Amr İbni Avf el Ensari radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre, Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem, Ebu Ubeyde İbnü’l Cerrah radıyallahu anh’i cizye tahsili için Bahreyn’e gönderdi. Ebu Ubeyde, cizye olarak topladığı mal ile Bahreyn’den geldi. Ensar, Ebu Ubeyde’nin geldiğini duyup, sabah namazını Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem ile kılmak üzere geldiler. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem namazı kılıp gitmeye kalkınca, Ensar önüne durdular. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem onları bu vaziyette görünce gülümsedi ve: Ebu Ubeyde’nin Bahreyn’den malla geldiğini duyduğunuzu zannediyorum? dedi. Ensar: Evet, ya Resulallah! diye cevap verdiler. Bunun üzerine Peygamber Efendimiz: Sevininiz ve sizi sevindirecek şeyler ümid ediniz. Allah’a yemin ederim ki, sizler için fakirlikten korkmuyorum. Fakat ben, sizden öncekilerin önüne serildiği gibi dünyanın sizin önünüze serilmesinden, onların dünya için yarıştıkları gibi sizin de yarışa girmenizden, dünyanın onları helak ettiği gibi sizi de helak etmesinden korkuyorum buyurdular. (Buhari, Rikak 7; Müslim, Zühd 6. Ayrıca bk. Buhari, Cizye 1, Meğazi 12; Tirmizi, Kıyamet 28; İbni Mace, Fiten 18)

Hz.Peygamber’in, Ebu Ubeyde’yi cizye almak üzere  gönderdiği Bahreyn’in o günkü sakinleri çoğunlukla mecusilerdi. Mecusilerden de cizye vergisi alınmaktaydı. Cizye, Ehli kitap’tan İslam’ı kabul etmeyenlerin, bir anlaşma ile fert başına vermeyi üstlendikleri vergidir. Cizye vermeyi kabul edenlere zimmi denir. Bu vergi, bir taraftan Ehli kitap olanların İslam ülkesinde ikametleri, hayat ve hürriyet haklarının korunması karşılığında ödedikleri bir bedel, bir taraftan da, müslüman olmaktan kaçınmalarının cezasıdır. Bu vergi, bütün bölge ve çevrelerde aynı olmayıp, oradaki halkın zenginlik ve fakirliğine göre değişir. Hz. Peygamber, Ehli kitap olan yahudi ve hıristiyanlar gibi, Mecusilerden de bu vergiyi almayı kararlaştırmıştı; daha sonraları da bu uygulama devam etti.

Sahabiler, vakit namazlarını, özellikle sabah namazını Medine’de mevcut mahalle mescitlerin de kılarlardı. Ebu Ubeyde’nin Bahreyn’den cizye malı ve gelirleriyle döndüğünü öğrenen ensar, o gün sabah namazını Resulullahla birlikte kılmak üzere Mescidi Nebevi’ye gelmişlerdi. Peygamber Efendimiz, onların hangi sebeple mescide geldiklerini anlamış, ensar da bunu tasdik etmişlerdi. Onların geliş sebebi, Bahreyn’den gelen maldan pay alma ve bir miktar dünyalığa sahip olma arzusu idi. Muhtemelen onların buna ihtiyacı vardı veya Resuli Ekrem Efendimiz Bahreyn’den mal gelince kendilerine bundan bir miktar vermeyi va’d etmişlerdi. Peygamberimiz, insan tabiatında mevcut olan mala sahip olma duygusunu hoş karşılamakla beraber, bir endişesini de dile getirmişti. Bu endişe, mala mülke ve dünyalığa aşırı düşkünlük, helal ve harama dikkat etmeme, fakir fukaraya karşı merhamet hissini kaybetme ve bu sebeplerle birtakım belalara, musibetlere uğrama endişesidir. Bu endişenin kaynağı, daha önceki ümmetlerin ve milletlerin geçirmiş olduğu tecrübelerdir. Çünkü onlar, büyük dünyalıklara, zenginliğe ve yeryüzü hakimiyetine sahip olmuşlar; fakat her biri dünyalığa aşırı düşkünlük göstererek ona tek başına sahip olmaya çalışmış ve bu konuda adeta bir yarışa girmişlerdi. Dünya malı ve zenginlik eğer Allah’ın gösterdiği doğrultuda kullanılmazsa, sonu kavga, helak, yıkılış ve yok oluş şeklinde neticelenir. Geçmişte böyle olduğu için Peygamberimiz ümmetinin de böyle kötü bir akibete sürüklenmesinden endişelendiğini kendilerine bildirmiş, onların bu yönde dikkatlerini çekmiştir. Bununla onun ümmete fakir kalmayı veya fakirliğe özenmelerini tavsiye ettiği söylenemez. Fakat zenginliğin getireceği felâketlerden korunmalarını istediği de ortadadır. Çünkü zenginliğin sorumluluğu fakirlikten daha çoktur.  İslam devletinde yaşayan, hayatları ve hürriyetleri teminat altına alınan yahudi, hristiyan ve mecusilerden bu haklarını koruma karşılığında cizye vergisi alınır. İnsan zengin de olsa, zühd içinde olmalı yani dünya malına, zenginliğine kapılıp kalmamalıdır. İnsanların dünya malını elde etmek için birbirleriyle kavga etmesi, yarışa girmesi onların helâk olup gitmesine sebep olabilir. Zenginliğin sorumluluğu fakirlikten daha ağırdır. Zenginler, topluma karşı sorumluluklarını yerine getirmelidirler.