Temsilcilerin ya da aracıların bulunmadığı, sadece vatandaşların katılımları ile yönetsel alanların oluşturulduğu ve bu alanlarda vatandaşların kendi kendisini yönetebilmeleri ‘’öz yönetim’’ olarak adlandırılmaktadır (Yaman, 2017). Buradaki dikkat edilmesi gereken en önemli husus katılımcı demokrasidir anlayışıdır. Bu demokrasi anlayışı yüzeysel olarak incelendiğinde öz yönetimi savunduğu gözlemlenmektedir (Yaman, 2017). Ancak daha detaylı incelenecek olunursa bunun yanlış bir gözlem olduğu büyük ölçüde kabul edilecektir. Katılımcı demokrasi anlayışı özünde, yönetenlerin ve yönetilenlerin aralarında iletişim ve etkileşim aracılığı ile sağlam bir köprü oluşturarak yönetsel alanlarda birlikte yer alması gerektiğini savunmuştur. Daha net anlatılacak olunursa katılımcı demokrasi, toplum-devlet ilişkilerine dayalı ortak karar ve ortak yönetimi amaç edinmektedir (Yaman, 2017). Toplum içerisinde bazı kesimlerce talep edilen öz yönetim modeli, katılımcı demokrasinin sağlamış olduğu ortak yönetim ve ortak karar anlayışları ile büyük ölçüde sağlanabilmektedir.

Katılımcı demokrasi, yurttaşların her birini özgür bireylere dönüştürme eğilimi içerisinde olup, karşıt düşüncelerin ortak düşüncelere dönüştürülmesini, halkın siyasal ve yönetsel anlamda kendisini geliştirmesini, bilgi sahibi olmasını sağlamaktadır (Yaman, 2017). Kamusal çatışmaların ortadan kaldırılmasını sağlayan katılımcı demokrasi modeli, özgürlük, eşitlik ve toplumsal adalet değerlerini benimseyerek ve temsili demokrasinin getirmiş olduğu sınırlamaları ortadan kaldırarak demokrasinin tam anlamıyla tesis edilmesini önemli ölçüde sağladığı savunulmuştur.

2.2. Katılımcı Demokrasinin Tesis Edilmesinde Temel Unsurlar

2.2.1. Yurttaşlık Kültüründe Katılımcı Değişim

Katılımcı demokrasinin varlığı, yurttaşlık kültürüne bağlıdır. Yurttaşlık kültünün var olmadığı bir alanda katılımcı demokrasinin de varlığından söz edilemez. Yurttaşlık kültürüne göre yönetim ve siyaset, demokratik toplumların en önemli varlıklarından birisidir. Bu nedenle yurttaşlar, yönetsel ve siyasal alanlarda var olmayı, fikir ve düşüncelerini özgür bir biçimde ifade etmeyi ve bu anlamda etkin görevleri talep etmektedir. Yurttaşlar bu talepleri doğrultusunda öncelikle yönetsel ve siyasal anlamda kendilerini eğitmeli ve geliştirmelidir. Bu şartların sağlanması durumunda yurttaşlar siyasal ve yönetsel alanlarda yer alma taleplerini katılımcı demokrasi aracılığı ile yerine getirebilmekte, demokrasinin temel gerekliliklerini önemli ölçüde sağlayabilmektedir (Yaman, 2017).

Yurttaşlık kültüründe birey, ailesine ve çevresine faydalı olmalıdır. Bireyin kendisine, çevresine ve yaşamış olduğu yurda fayda sağlaması bu kültürün en temel kuralları olarak karşımıza çıkmaktadır. Yurttaşlar bu temel kuralları yerine getirebilmek adına yönetimde ve siyasette yer alma eğilimi içerisindedir. Yönetsel alanlarda yer alma eğilimleri ile yurttaşlar, çevresindeki her bir yapıya fayda sağlayabilmeyi, kendi düşüncelerini doğrudan beyan edebilmeyi amaç edinmektedir. Bu eğilimlerin ve amaçların yerine getirilebilmesi adına katılımcı demokrasi yurttaşlara gerekli imkanları sağlayabilmektedir (Yaman, 2017).

