Yazılarımda siyasi konulara pek değinmemeyi tercih ediyorum. Siyasetin netameli bir alan olduğunu biliyorum. Şartlanmış beyinlerin “kargadan başka kuş tanımadıklarının” da farkındayım. Bu alandaki konular ile ilgili sözlerin doğruluk derecesini araştırmadan, konu üzerinde düşünmeden, kendilerini tamamen teslim ettikleri parti ve liderlerinin düşüncelerine ters bir düşünce içeriyorsa eğer doğrudan reddettikleri bir durumu yaşadığımızın da farkındayım.

Örnek olarak, destek verdikleri bir parti ya da lider yanlış bir söylem ya da eylem içine girdiğinde o yanlışı eleştirmek yerine hemen ani bir refleks ile “ama başkaları da yapmıştı, bunun da yapması gayet doğal” gibi ne ilmi ne ahlaki ne insani ne de milli gerçekliği olmayan savunma mekanizmaları geliştiriyor olmaları gerçekten de  beynimizi yakan durumlar olarak ortaya çıkıyor.

Birisinin yaptığı pislik diğerinin yaptığı pislikleri örtme, gizleme aracı olarak kullanılıyor maalesef. Ne acı...

Sanki sevdiklerinin hayatı “aynadan arı, gümüşten duru” imiş gibi hatayı yapanın hep karşı mahalleden seçiliyor olması gerçekten de toplum yapımızı sendeleten, başımızı döndüren hadiseler olmaya devam etmektedir.

Kıskançlık, koltuk hırsı, “hep bende olsun, başkasında olmasın” düşüncesi, kibir, şahsi ihtiras ve düşmanımın düşmanı dostumdur” anlayışı içimizi kemiren kurtlara dönüşmüştür.

Bunları derken; elbette doğruların peşinde koşmayı, devlet, millet, bayrak ekseninde hareket etmeyi, vatansız olmanın hiçbir şey olduğunu akıldan çıkarmamayı şiar edinmeliyiz. Kimin ağzından çıkanın ne manaya geldiğini kavrayabilecek, süzebilecek, değerlendirmesini yapabilecek akıl kapasitesine sahibiz çok şükür. Bu aklı bize veren Allah’ımıza sonsuz şükrediyorum. BU aklı da kullanmasını bilmeyenlerle paylaşmak düsturumuzdur.

Yazımızı manidar bir kıssa ile sonlandıralım.

Her yıl yapılan 'en iyi buğday' yarışmasını yine aynı çiftçi kazanmıştı. Çiftçiye bu işin sırrı soruldu.

Çiftçi:

“Benim sırrımın cevabı, kendi buğday tohumlarımı komşularımla paylaşmakta yatıyor” dedi.

“Elinizdeki kaliteli tohumları rakiplerinizle mi paylaşıyorsunuz? Ama neden böyle bir şeye ihtiyaç duyuyorsunuz?” diye sorulduğunda,

“Neden olmasın?” dedi çiftçi.

“Bilmediğiniz bir şey var; rüzgâr olgunlaşmakta olan buğdaydan poleni alır ve tarladan tarlaya taşır. Bu nedenle, komşularımın kötü buğday yetiştirmesi demek, benim ürünümün kalitesinin de düşük olması demektir. Eğer en iyi buğdayı yetiştirmek istiyorsam, komşularımın da iyi buğdaylar yetiştirmesine yardımcı olmam gerekiyor."

Her konuda toplumsal bilincin ve dayanışmanın nasıl olması gerektiğine dair bu güzel kıssadan yola çıkarak içinde bulunduğumuz durumu çok daha güzel ve doğru bir şekilde değerlendirebiliriz.

İyilikleri de kötülükleri de reddetmek gibi akla ve mantığa uymayan bir hal tarzı toplumların çürümesine, yardımlaşma kültürünün bozulmasına, millet olmanın gereklerini ortadan kalkmasına neden olur.

Türk tolumu olarak, tarihte kurduğumuz devletlerin hemen hemen tamamının yıkılması,  içten kaynaklı problemlere dayanmaktadır.

Sorunlarımızı el birliği ile çözme gayreti yerine, o sorunu kaşıyarak kangren olmasını sağlamaya çalışmak, ihanetin ta kendisidir.

Kimden gelirse gelsin, bu böyledir.

Ramazan Bayramımızı tebrik eder, millet olarak daha nice bayramlara sağlıkla, birlik ve beraberlik ruhuyla ulaşmamızı Yüce Allah’tan temenni ediyorum.