İNSAN NİÇİN EVLENİR?

 Hemen, tabi ki mutlu olmak için dediğinizi duyar gibiyim.

İNSAN EVLİLİKTEN NE BEKLER?

 Bağlılık, sadakat, sevgi, güven, empati vs.

Buraya kadar hemfikiriz sanırım.

Mesela bazıları kendi kök ailesindeki sıkıntılardan kaçıp kurtulmak için evlenmek isterler. (Özellikle Anadolu’da yaşı ilerlemiş genç kızlarımız şunu ifade etmekteler: Evde kalmış demesinler diye, evlenmeliyim hocam. Annem-babam gözümün içine bakıyorlar sanki hocam. Bu durum başka bir yazının konusu olsun deyip burada bırakalım.)

 Bu hayatta mutlu olmak; acı ve zorluklardan uzakta kalmak herkesin dileği. Lakin öncelikli amacınızın içinde, evlilikle birlikte eşinizin sizi -henüz ulaşamadığınız- mutluluğa ulaştıracağı gibi bir hayaliniz varsa yanlış burada başlamış demektir. Evliliğin sebebi bu olmamalı. O güne kadar elde edemediğiniz mutluluk, evlilikle birlikte sağanak halinde yağacak bir şey değil.

Gelecek vadeden bir işe sahip bu kişiyle evlenirsem refaha ulaşırım düşüncesi de yanlış. Diyelim ki evlendiniz ve o refaha ulaşamadınız; sonuç ne olacak.

 Ya da son dönem gençlerde en çok dinlediğim evlenme isteği nedenlerinden biri de; akrabaları yurt dışında. Onunla evlenirsem ben de yurt dışında yaşamaya başlarım düşüncesi.

Birbirinden farklı olsa da hep bir amaca hizmet eden evlilik sebepleri bunlar. Nedir o amaç: refah, para, mal, mülk, statü gibi kişiye mutluluk vermesi umulan şeylere sahip olma isteği…

Peki, bu planlar gerçekleşmezse… Yaşanılacak olan şey büyük bir hayal kırıklığı…

Evleniyorum çünkü daha mutlu olacağım, kesinlikle yanlış. Mutlu olmak için evlenilmez, mutlu olunduğu için evlenilir.  Mutlu olmak için evlenmek büyük bir yanılsamadır… Hele de evlendiği için daha önceden sahip olmadığı şeyleri elde edebileceği düşüncesiyle hareket etmek daha büyük bir yanılsama.

Yıllardır flört ediyoruz mutluyuz ama evlenip de şu ailesinden bir koparsam, arkadaşlarından koparsam, sigarayı bıraktırsam, şunu yaptırsam, bunu yaptırsam fikri de yanlıştır.

Evlilik var olan mutluluğu sürdürmek için kurulur. Olmayan mutluluğu elde edebilmek için değil. Hele karşıdakinin davranış ve karakterini değiştirmek için hiç değil.

MUTLULUK NASIL OLACAK?

 İnsan sosyal bir varlık olduğuna göre, hem sevincinin hem de üzüntüsünün; onu kaygılandıran şeylerin bir başkası tarafından anlaşılmasına, konuşulmasına ihtiyaç duyar. Kişi bir sorununu paylaştığında anlatılan da kendinden bir parça bulacak, kendine destek olacak. Anlaşılan insan mutlu olacak. Evliliğin amacı budur. Hayat yolunda anlaşacağın birinin yanında yolculuğunu sürdürebilmek…

 İnsan sıkıntı ve sırlarını eşiyle değil de başkalarıyla paylaşıyorsa, o eşinin değil başkalarının yanında daha mutludur. Yurt dışındaki insanlar sıla hasreti çeker. Niye? Duygulandığında onunla duygulanan, espri yaptığında anlayan, duygu durumunu paylaşabileceği insan sayısı ya hiç yoktur ya da çok daha azdır da ondan. Birlikte gülmediğin, ağlamadığın; başka başka değer yargılarına sahip, ortak paydada buluşamayan kimseler birlikte mutlu olamazlar.

MUTLU AİLE NASIL OLUNUR?

 Mutlu aile nasıl olunur, diye sorulduğunda, kişilerin kendi kök ailesinden edindiği; olumlu ya da olumsuz deneyimler neticesinde çizdiği,  bir tablo var.

Mesela eşlerden biri küçük, az eşyalı, sakin yaşam süreceği, çekirdek aile yapısını tarif ederken, diğeri büyük bir site içerisinde, lüks eşyalarla döşenmiş, geniş aile yapısında, gösteriş odaklı bir aile tablosu çiziyorsa burada anlaşmazlıklar başlıyor.

Ne yazık ki kendi yetişme tarzına göre benimsediği yolda ısrar eden çiftlerde mutluluk sağlanamaz.

Eşinin istediği şeylerde esneklik gösterebiliyorsan, onun fikirlerini tam olarak anlamasan bile hoşgörülü ve anlayışlı davranıp, kimi zaman kendi isteklerini öteleyebiliyorsan ve karşı taraf da sana böyle davranabiliyorsa bu mutlu bir evlilik olur. Nitekim birbirlerinin fikirlerine ve algılarına kayıtsız kalmayan eşler mutlu birlikteliği yürütebilirler.

-Senin kafana yatan benim kafama yatmıyor, hayır; benim kafama yatan senin kafana yatmıyor, hayır- şeklinde yürütülmeye çalışılan evlilikler gittikçe sertleşen, soğuk ve bir süre sonra birbirlerine kayıtsız kalan iki kişinin birlikteliğinden öteye gidemez. İlişkilerdeki temel sorun “ hep bana, hep bana” anlayışı, daha doğrusu anlayışsızlığıdır.

Eşim benim hayattaki istediğim şeyleri yapmam için yanımda olması gereken kişi denilirse burada da yanlış yapılır. Tabi ki bu şeylerin yapılması için, eşin varlığı ve desteği önemli ama unutulmamalıdır ki; karşındakinin de istekleri var. Yoksa biri üzgünken diğerinin mutlu olabileceği bir yapı değildir evlilik.

Eşinizle hemfikir olmadığınız, anlaşamadığınız konuların sayısı fazlaysa, zamanla ona karşı olan olumlu duygularınız ilgisizliğe ve bir süre sonra ondan hoşlanmamaya dönüşür. Bu hisler zamanla daha da yoğunlaşarak zıtlaşmalara ve kopuşlara, aynı evi paylaşan iki yabancıya, daha da kötüsü iki pasif düşmana doğru gider...

Öyleyse henüz başlangıçta,  ortak paydaların neler olup olmadığını iyi irdelemeli; yolculuğa çıkmadan önce yol arkadaşınızı doğru belirleyip; ona göre hazırlığınızı yapabilmelisiniz...