Sağ-sol kamplaşmasının Üniversitelerde yoğun olduğu dönemde sakalından dolayı disipline sevk edilip, savunması bile suç sayılan Mustafa Atılgan, asistanlık sınavını kazandığı halde “sakıncalı bulunup” göreve başlatılmamış, hâkimlik stajını tamamlamasına rağmen ataması yapılmayıp mağdur edilmiş bir hukukçu olarak 28 Şubat Postmodern darbe döneminde yetişebildiği bütün mağdurların savunucusu olmaya gayret ederken, baskıların en yakın tanıklarından biri oldu. 28 Şubat’ta görüp yaşadıklarını “Şubat Hikâyeleri” adıyla kitap haline getiren Atılgan ile hem talebelik yıllarına rastgelen 12 Eylül hem de hem de avukatlık yıllarında bizzat içinde olduğu 28 Şubat Darbelerini konuştuk.

Hocam önce sizi kısaca tanıyalım, nerede hangi tarihte dünyaya geldiniz, hangi okullarda tahsil aldınız?

1962 yılında dünyaya geldim. Konya Kurtuluş İlkokulu, Konya Karma Ortaokulunu bitirdim. Biz ilkokulu bitirdiğimiz yıl 12 Mart 1971 Muhtırası dönemi idi ve imam hatiplerin orta kısımları kapalı olunca normal ortaokula gittik.

Ortaokuldan sonra Konya İmam Hatip Lisesinden 1979 yılında mezun oldum. Aynı yıl üniversite sınavlarında İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesine girdim. 1983 yılında mezun oldum.

Sizin talebe olduğunuz yıllarında ülkemiz sokaklarında anarşi vardı. Siz o günlerden nasıl etkilendiniz?

İdeolojik gruplaşmalar had safhadaydı. Bu ortam kendinize bir yol çizmenizi, o doğrultuda kendinizi yetiştirmeye çalışmanızı zorluyor, hiç bir şey doğal seyri içinde gelişmiyordu.

Sabah okul için evden çıktığımızda akşam sağ salim dönüp dönemeyeceğimiz endişesi hem bizlerde hem ailelerimizde vardı. Ölürsek abdestli ölelim düşüncesiyle gün boyu abdestli olmaya gayret ediyorduk.

Şartlar beni, kendimi yetiştirmek için okumaya daha çok okumaya yöneltti. Bir saldırıya uğrama durumunda kendimizi koruma yöntemlerini öğrenmek için özellikle uzak doğu sporlarına ilgili olduk.

12 Eylül Darbesini nerede karşıladınız size ya da yakın çevrenize tesiri oldu mu?

12 Eylül darbesi olduğunda üniversite 2. Sınıf öğrencisi idim. Darbeden önceki günlerde, amfide sağ görüşlü öğrenciler bir tarafta, sol görüşlü öğrenciler bir tarafta otururlardı. İki grubun arasında ve amfi kapısında jandarmalar beklerdi. İki grubunda birbirini anlamak gibi çabası yoktu. Düşmanlık vardı, birbirini yok etmeye odaklıydılar. Dolayısıyla jandarmalara rağmen sık sık kavga ederlerdi. Kavganın akabinde bir asker gelir sağcıları toplar gider sonra bir başka asker gelir solcuları toplar giderdi. Yani sağ-sol kamplaşması güvenlik güçleri içerisinde de vardı.

Kavga ettikleri için götürülenler ilginç bir şekilde ertesi gün yine derse gelirlerdi ve böyle devam edip giderdi.

Bizim de içinde bulunduğumuz İslâmî dünya görüşüne bağlı arkadaşlarımız bu kavgalardan uzak durur, derslerine dikkat eder, iki gruptaki gençler ile de konuşabilir, irtibat kurabilirler, ellerinden geldiğince iki gruptan gençlere tebliğ ulaştırmaya çalışırlardı.

Çalışma hayatınız nasıl başladı, ne tür görevler yaptınız?

Spor seyyahı Ömer  Altay’ın ardından Spor seyyahı Ömer Altay’ın ardından

1983 Yılında hukuk fakültesinden mezun olduktan sonra avukatlık stajına başladım. Avukatlık stajım devam ederken Selçuk Üniversitesi Hukuk Fakültesinde Anayasa Hukuku dersinden asistanlık sınavına girdim ve kazandım. Güvenlik soruşturması sonucu irticacı bulunduğumuz için göreve başlatılmadık.

Hakimlik-savcılık sınavına girdim ve kazandım. Uzun süren bir güvenlik soruşturmasından sonra (bu arada avukatlık stajım bitmişti) hâkim stajyeri olarak göreve başladım.

Darbenin etkilerinin halen sürdüğü, Kenan Evren'in Cumhurbaşkanı olduğu dönemlerdi. Hâkimlik stajını bitirdim ama atamamı yapmadılar. Bir gerekçe açıklamadan uzun süre beklettiler. Ayrılmaya zorladılar.

Akabinde büro açarak serbest avukat olarak çalışmaya başladım. 29 yıl serbest avukatlık yaptıktan sonra bir de noterliği denemek istedim ve halen noter olarak görev yapmaktayım.

1980’li yıllar Türkiye’de başörtüsü yasağının gündeme gelmeye başladığı dönemdi. Bu süreç, 1990’lı yılların ortasında REFAH-YOL Hükümeti’nin iş başına gelmesiyle adeta zirveye tırmandı. Siz bir Avukat olarak o dönemde nelere şahit oldunuz, ne gibi mücadeleler verdiniz?

12 Eylül 1980 Darbesinden sonra, 1982 yılında üniversitelerde kılık kıyafet sınırlaması getirildi. Bu yıllarda başörtülü öğrenci sayısı çok azdı. Okula almama, derslere almama şeklinde uygulamalar yaptılar. Okulu bırakmak zorunda kalan arkadaşlarımız oldu. Bazı bölümlerde bazı hocaların görmezden gelmesiyle sadece sınavlara girip mezun olanlar oldu.

Ben o dönem fakülte son sınıftaydım ve sakallı olduğum için disipline verildim. Disiplin Kuruluna verdiğim savunmayı da suç unsuru saydılar ve savunmanın da savunmasını istediler. Tam o aşamada sınavları geçip mezun olunca bir disiplin cezası almamış olduk.

1987 Yılında genelde kılık  kıyafet özelde başörtüsü yasağı daha katı olarak bir kez daha getirildi. Bu yasağa karşı uzun süre eylemler yapıldı, açlık grevleri yapıldı. Ben hâkim stajyeri olduğum için o grevlerde geriden destek olmaya çalıştım. Ama kendisi de başörtülü olduğu için bin bir mücadele ile eğitim fakültesini bitirebilmiş, lâkin öğretmenlik verilmemiş olan eşim aktif olarak yer aldı. Devamı Cumartesi Günü

Kaynak: MUSTAFA GÜDEN