Bugünkü konumuz bir roman. Özetleyelim kısaca.

***

“Beylik Çiftliği”ndeki hayvanlar domuzların önderliğinde ayaklanarak yönetimi ele geçirirler. Hayvan Çiftliği adı verilen yeni çiftlikte tüm hayvanlar eşittir ve herkesin onayıyla hazırlanan “yedi kural”a uyulmaktadır. Zamanla, üç domuz yönetimde öne çıkar: Napoleon, Snowball ve Squelar.

Çiftlikte her şey iyi giderken bir süredir domuzların kayırıldığı anlaşılır. Diğer hayvanlar buna tepki göstermeye başlayınca Squelar, bunun domuzların iyiliği ve sağlığı için şart olduğunu söyleyerek ortalığı yatıştırır. 

Derken Snowball ile Napoleon arasında liderlik mücadelesi başlar. Bu arada, insanlar yönetimi tekrar ele geçirmek için çiftliğe başarısız bir saldırıda bulunurlar. Saldırı sonrasında Napoleon ile Snowball arasındaki çatışmalar daha da büyür. Napoleon, koruyucu olarak kurduğu köpek ordusunun da yardımıyla Snowball'u çiftlikten kovar. Snowball hakkında başlattığı karalama kampanyası başarıya ulaşan Napoleon tek lider olarak iktidarı ele geçirerek “yedi kural”ı adım adım değiştirmeye girişir. 

Bir süre sonra Çiftlik'te kıtlık başlar. Napoleon bunu gizlemek için her türlü yola başvurur. Buyruklarına uymayıp yumurtalarını satılması için domuzlara vermeyen bütün tavukları itlaf ettirir. Snowball'u karalama çalışmalarını da kararlılıkla sürdüren Napoleon, Çiftlik'te meydana gelen her kötü olayı aslında Snowball'un başının altından çıktığını söyler. Snowball'un ajanı olduğu iddia edilen tüm hayvanlar öldürülerek “devrim” tamamlanır. 

Napoleon'un baskıcı rejimi altında yıllar geçer, “yedi kural” yerini tek bir kurala bırakır: “Bütün hayvanlar eşittir, ama bazı hayvanlar diğerlerinden daha eşittir.” Bir gece, insanların da davet edildiği bir parti düzenlenir. Domuzlar ve insanlar, aralarında hiçbir şey olmamış gibi gülüp eğlenirler. Napoleon, büyük bir gururla çiftliğin adının tekrar “Beylik Çiftliği” olduğunu açıklar. Çiftlik evinin penceresinden içeriye bakıp olanı biteni hayretle izleyen diğer hayvanlar, bir domuzların yüzlerine bir insanların yüzlerine bakarlar; ama onları birbirlerinden ayırt edemezler.

***

Bilirsiniz, “mutlaka okunması gereken kitaplar” listeleri yayımlanır zaman zaman. Bazen de röportajlarda sorulur mutlaka okunmasını önerdiğiniz kitaplar hangileri diye. Benim okuma önerilerimde “Dört Kitap”tan sonra Aytunç Altındal çeviri olmak kaydıyla Halil Cibran'ın Ermiş'i ile George Orwell'in Hayvan Çiftliği yer alır daima.

***
İlkokuldan üniversiteye kadarki tahsil hayatım, adı sonradan Anadolu Lisesi'ne çevrilen bir “Maarif Koleji”nde “leyli meccani” olarak geçti. Hayvan Çiftliği'ni bu okulun lise kısmında öğrenci iken ders kitabı olarak okutmuşlardı bize. Kitabı ilk görünce ne kitap hakkında ne de veteriner hekimlik hakkında zerre kadar bilgisi olmayan “kolej bebeleri” olarak çoğumuzun tepkisi “Bu da ne ya, baytar mı yapmak istiyorlar bizi” şeklinde olmuştu. Sonra, uyanık “abi”lerimiz bize bu kitabın bir antikomünist şaheser olduğunu anlatarak bakış açımızı biraz olsun değiştirmişlerdi.

***
Bin dokuz yüz yetmişli yıllarda zulmü sadece komünistlerin yapabileceğine inandırılmıştık.

Allahsız komünistler, Moskof uşakları her yerdeydi. Satılmışlardı, hem de ucuza. Evlerine yapılan baskınlarda ortaya çıkarılan Rus parasının az miktarda oluşundan anlaşılırdı bu. Kimse yahu bu onca h(a)inliği bilen komünistler bu kadar akılsız mı da memlekette hiçbir geçerliliği olmayan bir parayı alıp evlerinde saklasınlar diye sormazdı.

Hiçbir ahlâki değerleri yoktu. Sadece üretim araçlarını değil, karılarını bile ortak kullanırlardı. Nazım Hikmet'in kitapları piyasada var olmasına vardı ama alıp okumak cesaret istediğinden her yerde, her şeyde ortaklığa “yarın yanağı”nın katılmadığını bilmek ne mümkündü!

Ülkedeki her kötülük, ters giden her şey onların eseriydi. Görüldüğü yerde ezilmesi gereken bu taife türlü kılıklara girerdi. Örneğin, “dinci”ler aslında komünistti. Karpuz gibi, "dışı yeşil içi kızıl"dı bunların. Arkadaş, vatandaş birilerinin istediği gibi ve buyurduğu kadar mı Müslüman olmak zorunda diye düşünmek insanların akıllarının ucundan bile geçmezdi.  

***
Zulmün sadece komünistlerden gelmeyeceğini, Hayvan Çiftliği'nin de sadece komünizmdeki otoriterliği değil insan tabiatındaki otoriterliği teşhir ettiğini çok sonradan öğrendik.

Orwell'in kitabını Stalin'i eleştirmek için yazdığı gerçeği bu hükmümüzü değiştirmez, çünkü kaliteli sanat eseri sanatçının muradını aşar.

***

Bu dünya yapıp ettiklerimizin yankılanıp bize döneceği bir dağdır. (Mevlana)