenmiş bulunmaktayım. Muzaffer Kar Ağabeyime Allah rahmet eylesin ahiret yurdu cennet olsun.
Evlatlarına bütün Kar ailesine, yakınlarına, Gönültaşlarımıza başsağlığı ve sabır diliyorum.