Bir gün Medine’de Nebî (sav) ashabıyla otururken bir Yahudi çıkageldi ve “Ey    Kâsım’ın babası! Arkadaşlarından biri yüzüme vurdu.” diyerek şikâyette bulundu. Bu kişi, “Allah fakirdir, ama biz zenginiz!” (Âl-i İmrân, 3/181) diyerek, mecazî anlamda Allah’a güzel bir şekilde borç (karz-ı hasen) veren yani Allah rızası için malını harcayan kimseden söz eden âyetle (Bakara, 2/245) alay ettiği için Hz. Ebû   Bekir’in hışmına uğrayan Yahudi bilgini Finhâs’tan başkası değildi. Bu yüzden daha önce de Hz. Ebû Bekir’i Hz. Peygamber’e şikâyet etmişti (Taberî, Câmiu’l-beyân, VII, 442). Finhâs’ın bu seferki şikâyeti yine Hz. Ebû Bekir’le ilgiliydi. Allah Resûlü, Finhâs’ın şikâyeti üzerine Hz. Ebû Bekir’i çağırttı ve “Sen bu Yahudi’ye vurdun mu?” diye sordu. Hz. Ebû Bekir de ona vurduğunu itiraf etti. Ebû Hüreyre ve Ebû Saîd el-Hudrî’nin anlattıklarına göre, ensardan bir adam çarşıdan geçerken bir Yahudi’nin satmaya çalıştığı malına hoşuna gitmeyen bir meblağ teklif edilince malını övmek için, “Musa’yı âlemlere üstün kılan Allah’a yemin olsun ki...” diyerek yemin ettiğini işitmişti. Bunun üzerine, “Ey alçak adam! Muhammed’den de mi üstün kıldı?” diye ona çıkışmış, o da “Muhammed’i âlemlere üstün kılan Allah’a yemin olsun ki...” demek suretiyle misillemede bulunmuştu. (Müslim, Fedâil, 160). Tartışma kızışınca da sahâbî öfkesine hâkim olamayarak Finhâs’ın yüzüne bir tokat atmıştı. Finhâs, Müslümanlarla Yahudiler arasında yapılmış olan antlaşmaya göre devletin güvencesi (emanı) altında olduğu gerekçesiyle derhâl Peygamberimize (sav) giderek Medineli sahâbîyi dava etti. Neticede iki tarafı da dinleyen Allah Resûlü her ikisine de şu uyarıyı yaptı: “Allah’ın peygamberlerini birbirlerine üstün tutmayın!” (Müslim, Fedâil, 159) “Beni de Musa’dan üstün tutmayın!” (Buhârî, Husûmât, 1). Belli ki o, peygamberler arasında üstünlük yarışı yaptırılmasını istemiyordu. Yüce Allah’ın seçtiği bütün peygamberler iman açısından ve getirdikleri ilâhî bildirinin evrensel özü ve esası bakımından eşittirler. Allah Teâlâ her ne kadar bazı elçilerine ilmî, manevî veya dünyevî mevkiler bakımından diğerlerinden daha fazla lütufta bulunmuşsa da peygamber olmak bakımından aralarında hiçbir fark yoktur. Kur’ân-ı Kerîm’e kulak veren bir mümin, bütün peygamberlerin Allah tarafından seçildiğine ve   hepsinin    üstün örnekler olduğuna inanır ve bu konuda peygamberler arasında fark    gözetmez. Yüce Allah’ın, “Her biri Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine iman ettiler.” (Bakara, 2/285) ve “Sana indirilene ve senden önce indirilene iman ederler.” (Bakara, 2/4) şeklinde tasvir ettiği müminlere yakışan, “O’nun elçilerinden hiçbiri arasında ayrım yapmayız.” (Bakara, 2/136, 285) demektir.