İnsan, en güzel kıvamda (ahsen-i tagvîm üzere) yaratılmış, Yaratıcısından başkasına boyun eğmemekle de, yaratılmışların en şereflisi ( eşref-i mahlukât) olmuş. Yaratıcının istekleri ile kulların hevâları hep çatışagelmiş. Yaratıcının istekleri, tamamen yaratılanın menfaatine olması dolayısıyla, gizlenmeye ihtiyacı olmadığı gibi, açıkça ilan edilmeyi gerektirir. Yaratılanların istekleri ise şeytanın ayartı alanı olması ve başkalarının hakkını gasbederek menfaat sağlama zulmüne dayanıyor olmasından, gizlenmeyi gerektirir. Mesela bozma ve/veya yok etme isteği, uzmanlık gerektiren aşamalardan geçirilip, inandırıcılığı arttırılarak 'sağlık' ile ifade edilebilir. Tıpkı şeytanın, iki insanı Cennet'ten çıkarma isteğini, 'bu ağaçtan yerseniz, iki melek olursunuz ve ölmezsiniz' sözlerinin arkasına gizlemesindeki gibi. İnsanın selameti, işlerin içindeki şeytanı görüp, kanmamakla mümkün.
Hevâ, arkasına gizlendiği putlar aracılığı ile konuşur, yargıya dönüşür. Her putun arkasında, şeytanla işbirliği yaparak, hemcinslerine kendi isteklerini kabul ettirmek, köle yapmak isteyen sistemli bir irade vardır.
Cahiliye Araplarının, Kabe'ye doldurdukları putlar, bir avuç seçkinler zümresinin, hükmetme ve rahat yaşama isteklerini gizleyen görüntülerdi. Hacıların Mekke esnafından elbise alacak parası yoksa, çıplak haccetmesine hükmeden, kız çocukların diri diri gömülmesine ses çıkarmayan, kadınlara mirasdan hak tanımadığı gibi, mirasın konusu terekeden sayanlar, kendilerine adanan kurbanları tadamayan putlara suret verenlerden başkası değildi.
Bir gurup Mekkeli seçkinin hevasına uymayı reddeden Allah Rasülü, putlara bir türlü el sürmeyince çileden çıkıyorlardı. İşkenceler sonuç vermeyince, uzlaşma arayışına giriyorlar; 'bir yıl sen bizim putlarımıza, bir yıl biz senin birtek Allah'ına kulluk edelim' teklifini yaparken, kesintiye uğrasa da, meşruiyetini atalarının da aynı tutum içinde olmalarından alan, hevâdan kaynaklı iradelerini kabul ettirmek istiyorlardı. Allah Rasulü, bu isteğin gerçekleşmesinin imkansızlığını, "bir elime Ay' ı, öbür elime Güneş'i verseniz, Rabb' imin ilahlık ve Rablik hakkını ve isteklerini bölmem!" diyerek kesin olarak deklare ediyordu. Yüce Yaradan O'nun bu tavrını, tevhid kelimesinin açılımı olarak, O'nun için ve kıyamete kadar bütün müminler için manifestolaştırıyordu:
" De ki:
Siz ey Allah'tan gelen gerçekleri örtbas edip gizleyen inkârcılar!
Ben sizin kulluk ettiklerinize kulluk etmem.
Siz de benim kulluk ettiğime kulluk etmiyorsunuz.
Ben sizin kulluk ettiklerinize asla kulluk edecek değilim.
Siz de benim kulluk etmekte olduğuma (hiçbir vakit) kulluk edecek değilsiniz. (Öyleyse) Sizin (bâtıl) dininiz (ve düzeniniz) size, Benim dinim (ve yolum) Bana”
(Kâfirûn Suresi)
'Dedik Allah'ım' diyebiliyor muyuz?
Yoksa hâlâ, 'henüz hazır değiliz! ' mi diyoruz?
Ya da kulluk etmenin ve asla kulluk etmemenin ne demek olduğunu mu unuttuk?
O halde, putların arkasına gizlenmiş bütün hevâları, yalan ve sahtelikleri boykot etmek, imanın ön şartı oluyor. Bütün kölelik zincirleri kırılmalı ki, özgürce bir tek Allah'a kul olunabilsin. Ortalık tertemiz olmalı ki Hakk gelip konsun. İşte insanın ezeli düşmanını ve kafadarlarını, Hz Adem'den beri değişmeyen bu boykot kültürü çok kızdırıyor. Bir tek Allah'a inanan muvahhit mü'minlerin varlığını ortadan kaldırmak için, ateş kusan canavarlara dönüşüyorlar. Hilelerini gören mü'minlerin keskin bakışları ve çabaları rahatlarını kaçırıyor. Menfaatleri tehlikeye düşüyor, kötü isteklerini gizleyen putları paramparça oluyor, saldırganlaşıyorlar.
Boykot, putların arkasındaki kötü istek ve işleri gözler önüne sermeli o halde. Örneğin; İnsanla yaratan arasındaki bağı koparıp, insanı salt kör tabiatın yaratığı bir hayvan addeden pozitivist bilim putunun ipliğini pazara çıkarmadan, hangi mahsulünü boykot etsek anlamlı olur ki? 'Yerli malı' ambalajıyla önümüze sürüldüğünde sevinç ve iftiharla kabul eder miyiz? Modern tıpdan ayrı düşünülemeyen, amacı
insan neslini azaltmak olan sıvıları boykot ettiğimizde, yerli ve milli Türkovak etiketiyle önümüzde buluvermedik mi mesela? Zalim Yahudiye açıkça destek veren bir şirketi boykot ederken, makro planda aynı zalim hakim ekonomik sistemin globali ve yerlisi ile bir alıp veremediğimiz olmasın mı? Sözlerim Filistin'i gündem değil dert edinenlere.
İnsanlığın geldiği acınası duruma gerçekten kafa takanlar varsa, kendi bireysel hayatlarımızdan başlamak üzere bir ahit yenilemeliyiz. Hayatımızın her zerresinin, Yaratan ile bağını yeniden tesis etmek üzere. Bu anlamda boykot imândır. Âhiret ile ve Yaratan ile bağı kopmuş, On'a kulluğa alternatif hâle gelmiş her alan boykota tabidir. Ekonomi, siyaset, hukuk, bilim, eğitim, teknoloji,...hatta kullanışlı bir alet haline gelmiş din!
Madem ki asrın muvahhidlerine yardım edecek takatimiz ve liyâkatimiz yok, yeniden inanmaya ve sıkı bir boykota ihtiyacımız var -Bu da diğerinden daha kolay iş değil. -
Belki bir ihtimal kurtuluruz.
Selam ile...