Kültür dediğimiz kavrama, hepimiz az çok aşinayız. Toplumların nesiller boyunca üst üste koyduğu manevi birikimlerin toplamına, kültür diyebiliriz. Bu tanım sınırlı bir tanım olarak görülebilir. Ancak bizim üzerinde durmaya çalıştığımız daha çok Ekonomi Kültürü olduğu için yukarıdaki sınırlı tanımı almakta bir sakınca görmüyorum.

Ekonomi Kültürü ise kökleri daha eskiye gitmekle birlikte, dünya tarihi içerisinde 1700'lü yıllar, günümüz ekonomi yaşamının inşa edilmeye başlandığı yıllar olarak görülebilir. Daha çok Batı kökenli bir kavram olan Ekonomi, Doğu yaşamında ise Ticaret Hayatı olarak görülen ve inanç ekseni ağır basan bir kavram görünümündeydi. Batı harici uygarlıklarda Ticaret Hayatı, Ekonominin tam olmasa bile yakın eşdeğeri olarak zikredilebilir.

Ekonomi Kültürü, Batı başlangıçlı ortaya çıkma serüveninde, günümüze gelene kadar bir işleyiş şekli, kurallar, prensipler, ilkeler, ölçütler, kıstaslar geliştirmiş ve şimdiye değin aksamalar çoğunluklu olsa bile hayatını devam ettirmiştir.

Bu Ekonomi Kültürünü içselleştirmiş şimdiki gelişmiş ülkeler, kurallarını ve işleyişini gözü kapalı bir şekilde uygularken, gelişmekte olan ülkeler meseleyi tam olarak kavramaktan uzak hareket etmişlerdir. Bu Ekonomi Kültüründen yoksunluk ise az gelişmiş ülkeleri adaptasyon sorunu ile karşı karşıya bırakmıştır.

Gelişmekte olan ülkelerin belirli sektörlerde (tarım sektörü) yoğunlaşmaları diğer sektör(ler) körlüğünü ortaya çıkarmıştır. Hatta belirli sektörden kastım olan tarım sektörü bile yaklaşık 300-350 yıllık Ekonomi Kültürü oluşmasından, sebebi ne olursa olsun, nasibini almamış görünmektedir. Diğer sektördeki eksik ve aksaklıkları dahi sıralamaya gerek yoktur.

Oluşumu yüzyıllar süren Ekonomi Kültürü'ne istemeyerek dahi olsa bu denli soğuk duruş, şimdilerde oluşan sorunların izlerini günümüz yerine daha eskilerde aramamız gerektiğini bizlere salık vermektedir.

Ekonomi Kültürünü, kısa vadeli öğrenme girişimleri sonuçsuz kalmaya mahkûmdur. Oluşumu ve dönüşümü yüzyıllar alan bir kültürün, daha bilinçli daha emin adımlara ihtiyacı vardır.  Burada akla şu soru gelebilir, bizim içinde olmadığımız bir kültürün kurallarına neden uymak zorundayız? Birlikte yaşama zorunluluğu oluşan dünyamızdaki ekonomik ilişkilerden bağımsız bir oluşumun, küresel entegrasyon içinde yaşama şansının azlığı, bu soruya verilebilecek cevaplardan bir tanesi olabilir.

Üzerinde çokça tartışılan bu ekonomik yaşantının sebep ve sonuçları bir yana, etkileri çok can sıkıcı olabilir. Ekonomi Kültürünün dönüşüm içinde olan kurallarını tekrar tekrar gözden geçirmeden günümüz sorunlarını geçici çözümlerle sonuca ulaştırmak pek mümkün görünmemektedir. Meselenin görünümü sanıldığının aksine çok derinlerde gizlidir ve tartışmanın boyutu bir köşe yazısının boyutundan fersah fersah uzundur.

O halde meselinin özünü şu oluşturmaktadır; attığımız adımların sıklığı yanında yönü ve uzunluğu ile doğruluğu, Ekonomi Kültürünün bir parçası olduğu sürece sistem için geçerli bir sorun görünmemektedir. Aksi durumda kısır sarmallar ve krizler hep yakınlarda olacaktır. Sağlıcakla kalın!

 

 

Y. Doç. Dr. Bülent Darıcı

[email protected]