İnsanların sosyo ekonomik yaşam düzeyleri ne denli yükselirse yükselsin, toplumun eğitim seviyesi nasıldır ona bakmak gerek. Bireyin aldığı eğitim, bilgi birikimi, disiplini, yaşadığı çevre ve bu çevrenin sosyo-ekonomik durumu, yazılı ve görsel basının etkisi, aile ve toplum ilişkileri kişiliğin gelişmesinde belirleyici birer etmendir

Bireyler küçük yaşta; kıskançlığı, kini, bencilliği, nefreti, ikiyüzlülüğü, açgözlülüğü, küfürlü konuşmayı, israfı, yalan söylemeyi ve saldırgan olmayı ya da sevgiyi, kardeşliği, dostluğu, kendisine güveni, sorumluluğu, cesareti, dürüstlüğü, doğru düşünmeyi, bilimsel davranmayı, barışseverliği ve paylaşmayı bizlerden ve örnek aldığı ya da etkisi altında kaldığı kişilerden öğrenmektedir. Zira fazilet irsi değildir. Bireyin kişiliğinin ve karakterinin gelişmesinde ailenin, çevrenin, aldığı eğitimin ve özellikle öğretmenin fonksiyonu çok büyüktür. İnsan eğitimle doğmaz, ama eğitimle yetişir. İnsan, okuyarak bilir, yaşayarak öğrenir.

Unutmamalıdır ki, aile ve öğretmenin vereceği eğitim ve bilgi çok önemli bir konudur. Eğitimin, ilk ve en iyi merkezi ailedir. Napolyon bu konuda,” bana iyi analar veriniz, size iyi vatandaşlar vereyim” demiştir. Yalnız çocuk doğurmak, bir kadını anne yapmaz. Anne ve babanın yaşamı çocuğun örnek kitabıdır. Bir çocuğun küçükken aldığı ilk izlenim bütün ömrü boyunca devam eder. Bu konuda Pestalozzi; “ çocuğun kalbini bana veriniz, ona her şeyi yaptırırım” demektedir. Bir öğrenciyi avucumuza almak istiyorsak, onun kalbini kazanmamız gerek. Çocuğun yetişmesinde ve gelişmesinde aile ve öğretmenlere büyük sorumluluklar düşmektedir. Öğrencilerin hatalı davranışları, sebep-sonuç ilişkileri gösterilerek ikna edilmeli, eğitimde uygulanacak ödül ve cezalar hem son derece az bir ölçüde olmalı, hem de öğrenciye gayet haklı gelmelidir. Ödül ve ceza her zaman gereklidir. Çünkü bunlar iradeyi zorlayan araçlardır. Öğrencilere verilecek ceza, bir ilaç sayılmalı ve öyle verilmelidir. Ancak İbni Sina; “ çocuğun eğitiminde teşvik, tehditten daha çok sonuç verir.” diye söylemektedir. Zira eğitim, eğriyi kırmadan doğrultma meselesidir. Yani, ceza son çare olmalıdır.

Öğretmenlik yalnızca, okumayı öğretme, işlem yaptırma, sınıf geçirme ya da bırakma işi değildir. Öğretmenlik, insana şekil veren, yeteneklerini ortaya çıkaran ve onu yetiştiren çok önemli bir meslektir. Öğrencinin yapısının ne olduğunu keşfedip, o alanda başarısının temin edilmesi gerekir. Eğitimin amacı yetenekleri geliştirmektir. Bu bakımdan, öğretmen ebediyete hükmeden insandır ve tesirinin nerede biteceği asla bilinmez. Diğer mesleklerden ayrı olarak öğretmen insana yön verir, şekillendirir verdiği eğitim ve bilgilerle geleceğin güvenli ve sağlam ellere teslim etmesini sağlar. Bir neslin kaderini, bir evvelki nesil tayin eder. Bu bakımdan, istikbalimizi birer öğretmen olarak bizler inşa etmekteyiz. Geleceğimizin tuğlaları çocuklarımız, harcı ise onlara aktardığımız kültürümüz, ahlaki davranışlarımız, bilgi ve görgülerimizdir. Eğer geleceğimizin binasını, kuvvetli ve kudretli olmasını istiyorsak, bu harcımıza dikkat etmeliyiz. Gelecek gençlerin, gençler ise öğretmenlerin eseridir. Ayrıca, “Hayatın her safhasında olduğu gibi, özellikle öğrenim hayatında sıkı disiplin başarının esasıdır. Müdürler ve öğretim kadroları disiplin sağlamaya, öğrenciler ise disipline uymaya mecburdurlar, eğitimde disiplinin esastır.İnsan emeği ve insan aklı ile meydana gelen her değerli eserde, bir öğretmenin imzası bulunur. Öğretmen ne ise okul odur, okul ne ise toplum odur. Bir ülkenin geleceği, o ülke insanlarının göreceği eğitime bağlıdır. Ahlâk, ruh ve görev bilinci yönünden çökmüş olan bir dünya, ancak eğitimle, insan yetiştirmekle, insanlara erdemi öğretmekle kurtulur.