Yurttaşlar siyasal ve yönetsel alanlarda var olabilmeyi talep etmektedirler. Yurttaşların bu talepleri doğrultusunda katılımcı kültürü elde edebilmesi ancak eğitim unsuru ile mümkündür. Yönetim ve siyaset alanlarında kararların alınması ve fikirlerin oluşturulması gibi faaliyetler yurttaşların eğitimlerine bağlıdır. Eğitim ihtiyaçları giderilen yurttaşlar katılımcı kültürünü benimseyerek, yönetimde ve siyasette aktif olarak yer alabilme imkânı bulabilmektedir. Katılıma teşvik ve destek sağlayan eğitim unsuru, istikrar sorununun da önüne geçebilmekte, bu anlamda sorunları önemli ölçüde engellemektedir (Yaman, 2017).

2.2.2. Katılımda Eşitlik Anlayışı

Katılımcı demokrasinin en temel amacı en geniş alandan en dar alana kadar tüm yurttaşların yönetsel alanlara katılmasını sağlamak ve demokrasinin tüm gereklerini yerine getirmektir. Tüm yurttaşlara katılımcı kültürünü aşılamayı hedefleyen bu demokrasi anlayışı, ekonomik ya da sosyal sınıf ayrımlarını gözetmeksizin, tüm yurttaşların fikirlerini özgürce ve eşit bir şekilde paylaşabilmelerine olanak sağlamaktadır. Her bir yurttaşın fikirlerini, kararlarını, çıkarlarını ve gelecekle ilgili planlarını destekleyen katılımcı demokrasi, eşitlik anlayışı ile tüm yurttaşların katılım gerçekleştirebildiği yönetsel alanlar meydana getirmekte ve bu alanları düzenlemektedir. Katılımcı demokrasiye göre hiçbir fikir bir diğerinden üstün nitelikte değildir. Bu nedenle eşitlik anlayışı, demokrasinin niteliklerini karşılama yolunda önemli bir unsur olarak kabul edilmekte, demokrasinin uygulanmasında büyük bir destek görevi görmektedir (Yaman, 2017).

Katılımcı demokraside eşitlik anlayışı sadece yurttaşların düşünce ve fikir beyanları ile sınırlı değildir. Yurttaşların yönetsel anlamda gerekli bilgilere ulaşabilmesi de eşitlik anlayışı ile ilgilidir. Yönetsel alanlarda kullanılabilecek doğru bilgiler eşitlikçi bir yapı altında yurttaşlara tesis edilmelidir. Eşit bir şekilde yurttaşlara tesis edilen bu doğru bilgiler ile birlikte, yönetsel ve siyasal alanlara katılımlarda artışlar meydana gelecek, fikir alışverişleri ve ortak kararların alınması yönünden günümüz modernitesine uyum sağlanacaktır (Yaman, 2017).

Eşitlik anlayışını siyasal ve yönetsel alanlarda var olabilmesi adına aşağıdaki esaslar dikkate alınmalıdır;

-Karar alınacak konularda tüm gerekli ve doğru bilgilerin bireyler arasında eşit bir şekilde dağıtılması (Yaman, 2017),

-Bireylerin temel politika belirleme konularında görüş, fikir ve düşünce açıklayabilme eşitliğinin sağlanması (Yaman, 2017),

-Kararların belirlenmesinde tüm bireylere eşit oy hakkının tesis edilmesi ve her oyun eşit değerde kabul edilmesi (Yaman, 2017),

-Bireylerin görüşülecek konulara istinaden gündemi belirlemesi ve bu belirlemeler hususunda bireylerin eşit haklara sahip olması (Yaman, 2017).

2.2.3. Yerinden Yönetimin Güçlendirilmesi

Katılımcı demokrasiye göre yurttaşların eşitliği ve katılımcı kültürleri yaygınlaştırılmalı ve güvence altına alınmalıdır. Bunları sağlayabilecek en temel fonksiyon ise yerel (yerinden) yönetimler olarak kabul edilmektedir. Yurttaşlara yakınlığı ile bilinen, kamusal hizmetlerde samimiyeti, verimliliği ve etkinliği ön planda bulunduran yerel yönetimler, demokrasinin gelişmesine ve güçlenmesine önemli ölçüde katkı sağlamaktadır. Bu nedenle katılımcı demokrasiye göre yerel yönetimlerin güçlendirilmesi ve yetki genişliğine tabi tutulması gerekmektedir (Yaman, 2017).

