Çocukluğumda çok yaşamıştım böyle güzel kış aylarını…
“Günlerini” demiyorum, aylarını…
Aylarca kalkmazdı yağan kar, tutan buz…
Bir de 6-7 yıl önce böyle güzel yağmıştı mübarek…
Ve çekip gitmişti…
Yağarken ne kadar sevinirsek, erirken de bir o kadar üzülmüştük…
Şükür yine kavuştuk…
Çok sevindik…
Çünkü, kar rahmet, kar bereket, kar toprak ananın yorganı…
Toprak şimdi nasıl mutlu…
Sımsıcak…
Beyaz yorgan üstünü örtmüş…
Ve üşümüyor…
Beyaz berekete, “beyaz kabus” ya da “beyaz felaket” diyenler bir yana, “beyaz bereket”i fırsata çevirenlere ne demeli?
Kimseye beddua etmem, kimsenin kötü olmasını istemem, ama insanların ekonomik olarak zor günlerini görmezden gelerek, çarşıda pazarda, toptancıda perakendecide temel gıda maddelerine, domatese salatalığa, marula soğana bindirdikçe bindiren fırsatçılara da yutkunarak konuşmam…
Allah onları bildiği yapsın…
Döviz düştükçe gıda ürünleri yükseliyor…
İnanılacak gibi değil…
Pahalılığın faturasını kendi ahlaksızlıklarına değil, “beyaz bereket”e ya da dolara kesiyor burnumun kılları!
Hay dolar kadar taş düşsün başınıza…
Tamam; tarım riskli bir sektör…
Eyvallah…
Toprak ana vermezse, bazı ürünler kıymete biner, kıymete binen ürüne de doğal olarak zam biner…
Ama, garibanın ürünlerinin hemen hemen hepsine bindirirsen, sıkıntı üründe değil, fırsatçıda…
Örneğin Hamsi…
Allah’ın hamsisi 50 TL olur mu yahu?
“Hamsi niye 50 TL dayı oğlu?” diye soruyorum, “Gürcistan’a kaçtı da ondan” diyor…
Hamsi Gürcistan’a kaçtıysa, tüketicinin günahı ne?
Diyelim ki, Hamsi Gürcistan’a kaçtı
Diğerleri nereye kaçtı?
Hepsi yerli yerinde…
Bütün ürünlere “kar” bindirmesi olacak şey değil…
“Marketler” derseniz, adımınızı attığınız anda öpülüyorsunuz…
İsmini vermeyeceğim; aynı ürün dışarıda 10 TL bunlarda 20 TL!
He valla…
Fırsatçılığın en zirvesi artık…
Utanmıyorlar bir de “piyasa böyle” diyorlar zerzevat kılıklılar…
Serbest piyasa ekonomisiymiş!
Yani kör tuttuğunu misali…
Denetlenmeyen, “ne oluyor” denmeyen, “bu fiyatlar nedir kardeşim” diye sormayan ve sorgulanmayan, tamamen başıboş bırakılmış bir anlayış…
Ulan arkadaşlar, bu dünyanın bir de öbür tarafı var…
Kul hakkı yiyorsunuz, kul hakkı…
Devlet seni “serbest” bırakmış belli ki, ama bu özgürlüğünü alabildiğince kötüye kullanma be kardeşim…
“Kardeşim” kelimesini mecazi anlamda kullanıyorum, fırsatçılarla kardeş olmam mümkün değil…
Muktedirlere sesleniyorum; Allah rızası için projektörlerinizi bu tarafa da çevirin, çevirin ki, garip gurebanın, fakir fukaranın neler çektiğini görün…
Bu tekeli engelleyin, bu ticari özgürlüğün, özgürlük değil, ahlak fakirliği olduğunu anlatın bu sermaye sahiplerine…
Çarşıda ve pazarda, marketlerde ya da bakkallarda fiyatların alabildiğine yükselmesi, vallahi de kardan kıştan değil, billahi de dövizden ya da dış güçlerden kaynaklı değil…
Ahlaksızlık, doyumsuzluk ve fırsatçılıktan başka bir şey değil…
Anlayana…
Daha ne diyebilirim. 
xxx
BELEDİYELERİMİZE HELAL OLSUN
Yoğun kar nedeniyle yollar, özellikle ana arterler kapanmış, geçit vermez bir hale gelmişti…
Ancak, Büyükşehir ve Merkez İlçe Belediyeleri ile Başkanları, vatandaşlarının sıkıntı yaşamaması için ellerinden gelen bütün gayreti göstererek, bu sıkıntıyı bertaraf ettiler…
Haklarını yemeyelim…
Hem insan, hem de makina, yani araç-gereç gücüyle rahmeti zahmete dönüştürmeme adına olağanüstü bir gayret gösterdiler…
Çocukluğumda, yani 70’li yıllarda, ana arterlerden, sokaklardan, çıkmaz sokaklardan aylarca kalkmayan kar, buz, adına ne derseniz deyin, 2000’li yıllarda yani günümüzde 24 saatte ortadan kalkıyor…
Çok basit bir örnek; bu kar 70’li yıllarda yağmış olsaydı, herkes evine hapsolmuştu…
Şimdikiler bunları yaşamadıkları için bilemeyebilirler, ama yaşayanlar da gözlerinde hatıraları canlandırsınlar…
71 Mart ayının 14’ü Cumartesi gününü hiç unutmuyorum…
Akşama yakın kar bastırmıştı…
Yıkılan Atatürk stadında yakalanmıştım fırtınaya…
Eve nasıl geldiğimi ya da kimlerin getirdiğini hatırlamıyorum;  13 yaşımda bir çocuktum, ama Türbe önüne kadar birileriyle geldim…
Dolmuş filan yok…
Sonra önümdeki insanların peşine takılarak Sedirler caddesindeki dedemin evine zar zor ulaşmıştım…
Donmaktan zor kurtulmuş, rahmetli nenem beni kendime getirdikten ve karnımı doyurduktan sonra Sütçü sokağındaki evimize gitmiştim…
Kim götürdü, nasıl gittim ya da geceyi dedemin evinde mi geçirdim net hatırlamıyorum…
Ertesi günü kendi evimizde pencerelerin kardan kapalı olduğunu ve kar yığınlarının egemen olduğu için mutfağa ya da tuvalete gitme konusunda epey bir zorlandığımızı hatırlıyorum…
Yanılmıyorsam  dışarıda kalan 60-70 insanımız hayatını kaybetmişti…
Günlerce kar yığınlarını kaldırmak için uğraşmıştı, hem devlet, hem millet…
Bugünlere şükretmek lazım…
Bardağın dolu tarafına bakalım biraz.