Çatışma, sürtüşme, cedelleşme! Bu kelimelerin tamamına olumsuz anlam yükleyen bir toplumun üyeleriyiz. Bunların hiç birinin olmadığı tozpembe bir hayal dünyası içinde yaşamak neredeyse hepimizin arzusu!
Oysa bunlar hayatın olmazsa olmazları. Özellikle bir iddiası olanlar, bir davası olanlar, toplumu değiştirmeye, daha da ötesi toplumda yerleşik düşünce ve inanç biçimlerini devirmeye çalıştığını söyleyenler için bunlarla karşılaşmak Allah'ın emri gibi. Kimse yağdan kıl çeker gibi yapamaz bu dediklerimizi. Öyle bir fırsat, sihirli bir yöntem ya da mucizevî bir yol olsaydı bu dediklerimizi yapmak için, Allah, seçilmiş kulları olan rasüllere verirdi o fırsatı, yolu, yöntemi. Böyle bir şey olsaydı Safiyullah, Neciyullah, Halilullah, Kelimullah, Kelimetullah, Habibullah çekmezlerdi o insan muhayyilesini zorlayan sıkıntıları. Uğramazlardı o kadar büyük hakaretlere, mancınıklarla ateşlere atılmazlar, vatanlarını terk etmek zorunda kalmazlar, harplerde dişleri kırılmazdı.
Maharet çatışma, sürtüşme ve cedelleşmeleri benlik davasına kalkışmadan, kırıp dökmeden, hakkı-adaleti üstün tutarak çözüme kavuşturabilmek. Marifet, Sezai Karakoç'a atfedilen seni öldürmeye gelen, sende dirilsin sözündeki gibi diriltici insan olabilmekte.
Çatışma, sürtüşme, cedelleşme olacak diye fertleri susturma, teşkilatlanma hakkını gasp etme, tek tipleştirmeye çalışma eşyanın tabiatına aykırı bir fanteziden ibaret.
Evet, insanları susturabilirsiniz, ama yarın konuşacak insan kalmayınca sizin de konuşmanızın hiçbir anlamı kalmayacağını biliyor musunuz?
Evet, insanların teşkilatlanma hakkını gasp edebilirsiniz ama yarın her fert bir teşkilat haline gelmeye başlayınca sizin gasp etmeye çalıştığınız hakkın hiçbir anlamı kalmayacağını biliyor musunuz?
Evet, insanları tek tipleştirebilirsiniz, ama tek tiplerin arasında monotonluktan patlayacak hale geldiğinizde bu yaptığınızın hiçbir anlamı kalmayacağını biliyor musunuz?
***
Sürdürülebilirlik diye bir kavram var. Bazılarımız Batı'dan alınma diye burun kıvırsa da bütün insanlığın dikkate alması gereken bir kavram olduğuna inanıyorum. Engellemelerinize, susturmalarınıza, gasplarınıza bir bakın. Bakın ve görün bunların ne kadar sürdürülebilir olduklarını.
***
Mevlana Celaleddini Rûmi'nin Mesnevi'sinde Kur'an'daki Ashab'ı Uhdud kısasından çağrışımlarla dolu enfes bir bölüm var. Tahir-ül Mevlevi merhûmun güzel Türkçesiyle, şöyle başlar bu bölüm "O çıfıt hükümdar, kucağında çocuğu bulunan bir kadını putun önüne, ateşin kenarına getirtti. Ateş alev alev yanıyordu. Çocuğu kadından aldı, ateşe attı. Kadında korkup imandan çıkacak oldu. Putun önünde secde etmek istedi. Fakat çocuk ateşin içinden seslendi. Anne ben ölmedim. Anne içeriye gel. Görünüşte ateş içindeysem de ben burada hoş bir haldeyim. Bu ateş, basit görüşlülere perde olmak için bir göz bağıdır. Yoksa gaybı ilahiden zuhur etmiş bir rahmettir. Anne, içeriye gel ki ateş içinde servi ve yasemin bulan, yani ateş kendisine gülistan olan İbrahim aleyhisselamın sırlarını gör."
Rûmi, bölümün devamında çocuğun bütün inanları kendilerini ateşe atmaya çağırdığını, önce bocalayan kalabalığın daha sonra bu davete uyduğunu, ne olduğunu idrak edemeyen görevlilerin bu defa halkı ateşe atılmaktan men etmeye başladıklarını, çıfıt hükümdarın yüzünün kara ve mahcup bir hale geldiğini, pişman olduğunu anlatır.
***
Böyledir işte. Hiçbir zulüm ilânihaye sürmez. Zûlm ile âbad olunmaz. Bazen bir çocuğun çağrısı insanların gözünde yenilmez olan devletlülerin düzenini anlamsız hale getiriverir.
***
Bu dünya yapıp ettiklerimizin yankılanıp bize döneceği bir dağdır. (Mevlana)