Yerinden yönetim, merkezi teşkilatın bir takım yerel görevlerini ve karar alma yetkilerini yerel yönetimlere aktarması durumudur. Bunun nedeni bölgesel anlamda jeopolitik, kültürel, ekonomik ve sosyal farklılıklardır. Bu nedenle yurttaşların istek ve taleplerinde de farklılıklar söz konusudur. Yerel yönetimler bu farklılıkların farkında olup, yurttaşların en yakınında bulunan yönetim alanı olma niteliği taşımaktadır. Yerinden yönetimin güçlendirilmesi, bölgesel farklılıklara uygun yönetim alanlarının oluşturulmasını sağlamakta ve yurttaşların bu yönetsel alanlara katılımlarını arttırmaktadır. Bunun sonucunda ise kamusal verimlilikler ve etkinlikler üst düzeylere ulaşmaktadır. Yerel yönetimler, yerel yurttaşların ihtiyaçlarını yakından takip etmekte, bu anlamda yurttaşların yönetime etkin bir şekilde katılabilmesini olanaklı hale getirmektedir (Yaman, 2017).

Yerinden yönetim, kamusal hizmetlerde ve faaliyetlerde, demokrasi kriterlerine uygunluğu gözetmektedir. Yerinden yönetimin demokrasinin kriterlerini sağlayabilmesi için yerel yurttaşların yönetsel eğitimleri ve donanımları büyük önem arz etmektedir. Bu nedenle yerel yönetimlerin önceliği yurttaşların yönetsel eğitimlerini sağlamaktır. Yerel yönetimler, eğitim ve donanım ihtiyaçları sağlanan yurttaşları yönetime katılımları için teşvik etmeli, yönetime katılmaları durumunda almış oldukları eğitim ve bilgilerin pekiştirilmesine yardımcı olmalıdır. Bu şartların sağlanması durumunda yerel yurttaşların yönetsel alanlara katılımı sağlanacak, katılımcı demokrasi yerel düzeyden genele yayılarak tüm yurtta aktif hale gelecektir (Yaman, 2017).

2.2.4. Ulaşılabilir Doğru Bilginin Varlığı

Katılımcı demokrasinin en temel fonksiyonlarından birisi de bilgilerin doğruluğu ve ulaşılabilir olmasıdır. Yurttaşların yönetsel ve siyasal alanlara katılabilmesinin birinci şartı olarak kabul edilen bu fonksiyon, bireylerin katılımcı kültüre sahip olabilmeleri adına büyük önem arz etmektedir. Bu nedenle doğru bilgilere ulaşamayan yurttaşların yönetsel alanlara katılması fonksiyonel olarak herhangi bir anlam ifade etmemektedir (Yaman, 2017).

Katılımcı demokrasiye göre yurttaşların katılımcı kültür kazanabilmeleri ve katılım faaliyetlerini yerine getirebilmeleri için gerekli bilgi ve donanıma sahip olması gerekmektedir. Bu bilgilerin ve donanımların yurttaşlara tesis edilmesi durumunda, yönetsel alanlara katılımların demokratik ilkelere ve kriterlere uygunluğu verimlilik kazanmaktadır. Yurttaşların bilgi ve donanım bakımından yetersiz kalması, demokrasinin tam anlamıyla uygulanamamasına neden olmaktadır. Bu nedenle katılımcı demokrasinin ve demokratik kriterlerin karşılanabilmesi için, yurttaşların doğru bilgilere ulaşabilme imkanlarının olması gerekmektedir (Yaman, 2017).

Yurttaşların doğru bilgilere ulaşabilmesi şeffaflık ilkesine dayalı bir yönetim şekliyle mümkün kılınmaktadır. Şeffaflık ilkesine dayalı yönetim ve siyaset, yurttaşların bu alanlarda doğru bilgilere ulaşmasını ve bu konularda donanım elde etmesini sağlamaktadır. Toplum ve devlet ilişkilerini de güçlendiren bu ilke, söz konusu ilişkiler doğrultusunda ortak fikir ve düşüncelerin oluşmasını, tüm bu ortak fikir ve düşünceleri kapsayacak önemli sonuçlar elde edilmesini olanaklı hale getirecektir. Bunun sonucunda ise yönetsel organizasyonlarda etkinlik ve verimlikler sağlanacaktır (Yaman, 2017).