Öğrencilerin bilmeleri gerektiği konularda, daha çok şey bilmeyen bir öğretmenden daha korkunç bir şey olamaz. Bu bakımdan öğretmen, derslerine hazırlıklı gelmeli, geniş bir kültüre sahip olmalı ve yenilikleri takip etmelidir. Öğretmek için yeniden öğrenmek gerekir. Kendisini eğitmeyen başkasını asla eğitemez. Ne kadar bilirseniz bilin, bütün bildikleriniz karşınızdaki öğrencinin anladığı kadardır. Anlamayan değil, anlatamayan sorumludur. Eğitim sevgi ile başlar. Bu nedenle, görevin öğretilmesinden çok sevdirilmesi gerekir. İnsanın bir şeyi öğrenmesi için, her şeyden önce o şeyi sevmesi büyük önem taşır. Öğrencilerine öğrenme isteği aşılamayan bir öğretmen, soğuk demiri dövüyor gibidir. Eğitim yalnızca ders anlatmak değil, kişinin içindeki yeteneklerini geliştirme ve aklını kullanmayı sağlama aracıdır. Öğretmenlerin en önemli görevi, öğrencilerine doğru düşünmeyi öğretmelidir. Düşünmeden yetişen genç, günü gelir, öğretilenlerin dışında kalan yeni durumlar karşısında şaşkınlaşır ve kendi yerini bulamaz. İnsanlara yapılacak en büyük iyilik, onlara akıllarını kullanmayı öğretmektir. Düşünmeden öğrenmek vakit kaybetmektir. Bir şeyi ezberlemek, onu bilmek değildir. Bir şeyi gerçekten bilmek için, o şeyi anlamak lazımdır. Anlayamadığımız bilgiler bizim olamaz. İnsan ancak anladığını duyar. Zira papağan da, söylenenleri anlamaz ama aklında tutar. Amaç itibariyle öğrenim bir ezber işi değil, olaylar arasında bağlantı kurabilen, durumu değerlendirip muhakeme yapabilen, genç beyinlerde ilgi ve istek uyandırma işidir.

Eğitim ve öğretim yaşamboyunca devam eden bir süreçtir. Toplumların gelişmesi, insanlığın refah düzeyine ulaşması, o toplumdaki insanların görecekleri eğitimle yakından ilgilidir. Güzel eğitilmiş bir milleti yönetmek kolay, esir almak zordur. İlim önemli bir hidayet rehberi ve ışıktır. Işıktan uzaklaştıkça, karanlık artar. Bilgi insanları olgunlaştırır ve fikir sahibi yapar. Bilgi önceden görme ve hareket imkânı sağlar. Bilgi olmazsa akıl işe yaramaz. Eğitim ve bilgi olmayan yerde cehalet ilim olur. Tarihe bir bakıldığı zaman, büyük felaketler ve cinayetler, bilgisizler ve cahiller tarafından işlenmiş olduğu açıkça görülür. Bugün, göz açtırmayanlar, dünkü göz yumduklarımız olduğunu aklımızdan çıkarmamalıyız. Sonuçolarak; Eğer eğitimin pahalı olduğunu düşünüyorsanız, bir de cehaletin neye mal olduğunu düşününüz? Öğrenmek pahalıdır ama cehalet çok daha pahalıdır. Vesselam.!