Eğitim Öğretim yılımız başladı. Eğitim Öğretim camiasına, Öğretmen ve öğrencilerimize hayırlı ve başarılı bir yıl geçirmelerini diliyorum. Millet olarak medeniyet anlayışımızda her işimize besmele ile başlarız. Osmanlıda Sıbyan Mektepleri camilere bitişik olur, eğitim öğretimin başladığı gün “Bed'i Besmele” yahut  “Amin Alayları” düzenlenirdi. Öğrenci okula ilk adımı attığı gün hocası tarafından “Rabbi yessir vela tüassir Rabbi temmim bi'l hayr” (Rabbim kolaylaştır, zorlaştırma! Eğitimimi hayırla neticelendir.) şeklinde dua öğretilirdi. Peygamberimiz; “Besmelesiz başlanan her iş güdüktür.”(Ebû Dâvud, Edeb, 21) buyurmuşlardır. Yaptığımız işlerde Allah'tan rahmet ve bereket ummak ve işlerinde Allah'tan yardım dilemek, O'nun haram kıldığı işlerden yine Allah'a sığınmak için Besmele çekeriz.

Besmele sadece dil ile olmamalıdır. Mademki besmele ile “Allah'ın adıyla başlarım” diyoruz. Attığımız adımda ve çıktığımız yolda davranışlarımız, hal ve hareketlerimiz de Allah'ın rızasına uygun olmalıdır. Dolayısıyla eğitim anlayışımız ve maarif davamızda manevi dinamiklerimiz temel prensiplerimiz içerisine yer almalıdır.

Konya Milletvekili Mustafa KABAKÇI, TBMM zabıt tutanaklarına geçen konuşmasında Almanya'da bir eğitim öğretim yılındaki hatırasını şöyle anlatır:  “Yıl 1981, Federal Almanya'da, Regensburg diye bir şehirde, Gerhardingerschule diye bir okuldayız. Okul yeni başlamış. Okul müdürü bizi çağırdı. Biz, orada, Türk öğrencilere ders vermek üzere görevli öğretmeniz. Okul müdürü dedi ki: “Mustafa Bey, biraz sonra biz sene başı duası için kiliseye gideceğiz. Allah'a inanmayanlar için de aşağıda genel ahlak bilgisi dersi var. Lütfen, Türk çocuklarını alın ve oraya inin.” Ben dedim ki: “Efendim, bizim, Allah'a inanmadığımız doğru değil, biz Allah'a inanıyoruz.” O zaman “Sizin bir ibadet yeriniz var mı?” dedi. “Efendim, bizim, Diyanet İşleri Başkanlığımıza bağlı bir camimiz var.” “O zaman, lütfen, çocukları alın ve sene başı duası için, öğrencilerinizle beraber camiye gidin, ilgili görevliniz sene başı duası yapsın.” dedi. Dedim ki: “Diğer öğretmen arkadaşlara da bunu söyler misiniz lütfen.” Görevli olduğumuz yerdeki diğer iki arkadaş çağırıldı, kendilerine aynı şeyler tekrarlandı. Öğretmen arkadaşlardan bir tanesi dedi ki: “Efendim, biz, Türkiye'ye bağlıyız ve biz, böyle bir şey için camiye gidemeyiz.” Okulun müdürü Hans Bayer -ki vefat etti şu anda- dedi ki: “Burası Federal Almanya Cumhuriyeti ve Bavyera yasaları, sizi ibadethaneye gitmeye mecbur ediyor. Eğer sizin inancınız müsait değilse, çocukları içeriye koyun, siz dışarıda bekleyin ama oraya götürmek sizin vazifeniz.” Biz, Hrıstiyan okul müdürünün zorlamasıyla camiye kadar gittik, sene başı duasını yaptık. İstemeyen öğrencilerimizi de genel ahlak bilgisi dersine katılmak üzere okulda bıraktık.” 

Gördüğümüz gibi halkın çoğunun Protestan mezhebine bağlı olduğu Hristiyan Almanya'da Besmele ve Dua ile Eğitime başlanılmasından dolayı kimse rahatsız olmadığı gibi hatta bu olay çocukların zihinlerinde yer etmesi ve kişilik ve karakter oluşumunda önemli bir işlev gördüğü inancı ile yapılması Alman Laiklik anlayışına bir halel getirmemiştir.

Büyük mütefekkir ve Eğitimci Nureddin TOPÇU,  “Maarif Davamız” isimli eserinde; Gençlik, geleceğin tohumudur. Bu tohumun özüne bakarak yarınımızı keşfedebiliriz. Her devrin gençliği, kendi enerjisini harcayabildiği âlemde yaşıyor. Eski Mısır'ın gençliği tabiatla çetin mücadelenin sahnesinde, Sümer gençliği tapınakta, Yunan gençliği olimpiyatlarda, Roma gençliği ise forumda kendi siması ile görünmektedir. İlk İslam dünyasının yaşattığı gençlik, insanlığa hayır ve hizmet yarışında iken Cengiz ve Moğol gençlerinin, kestikleri kafalardan kule yapmak hususunda yarıştıkları görülmektedir.  Nureddin Topçu Eğitimi gençlik aşısına benzetir. “Ashap devri, İslam'ın ilk genç devridir. Osmanlılar, asırlarca yaşlanarak kocamış olan bu aşk ve iman ağacına yeniden gençlik aşısı yaptılar. Yavuz Selim sanki Hattabın oğlu Ömer'in tekrarlanan gençliğidir. İslam'ın ilk cihadı olan Bedir'in sevgisiyle harekete geçerek Medine dışında düşmanı karşılamakta ısrar eden ilk İslam gençleri Uhud'da can verirken sekiz yüzyıl sonra üzerlerine lav gibi ateş akıtan Bizans'ın surlarına tırmanmak için “bugün şehitlik sırası bizimdir” diye şehitliği paylaşamayan Fatih askerlerinin gençliği oldular.” der.

Bizler kendi medeniyet dünyamızda ilmi ve fikri, bilimsel ve teknolojik her türlü gelişmeye açık kapımız vardır. Batılılaşma düşüncesinden yaygınlaşmaya başladığı bir dönemde Avrupa'ya giden aydın ve düşünürlerimiz gibi mutlak olarak sorgulamadan Avrupai değerlerin hayatımıza girmesine karşıyız. Ancak biz kendi değerlerimiz ve ilkelerimiz ile bilimsel çalışmalarda kendimize ait  “özgün”lüğümüzü ortaya koymamız gerekmektedir. Bu da İmanla, şefkat ve merhamete dayalı medeniyet anlayışımızla olmalıdır.