Yurttaşların doğru bilgilere ulaşmalarını bir diğer yolu ise teknoloji ve iletişim araçlarıdır. Günümüzde gelişmişlik düzeyine ulaşan ve kendisini geliştirmeye devam eden teknoloji ve iletişim araçları, yurttaşlara yönetsel anlamda doğru bilgilerin aktarılmasında eşsiz bir özellik taşımaktadır. Teknolojinin ve iletişim araçlarının demokrasiyi tesis edebilmek adına sivil toplum kullanımlarına açılması ve bu alanda geliştirmelerin yapılması, yurttaşların doğru bilgilere ulaşabilmesi adına önemli bir adım olacaktır (Yaman, 2017).

2.2.5. Siyasal Partilerde Örgüt İçi Demokrasi

Siyasi partiler, yurttaşların desteği aracılığı ile iktidarı ele geçirmeyi amaçlayan ve iktidarı sürekli elinde bulundurabilmek için gerekli çalışmaları yürüten örgütlerdir. Siyasetin ve yönetimin bir kültür olarak yurttaşların tamamına yayılmasını arzulayan bu örgütler, siyasal ve yönetsel anlamda sosyalleşmeyi hedeflemektedirler. Yurttaşların siyasal ve yönetsel alanlara katılımlarını sağlayabilmek adına birçok çalışmaları yürüten bu örgütler, çalışmalarının sonucunda katılımcı kültürü benimseyen ve yönetimde söz sahibi olmayı hedefleyen vatandaşların desteklerini kazanmaktadır (Yaman, 2017).

Devlet yönetiminde etkin görevler elde etmeyi planlayan siyasal örgütler, halkı yönetime katılmaları hususunda teşvik etmektedir. Yurttaşların oy kullanma eylemi ile sınırlandırılmalarını kabul etmeyen aksine belirleyici bir nitelik kazanmasını savunan siyasal örgütler, demokrasinin tam anlamıyla yerine getirilmesi gerektiğini belirtmekte ve bu nedenle yurttaşların sempatisini kazanmaktadır (Yaman, 2017).

Siyasal örgütlerin sayıları, yurttaşların katılımcı kültürlerini doğru orantıda etkilemektedir. Başka bir ifade ile siyasi örgüt sayılarındaki artış, yurttaşların katılımcı roller üstlenmesini de arttırmaktadır. Bu nedenle büyük ya da küçük siyasi partiler gözetmeksizin, siyasi örgütlerin fazlalıkları ve yoğunlukları, yurttaşların yönetime katılmasına, fikirlerini özgürce beyan edebilmesine ve eşitlikçi bir ortamın oluşturulmasına olanak sağlamaktadır. Bunun sonucunda demokrasinin nitelikleri ve kriterleri yerine getirilerek gelişimine öncülük edilmektedir (Yaman, 2017).

Siyasi partiler ideolojik anlamda farklı köken, dil, din ve ırk gruplarını temsil etmektedir. Temsil yoğunluklarının artması, meşruluk krizlerinin ortadan kalkmasını sağlayacaktır. Bu sayede farklı düşüncelerin ve fikirlerin üretildiği, ortak fikirlerin, düşüncelerin ve kararların oluşturulduğu, çıkarların ön plana alındığı, bütünleşik ve çoğulcu bir yapı meydana gelmektedir (Yaman, 2017).

Siyasal partilerin amacı katılımcı demokrasiyi geliştirmek ve benimsemektir. Farklı ideolojileri ve fikirleri savunan siyasal partilerin fazlalığı, farklı fikir ve düşüncelere sahip yurttaşların yönetimde ve siyasette katılımlarını olumlu yönde etkilemektedir. Sonuç olarak siyasal partiler katılımı ve demokrasiyi en üst seviyeye taşıması nedeniyle varlıklarını sürekli olarak devam ettirebilmektedirler. Bu devamlılık ve süreklilik siyasal parti içerisindeki demokrasiye gösterilen öneme de bağlıdır. Başka bir ifade ile halkın yönetime katılarak demokrasinin gelişmesini amaçlayan siyasi partiler, örgüt içerisinde de demokrasiyi sağlamalıdır. Örgüt içi demokrasiye gerekli özeni gösterebilen siyasi partiler, var oluşlarını ve devamlılıklarını önemli ölçüde sağlayabilmektedirler. Sonuç olarak katılımcı demokrasinin var olabilmesi için, farklı düşünce ve ideolojilerin varlığı, siyasal partilerin sayıları ve etkinlikleri, siyasal partilerde örgüt içi demokrasinin ve ilişkilerin güçlü olması gerekmektedir (Yaman, 2017).

