Eş nedir, dedim. Önce hayal, sonra vebal... dedi!

Muhabbet nedir, dedim? Elbet Yâren... dedi.

Evlât nedir, dedim ? biraz sustu, biraz yutkundu, iki damla gözyaşını elleriyle yana savurdu;

- Evlat Cân...dedi, evlat damardaki kan...dedi, aldığın nefes, gördüğün renk, duyduğun ses, dünün, bugünün, yarının ve şu fakir yüreğimdeki dünyam... dedi ve devam etti.

 - Evlat bir tutku, bir bağımlılık bir müptelalıktır... dedi.

 - Sokakta oynarken düşse, evladın canı yanar, annenin ciğeri... dedi. Biri kem söz söylese veya biraz öte git dese, kılıç kalkan ekibi kurasın gelir... dedi. Evlat nasıl bir şey, ne biliyim ben, işte öyle bir şey... dedi.

Damat nedir dedim ? Biraz düşündü, birazda gururlandı;

 - Damat, Cân'ın yanında, cânan... dedi, sevgine, sevdiceğine en sevimli ortak... dedi. Damat,  gönlümün lügatında, evladın öteki adı... dedi!

 Evet, evlat ile damat, gelin ile evlat, yalansız ve riyasız sevginin en güzel ifadesi, en yalın ve en masum göstergesi.

Öyle ki;

GERÇEĞİ HAYALİNDEN GÜZEL OLAN TEK ŞEY, EVLATTIR! hakikaten!

 Besmele ile kucağına aldığın ve sevginin şiddetinden kendi nazarından bile korktuğun evladını büyütürken, işte bu yaşadığı hazdır anneye, kader çizgisindeki grafiğin evlat sevgisiyle rota bulduğunu hissettiren.

 Hani buyuruyor ya, kainatın efendisi Resulullah ( s.a.v ) Efendimiz: İçinde kız çocuğu bulunan her eve gökten her gün 12 rahmet iner ve melekler o evi gece gündüz (aralıksız) ziyaret ederler. Ve ana babasına her gün bir senelik ibâdet sevâbı yazarlar. (Riyâzü'n-Nâsihin s.328).

İşte biz de SEN'in o müjden üzere o rahmeti umarak, o himayeyi umarak evladımıza şefkat gösterdik Ya Resulullah, SEN'in biricik kızın ve kıymetlin Fatıma ( r.a ) validemizi çok sevdiğin gibi ve yüzüne bakmaya kıyamadığın gibi, bizler de SEN'in ümmetin olma şerefinle ve nazınla evladımıza öyle ihtimam gösterdik ve onları çok sevdik Ya Nebî !

İnanmışlığın gölgesinde ve teslimiyetinde verilen emekler, elbet bir gün karşınıza naif bir bedende kocaman bir yürek, yani aklen, bedenen ve ruhen büyüyen, göz dolduran ve bir yandan da buğulandıran bir evlat olarak dikiliveriyor.

Evet değerli dostlar, YELİZ artık büyüdü.

Yeliz, Sam YEL'nin İZ'i hikayesindeki gibi ; ( İzEdebiyat-İnternet edebiyat kültürü )     

" Ve nihayet rüzgarın kızı büyüdü, tam tabiatındaki gibi bazen hırçın, bazen dalgın çoğu zaman da, mutedil bir kimliğe büründü.

Zifirî karası uzun saçları beline dolanırken, buğday benizli tenine mahcûbiyetin perçemi döküldü.

Her ana gibi o da emek verdi evladına, inanmışlığın değişmez ilkelerini nasihat etti ona, sevgiyi öğretti, maneviyâtı söyletti. "

Siz daha büyüdüğüne dahi inanamazken, onun yüzünüzde gezinen ve anlayışınızı bekleyen, yeni bir hayata, yeni bir işe ve bir başka yüreğe sığınmanın habercisidir sanki o gizemli bakışlar.

Ve yavaş yavaş anlar ve kabullenirsiniz ki evlat artık büyümüştür.

Fakat şairin;

Vakti geldiyse eğer gitmenin,

Önemi kalmaz mazide kalan, sevgi taneciklerinin...( Aykut Özcan ) dediği gibi, bunu da bu kadar kolay kabullenmesi bir yana, hatta biraz alınasım var evladıma.

Her şey bu kadar kolay olmamalı!

Evet değerli dostlar YELİZ artık büyüdü! bir zamanlar tv reklamındaki sloganı bile dili dönmediği için ; mutfakta biyi mi vay ! diye, bizleri güldüren Yeliz, artık büyüdü!     

Sevinmek mi lazım, yoksa geçen yılların özlemiyle hüzünlenmek mi lazım varın siz hesap edin artık.

Severken ve bağrınıza basarken babasından dahi kıskandığınız evladınızı, yüce Yaradan'ın yazgısı ve ilahi buyruğundan olsa gerek, bir de elinizle ve yüreğinizle şahitlik ederek, destekleyerek yuvasını kuruyorsunuz.

 Dualarınız onun için daima önünde bir rehber, yanında yoldaş, arkasında muhafız, üzerinde bir kalkan olmaktadır.

Yeliz yeni ufuklara yelken açtı, Sam yelinin ılık esintisi, bir yeşil gözlü devle kucaklaştı. ER'lerin HAN'ı, bu cici kızında hakanı olmuştu artık...

 Bir varmış bir yokmuş diye başlar masallar hani, yerli yabancı aşk hikayelerinin ve Leyla ile Mecnun, Kerem İle Aslı gibi edep ve adap ile seven kahramanların kaderde buluşmaları, istikbalde umutları ve nihayetinde kavuşmalarını anlatır ki, bir naiflik içerisinde yaşanan bu tarihi anlarda ise, ilahi Âşk-ın gölgesinde beşeri aşkın izleri de vardır aslında, bu masallarda.

Adanmış yürekler, vazgeçmeyen diller ve hep sevdiğini arayan gözler tarif eder ancak, bir elmanın iki yarısı halini. Hani yukarıda bahsettik ya, Yeliz ile Erhan gibi!

İşte onların ki de masalsı bir kavuşmanın hikayesiydi, kitaplara nakşedilecek, gönüllere yaz denilecek türdendi.

Mânâsız israrların, mânâsız arsızlıkların değil, yazgının tespitleriydi belkide aralarında geçen hoş muhabbetler. Edebin gölgesi her daim aralarında referans oluncada, anne ve baba içinde evet demek çok zor olmadı aslında.

Hani evlatlarımıza dua ederken hep derdik ya; Yarab! cümle evlatlarımıza Sen'den korkan, kulundan utananı nasip eyle ki, İslam ahlakından haberi olsun, elde ettiği varlığın, bizim değil önce SEN'in emanetin olduğunu bilsin, bilsin ki, evliliklerine kutsî bir mânâ yüklensin ve birbirlerinin yanındaki hatırı ve değeri de, paha biçilemeyen bir cevher olsun!

Rıza ile dua ile, evlilikleri mübarek, Yaradan'a hamd-ü sena olsun, inşaallah cümle Muhammed ümmetinin evladına da nasip olsun.

Biz seni çok sevdik Erhan! ailemize hoş geldin. Evliliğiniz kutlu, yarınlarınız umutlu, Yeliz sultanla evliliğiniz bereketli ve manevî esaslarla süslü olsun inşaallah!.

Erhan ve Yeliz İlbiz'e ömür boyu mutluluklar dileğiyle...

Allah'a emanet olunuz efendim.