En kıymetlisi, işini yapıp kenara çekilmektir. Yaptıklarının reklâmcısı olmamaktır. Bunun için ortalıkta dolaşanlar, dost değil, ancak yeni ortaklar bulabilirler. Ortaklıklar, çoğunlukla, iyi bitmez. Biz, kader birliğinden yanayız.
İnsan, yalnız olup olmadığını zor zamanlarında anlar imiş. Öte yandan, inanıyor ve biliyoruz ki, zemheri de, evvelbahar da Hakk'tandır. Şimdi kıştayız, aralık, ocak ve şubat sıkıntılı geçecek, nisanda ise bahar gelecektir. Görüntü sizi yanıltmasın. Doğanın kanunu böyledir.
Yaprakları, dalları yahut gövdesi ne kadar hırpalanırsa hırpalansın, inanan insanın kökü sağlamdır. Durulmak için, evvela yorulmak gerekir. Belki de bu yüzden, 'tertemiz' kelimesini çok önemsiyorum. Çalışmış, ter dökmüş ve temiz kalmış. Onca olumsuzluğa rağmen.
Niyet, neredeyse her şeydir. Örnek vermek gerekirse: Pınarbaşı kelimesinin anlamlarından biri: Suyla ilgili devlet memuru. Bu bilgi eşliğinde, 'pınar baştan bulanır' türküsünü söylediğimizde, anlam değişiyor mu? Değişiyor. Başka bir şey oluyor.
Herkesin herkesi rahatlıkla eleştirdiği bir devirdeyiz. Buna karalama diyebiliriz. Bir üstattan ilhamla şöyle diyelim: Yanlış anlatılmak, yanlış anlaşılmaktan çok daha kötüdür.
Sezai Karakoç, Gün Saati isimli eserinde, bize, eleştirinin nasıl olması gerektiğini anlatır, öğretir: Eleştirmede ölçü, bence, insanın kendini eleştirilenin yerine koyması olmalıdır. Şartları hesaba katmak, eldeki imkân ve vasıtaları iyice hesaplamak, yani adaletten ayrılmamak, eleştiri sağlığının ve ahlakının ilkeleri arasında anılsa yeridir. Mesela ellisine gelmiş bir yazarı, yirmi yaşında kaleme aldığı bir yazıyla açığa düşürmeye çalışmak. Şu kadar yıllık iktidarı, acemilik döneminde yaptıklarıyla yargılamaya kalkışmak.
Evet, adalet yoksa, adavet olur. Adavet: Düşmanlık, husumet, kin anlamlarına tekabül eder.
Dünya, üç günlüktür. İkisi yolda geçer, kalır bir. 'Bugün Allah için ne yaptın' sorusu, işte buna işaret ediyor gibidir. 'Değerli olan, hayat değil, hayatın amacıdır' deniliyor. O halde soralım: Amacımız nedir?
Bazen, hatta çoğu zaman, insanın fıtratı ile çağın şartları birbirini tutmayabilir. Tavrımız, insandan ve yaratılış gayesinden yana olmalıdır. Piyasanın bizi yönetmesine izin veremeyiz.
İnsan, insana emanettir. Sadece ailemizin mensupları değil, ülkemizin fertleri de. Emanet ise insanın aynasıdır. Ona neyi reva görmüşsek, öyle görünürüz.
Dürüsthan, 'yanlışsız okuyan' anlamına geliyor. Bu cümlenin hemen peşine, şunu eklemek isterim: Yanlışsız yazan, yalansız yaşayan.
Bu dağınık yazıyı toparlamaya çalışalım: Kendimizi nerede buluyorsak, orada bulunmak isteriz. Yerini bulamamak yahut yadırgamak ifadesini dokunaklı kılan, onu gurbetle aynı hizaya getiren, biraz da bu duygudur.
Öte yandan, şöyle de söylenebilir: Bulmak, insanı yorar. Aramak yeterlidir.