Son yazımda da ifade etmiştim, dünyada eşine rastlanmayan ve ilk defa ülkemizde yaşanan bu felaketi bedenimizin bütün hücrelerinde hissediyoruz…
Bu yazıya başlarken kaybettiğimiz insan sayısı 20 bine yaklaşmıştı…
“Yaralılar” derseniz, 100 bin civarında…
Korkarım ki, bu sayılar daha da artacak…
Deprem bölgesinde arama ve kurtarma çalışmaları, hava koşulları zor olsa da sürüyor, tonlarca ağırlıktaki beton yığınlarının altında sağ kalan kardeşlerimize ulaşılmaya çalışılıyor…
Depremden yara almadan kurtulan insanlar, dondurucu soğukla da savaşıyor, yaşama tutunmaya çalışıyorlar…
Deprem bölgesinde yaşayan birçok arkadaşım var, ulaştıklarım var, ulaşamadıklarım var…
TSYD Hatay temsilcimiz Mehmet Ali Solak’ı defalarca aramama rağmen, ulaşamamış, depremin dördüncü gününde sesini duymuştum…
Telefonu oğlu açtı…
“Recep Abi, babam araba kullanıyor, ben baktım telefona” dedi…
“Ver sesini duyuyum” dedim…
Mehmet Ali, ağlamaklı bir sesle, “Recep Abi Hatay diye bir şehir kalmadı, vatanımı arkada bıraktım, gidiyorum” deyince koptum…
Erzurumlu Aşık Reyhani’nin şiirinde olduğu gibi…
¬*
-Öz canımdan çok sevdiğim Erzurum
-Çaresiz dişimi sıktım gidirem
-Gafillerden darbe yedi gururum
-Kaderime boyun büktüm gidirem
*
Mehmet Ali kardeşim de evsiz, yurtsuz ve çaresiz olduğu için, sırtına vurdu sitem yükünü, çıktı Hatay’ından!
Sadece, “Konya’da bir evin var, ne zaman istersen kardeşim” dedikten ve yüreğim param parça olduktan sonra telefonu kapattım…
Gaziantep temsilcimiz Murat’a, Urfa temsilcimiz Mehmet’e, Adıyaman temsilcimiz Habip’e, daha doğrusu ulaşabildiğim her arkadaşıma ulaşmaya çalıştım…
Hatay’dan Mehmet Ali Solak ile Malatya’dan Vahap Güner’e ulaşamamıştım…
Adana Kerim Hoşfikirer ile her gün görüşüyoruz, eve giremiyor TSYD tesislerinde 2-3 aile birlikte kalıyorlar…
TSYD Malatya temsilcimiz Vahap Güner’e sonunda ulaştım, gayet iyi olduğunu, Malatya’ya gelen habercilere yardımcı olmaya çalıştığını söyledi…
Meslek aşkı böyle bir şey…
“Vahap nasılsınız, bir sıkıntı var mı?” demeden, “Şükürler olsun bizler iyiyiz, insanlara yardımcı olmaya çalışıyoruz, ama Malatya’nın durumu hiç iyi değil” dedi…
Sonra devam etti…
“Abi, Hatay’ın yüzde 90’ı, Malatya’nın da yüzde 70’i yerle bir. Benim evim geçen depremde yıkılmıştı, Nisan’da TOKİ’nin yaptırdığı evlere taşındık, Allah devletten, özellikle Çevre ve Şehircilik Bakanımız Murat Kurum’dan razı olsun. TOKİ’de oturan bırakın insanları, binalarımız da bir çizik bile olmadı” derken, “devlet yok” diyenlere inat devletin varlığına dua ediyordu…
Ne diyebilirim ki, “İyi ki devletimiz var” demekten başka... 
Ve insanın aklına ister istemez şu geliyor; devletin, yani TOKİ’nin binalarına bir şey olmuyor da, bu çakma Mimar Sinan’ların yaptıkları binalar tuzla buz oluyor?
Neden?
Kesinlikle bunlara hesap sorulmalı.


*
BU ADAMI BIRAKMAYALIM!
Kendisini insan olarak da, yönetici olarak da severim…
İyi insan…
Hoş insan…
Maharetli insan…
Duygusal ve vicdanlı insan…
İnsanın iyisi vesselam…
O fotoğrafı görünce, binlerce, milyonlarca sarılıp sarılıp yanaklarından öpesim geldi…
Kaba saba görünsem de, duygusal insanım...
Ağlak bir adamım…
Ağlarım…
Bu depremde de çok ağladım, zaman zaman ağlıyorum…
Ağlamak için o kadar sebep var ki, hangi birisini yazayım…
İlle de birisini yazmak gerekirse, Konya Büyükşehir Belediye Başkanı Uğur İbrahim Altay’ın, deprem bölgesindeki soğuktan ve yorgunluktan, oturduğu sandalyenin üzerinde uyuya kalması…
Allah rahmet eylesin, Talay Erker abi yaşasaydı, bu fotoğrafa kitap yazardı…
He valla.
*
O nedenle, Konyalılar olarak insanın iyisi olan Uğur İbrahim Altay’ı Ankara’ya filan göndermeye kalkmayın…
Gittiği yerin çok şey kazanacağından zerre şüphem olmadığı gibi, giderse de Konya’nın çok şey kaybedeceğine kalıbımı basarım…
Konya’nın ilerlemesini, Konya’nın gelişmesini ve genişlemesini istemiyorsanız, gönderin Ankara’ya…
Ne diyeyim başka…
Ha bir şey daha diyeyim de içimde kalmasın; kendisinin bize ihtiyacı olmayabilir, ama bizim kendisine çok, ama çok ihtiyacımız var…
Yediden yetmişe bu şehrin ortak bir değeridir...
Dolayısıyla, safları sıkı tutalım…
Nokta.