2.2.6. Günlük Yaşam Alanlarında Katılım

Bireyin yaşamış olduğu toplum içerisinde bulunan değerleri ve davranışları benimseyerek içselleştirmesi ve bu durumun genele yayılması toplumsallaşma olarak tanımlanmaktadır. Birey karakterini ve kişiliğini yaşamış olduğu ortamlara göre şekillendirmektedir. Birey toplumsallaşma sürecinin başlangıcında ailesi ile daha sonrasında iş ortamı ve okul ortamı ile yaşamaya başlamaktadır. Bu ortamlar bireyin benliğini, düşüncelerini, kişiliğini ve karakterini kazandığı önemli nitelikler taşımaktadır. Birey benliğini ve siyasal kişiliklerini bu ortamda kazanmaktadır. Ailesinin, iş arkadaşlarının ve okul arkadaşlarının siyasal ideolojileri, değerleri, tutumları ve davranışları bireyin siyasal anlamda fikir ve ideolojilerini yönlendirmekte ve bu yönde katılımcı yurttaşlık eğilimini belirlemektedir (Yaman, 2017).

Aile, iş arkadaşları ve okul arkadaşlarının yurttaşlık, siyasal katılım, demokrasi, yönetsel yetenek ve becerilerindeki olumlu artışlar, bireylerin toplumsallaşmasına katkı sağlamaktadır. Bireylerin aile, iş ve okul kurumlarından kazanmış olduğu değerler, farklılıklar ve ideolojiler ilerideki siyasal kültürünü etkilemekte, katılımcı kişiliğini düzenlemektedir. Ailesinden, iş arkadaşlarından ve okul ortamında görmüş olduğu farklı düşünce ve fikirlerin bütünleşmesi ve bireyin bu bütünlük içerisinde doğruyu yanlışı ayırt ederek kendi kararları doğrultusunda siyasal ve yönetsel katılımcı kişiliğini kazanması, bireyin siyasal ideolojilerini, fikirlerini, çıkarlarını, amaçlarını ve düşüncelerini belirlemektedir. Bu nedenle bireylerin günlük yaşantısındaki bu ortamlar, katılımcı demokrasi açısından büyük öneme sahiptir (Yaman, 2017).

2.2.7. Sivil Toplum Kuruluşlarının Etkinliği

Sivil toplum kavramı, kendi bünyesinde fikir ve düşünceleri barındıran, devlet aygıtından tamamen bağımsız olarak eylem ve faaliyetlerini yürüten, bireylerin hayatlarını yönlendirebilmeleri adına yönetsel alanlarda doğrudan karar alabilmelerini sağlayabilen ve özgürlüklerini güvence altına alabilen, kurumsal bir temelde yapılanmış önemli bir alan olarak nitelendirilmektedir. Modern çağımızda demokrasi olgusu ve sivil toplum anlayışı birbirini tamamlayan ve destekleyen özellikler barındırmaktadır. Bunun nedeni sivil toplum anlayışının yurttaşlara yakınlığı olarak kabul edilmektedir. Yurttaşların kişisel hak ve hürriyetlerini güvence altına alan ve yurttaşlara bu hakların tanınmasını sağlayan sivil toplum anlayışı, demokrasinin niteliklerine uygun bir ortam oluşturarak güçlenmesini sağlamaktadır (Yaman, 2017).

Sivil toplum anlayışı ve bu anlayış doğrultusunda kurulan kuruluşlar, herhangi bir maddi kazanç amacı içerisinde değildir. Söz konusu nitelendirmeler doğrultusunda sivil toplum kuruluşlarının özellikleri aşağıdaki gibi sıralanmaktadır;

-Sivil toplum anlayışları ve bu anlayışlar doğrultusunda kurulan kuruluşlar, devletin kontrolü altında değildir. Kamu tüzel kişiliği niteliği taşıyan bu gruplar, farklı fikirlerin ve düşüncelerin bir araya getirilerek baskıcı bir ortamda faaliyetler gerçekleştirmektedir. Toplumun doğrudan aktarmış olduğu talepleri yönetime iletmekle görevli olan bu kuruluşlar, siyasal toplulukların desteklerini arkasına alıp, yönetsel süreçlerde toplumun temsil edilebilmesi adına varlıklarını devam ettirme eğilimi içerisinde bulunmuşlardır (Yaman, 2017).

