“Cinnet Mustatili” bir kitap adı. Yeni nesil, cinnet getirenlerin her geçen gün artmasına nedeniyle “cinnet”i bilir, ama “mustatil”i bilmez. Nereden bilsinler ki? Yaşı altmışa dayanmış ben bile lise birinci sınıf öğrencisiyken ilk kez duyduğum bu kelimenin anlamını öğrenebilmek için okul kütüphanemizin altını üstüne getirmek zorunda kalmıştım.

“Mustatil” dikdörtgen demek. Büyük ihtimalle doğru olan rivayetlere göre dedelerimizin “mustatîl” dediği geometrik şekle ilk kez Mustafa Kemal Atatürk dikdörtgen demiş (Bana sorarsanız, iyi ki de demiş.) Ve ondan sonra “mustatil” kelimesi giderek dilimizden uzaklaşmış. Kim bilir belki de yazılı edebiyat alanında son kullanan kişi olmuştur “Cinnet Mustatili”ni yazan Necip Fazıl.

***

“Cinnet Müstatili”, Necip Fazıl Kısakürek'in hapishane anılarından oluşuyor. Kendisini delilik sınırlarına yaklaştıran hapishane odasını kast ediyor bu isimle. Yakın tarihle ilgilenen herkese tavsiye edebileceğim bir kitap. Tabii ki tarih kitabı değil, tabii ki yazılı belgelere dayanmıyor; ama bence sanatçılığı düşünce adamlığının kat kat fevkinde olan bir şairin gözüyle bir devrin olaylarına ve aktörlerine ve ülkemizin ahvaline şöyle bir bakıverme fırsatı veriyor. 

***

Zaman zaman bir Türkiye haritası alır, uzun uzun bakar ve düşünürüm. Bakarken bakarken çizgiler bulanıklaşır, kıyılarımızdaki, sınırlarımızdaki girinti çıkıntılar düzleşir. Ve ortaya bir dikdörtgen çıkar. İlk kez “28 Şubat Dönemi” diye adlandırılan günlerde dudaklarımdan dökülmüştü bu manzara karşısında “Cinnet Mustatili” sözü. 

Birkaç gün önce, giderek kaosa sürüklendiğini hissettiğim ülkemin haritasına buğulu gözlerle bakarken gayri ihtiyari aynı söz döküldü yine dudaklarımdan. 

1955'de Necip Fazıl Kısakürek'in “mahpus damı”na verdiği isim bugünlerde adeta bütün ülkeye verilen bir isim haline dönüşmek üzere.

***

Birkaç dakika sabretseniz anahtarla açabileceğiniz kapıyı omuz vurarak hemen açmaya çalışmak akıl kârı değil. Hem kapı kullanılamaz hale gelir, hem de omzunuzda hafif ya da ağır hasar gelişir. Daha kötüsü, gelecek nesillere anahtarın yararsız bir araç olduğu mesajı verilmiş olur. 

Anahtar siyasettir, omuz vurmak şiddet. 

Siyaseti şiddetin, şiddeti de siyasetin aracı olarak kullanmaya kalkışanlar olmuştur, olacaktır da. Tıpkı dini, bilimi ya da iyi olan her şeyi kötülük için kullananlar olduğu gibi. Bunlar oldu diye dinden, bilimden ya da iyi olan her şeyden vazgeçmediğimiz gibi siyasetten de vazgeçmemeli, siyasetle şiddetin arasını ayırmaya çabalamalıyız.

***

Ümitsiz değilim, tam tersine olabildiğince ümitliyim. Bir hekim olarak bireylerin hasta olduğu gibi toplumların da hasta olabileceğini düşünüyorum. Sanıyorum şu an toplum olarak virütik bir hastalıkla karşı karşıyayız. 

Bu hastalık son derece yalın, son derece insani ve son derece ucuz ilaçlarla: sevgi, anlayış, empati ve hoşgörü ile tedavi olur. Toplumumuzda bu saydığımız ilaçlardan bol miktarda var. Ama birkaç deli hepsini bir çelik kasaya doldurmuşlar ve kasanın anahtarını da yutmuşlar. 

Şaşırdığım şey bunca akıllının delilerin midesindeki anahtarı çıkarmak için etkili bir hamle yapmaması.

Akıl tutulması denilen şey bu mudur acaba?

***

Bu dünya yapıp ettiklerimizin yankılanıp bize döneceği bir dağdır. (Mevlana)