-Sivil toplum anlayışları ve bu anlayışlar doğrultusunda kurulan kuruluşlar, maddi bir kazanç ya da örgütsel menfaat amacı içerisinde bulunmamaktadır. Toplumun aktarmış olduğu farklı fikir ve düşüncelerin ışığında sivil toplum kuruluşları, ortak bir amaca hizmet etmekte, gönüllülük esasına dayalı olarak bir araya gelmiş toplumsal kişilikleri temsil etmektedir (Yaman, 2017).

-Sivil toplum örgütleri genel anlamda bürokratik bir yapı içerisinde değildir. Esnek bir düzene sahip olan sivil toplum örgütleri, örgüt içerisinde karar alma ve uygulamalarda katılımcı demokrasiyi benimsemektedir (Yaman, 2017).

-Sivil toplum örgütleri, siyasi partiler ve ideolojilerinin üzerinde yer almaktadır. Söz konusu örgütler, kişisel hak ve hürriyetlerin tesis edilmesini ve güvence altına alınmasını, çevresel sorunların giderilmesini, sosyal statü bakımından dezavantajlı bireylere yardım edilmesini, eğitim ve sağlık gibi konularda geliştirmelerin yapılmasını sağlamaktadır (Yaman, 2017).

Yurttaşlık kültürü, kamu yönetimi ile sınırlandırılmamaktadır. Kamu yönetimi ile sınırlandırılmış olan bu kültürde, katılımcı bir yapı söz konusu değildir. Katılımcı kültürün gelişmesine engel teşkil edebilecek bu husus nedeniyle, sivil toplum anlayışının bireylere aşılanması ve sivil toplum örgütlerinin sayılarının arttırılması gerekmektedir. Bu geliştirmeler doğrultusunda yurttaşlık kültürü tam anlamıyla sağlanacak ve bununla birlikte katılımcı demokrasi anlayışı büyük ölçüde geliştirilecektir (Yaman, 2017).

Sivil toplum anlayışı ve bu anlayış doğrultusunda kurulan kuruluşların amacı kamuoyu oluşturmaktır. Farklı düşüncelerin ve fikirlerin, ortak çıkarlar doğrultusunda iktidara ve yönetsel organizasyonlara aktarılmasında önemli bir rol üstlenen sivil toplum kuruluşları, yönetsel kararlarda farklı kesimlerin fikirlerinin dikkate alınmasını sağlamakta, bu hususta iktidara baskı uygulamaktadır (Yaman, 2017).

Sivil toplum örgütleri, farklı ya da aynı fikirleri katılımcı yapı içerisinde önemseyerek, ortak amaçların gerçekleştirilmesini sağlama eğilimi içerisindedir. Bu nedenle sivil toplum kuruluşlarının, yurttaşların çoğulcu ve demokrasi kültürlerini geliştirdiği savunulmaktadır. Katılımcı demokrasinin büyük ölçüde gelişmesini sağlayan sivil toplum örgütleri, yurttaşların siyasal etkinlikler kazanmasına ve bu doğrultuda yurttaşların duygu, düşünce ve yurttaşlık bilinçlerinin gelişmesine öncülük etmektedir (Yaman, 2017).

Sivil toplum örgütlerinin bir diğer görevi, siyasal iktidar ile bilgi ve deneyimlerini paylaşmak, kamu hizmetlerinde gönüllülük esasları ile insan gücünü oluşturmak ve bu gibi desteklemeler ile kamu sektörüne önemli ölçüde katkı sağlamaktır (Yaman, 2017).

Sivil toplum anlayışı, demokrasi kriterlerinin karşılanması ve yurttaşların yönetsel alanlarda kazanabileceği roller için deneyimler elde edebilmesi adına büyük bir öneme sahiptir. Bu anlayış yurttaşlık bilincinin, katılımcı kültürün ve çoğulcu yapıların gelişmesini sağlamakta; tüm yurttaş fikirlerinin önemsenmesini, yurttaşların yönetsel anlamda bilgi ve deneyimler elde etmesini ve özgürlükçü fikir ortamlarının meydana getirilmesini desteklemektedir. Bu nedenle sivil toplum anlayışı, katılımcı demokrasinin var olabilmesi ve devamlılığını sürdürebilmesi adına en etkin ve verimli fonksiyon özelliği taşımaktadır (Yaman, 2017).

3. Sivil Toplum Anlayışı

Sivil toplum anlayışı tarihsel süreçler içerisinde birçok tanımlamalara ve betimlemelere maruz kalmıştır. Bu tanımlamaların birçoğu teorik anlamda birbirlerini desteklese de aralarında çelişki barındıran tanımlamaların da yapıldığı görülmektedir (Karakuş, 2006). Bunun nedeni dünya sistemlerinde, toplumsal süreçlerde ve yönetsel alanlarda gerçekleşen değişimlerin meydana gelmesidir (Karakuş, 2006). Yaşanan değişimler ve metamorfik reaksiyonlar neticesinde sivil toplum anlayışı ile ilgili farklı düşünceler ve teoriler ortaya atılmıştır. Bunun en temel örnekleri aydınlanma çağında ve sanayi devriminde olduğu görülmektedir (Karakuş, 2006). Bu dönemlerde küreselleşme atılımları ile modern toplumlarımızın yönetime ve siyasete bakış açılarında farklı boyut kazanarak, demokratik ilkelere uygun bir model arayışları içerisine girilmiştir.

Günümüz modern toplumunda temsili demokrasi anlayışının, toplumun yönetsel anlamda ihtiyaçlarını ve demokrasinin tam anlamıyla tesis edilebilmesi hususunda toplumun isteklerini karşılama yönünden yetersiz kaldığı görülmektedir. Bunun sonucunda ise toplumda artık yönetsel alanlarda temsilciler aracılığı ile değil, doğrudan katılımcı olarak yer alma isteği ortaya çıkmıştır. Toplumun çıkarlarını, amaçlarını, fikirlerini, isteklerini ve düşüncelerini yönetim ve siyaset alanlarına yeterince aktaramayan temsilciler toplumun ilgisini kaybetmekte ve bu yönde temsili demokrasi anlayışı olumsuz yönde etkilenmektedir. Demokrasinin ilkelerini yerine getirmeye çalışan toplum, isteklerini, amaçlarını ve çıkarlarını yönetimde doğrudan roller üstlenerek gerçekleştirebileceğinin farkına varmıştır. Bu farkındalık neticesinde katılımcı kültür kazanan toplum, yönetsel faaliyetlerde demokrasinin tam ve doğrudan yerine getirilmesini sağlama eğilimi içerisinde bulunmuştur.

Modern toplumumuzun savunduğu ve uygulamaya koyulduğu katılımcı demokrasi anlayışının şüphesiz en temel destekçisi sivil toplum anlayışıdır. Katılımcı demokrasinin yönetsel ve siyasal alanlarda var olabilmesini ve benimsenmesini amaç edinen sivil toplum anlayışı, toplumun isteklerine, amaçlarına ve gelecek ile ilgili hayallerine ivedilikle cevap vermekte, bu anlamda toplumu her alanda savunmakta ve güvence altına almaktadır. Bunlardan bir sonuç elde edilecek olunursa; sivil toplum anlayışı ve katılımcı demokrasi modeli birbirlerini tamamlayan, olumlu yönde etkileyen ve destekleyen ayrılmaz bir bütün olarak kabul edilmektedir.

Sivil toplum anlayışı birey ve devlet arasında bulunan, bireyin devlet karşısında güvence altına alınmasını sağlayan, bireyin düşüncelerini, fikirlerini ve isteklerini devlete aktaran, çatışmacı bir ortamda bireyi savunan ve bu çatışmacı alanlarda bireyin düşüncelerini baskıcı bir tavırla devlete aktaran önemli bir köprü olarak nitelendirilmektedir (Karakuş, 2006). Bu nedenle sivil toplum anlayışı büyük bir alanı kapsamaktadır. Bu kapsama neticesinde sivil toplum anlayışının ne olduğuna değil ne olmadığına bakılmaktadır (Karakuş, 2006).